Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 31 Temmuz 2009
Sayın BAŞBAKAN;
Hz. Peygamberimiz, “İman etmedikçe Cennet’te giremezsiniz; bir birinizi sevmedikçe de, iman etmiş sayılmazsınız.” diye buyurmuşlardır.
Enfal Suresi’nin 46. Ayetinin meâli de, şöyledir:
“Tefrikalar, ihtilâflar, kavgalar içinde çalkalanan, fertleri bir biriyle boğuşan milletler, harice karşı mevcudiyetlerini muhafaza edemezler.”
Bu Hadis-i şerifin ve ayetin özü gayet açıktır:
Bir ülkeyi ve bir milleti idare edenler, zıt mizaçları bir mefkûre etrafında birleştirerek, adâleti sağlamak zorundadırlar. Yükselme ve ilerleme, ancak bu sâyede mümkün olur.
Bu mektubumu yazış sebebim şudur:
30 Temmuz 2009 akşamı, “Ulusa Sesleniş” programında yaptığınız konuşmanızı dikkatle dinledim. Turgut Özal tarafından “Hükümet icraatlarını tanıtmak maksadı ile getirilen” bu programda yaptığınız konuşma, doğrudan doğruya siyasî propagandaya matuftur. Hele; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 79 yılı ile iktidarınız döneminin 7 yılını mukayese ederek, Türkiye’yi 2002 yılında başlatmanız, şaşırtıcıdır ve doğru da değildir ve de halkın, önemli bir kısmını gücendirir. Zira; geçmiş iktidarlar, iktidarınıza önemli miktarda iktisadî değerler ve altyapı tesisleri devretmişlerdir. Basit bir örnekle bu gerçeği şöyle izah edebilirim:
Boğaz köprüleri ile oto yolların bir yıllık geliri ile her yıl, 1000 kilometre lüks yol yapmak mümkündür.
Eğer siz, siyasî amaçlı olarak “İktidarımız döneminde 10 bin kilometre duble yol yaptık.” diye övünürken, sizden evvelki iktidarları yok farz ederseniz, gerçekleri bilen geniş halk kitleleri alınır ve hatta gücenir.
Elbette iktidarların görevleri, eldeki kaynakların elverdiği ölçüde ve öncelikleri iyi belirlenmiş programlar çerçevesinde ülkeye ve millete hizmet etmektir. Ki; sizden evvel ülkeyi idare eden iktidarlar da, görevleri gereği hizmette bulunmuşlar ve iktidarınıza reddi mümkün olmayan önemli varlıklar kazandırmışlardır. Döneminizde 50 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde ettiğinizi fırsat buldukça ifade ettiğinize göre; redd-i mirâsta bulunmanız, elbette ki, gönülleri rencide eder.
Sayın BAŞBAKAN;
Bugün ülkenin Başbakanı olmanız hasebiyle milletin bütün fertleri, size saygılı davranmak zorundadırlar. Ama, sizi sevmek ve her yaptığınızı onaylamak zorunda değildirler. Takdir edenlerinizin bulunacağı gibi, eleştirenleriniz de olacaktır. Zira; milletin bütün fertlerini bir siyasî partinin çatısı altında toplamak mümkün değildir. Millet, takdirini veya eleştirisini, “Hayrın ve şerrin miktarı önemli değildir, vasfı çok önemlidir.” ölçüsüne ve ihtiyaç duyduğu önceliklerine göre yapar. Bir kesimin takdir ettiğini, diğer kesim eleştirebilir. Örnek:
İstanbul Belediyesi’nin lâle ve çiçek faaliyetlerini bir kesim takdirle karşılayabilir. Ama; yeterli okul, hastane ve mezar yeri bulmakta zorluk çeken diğer bir kesim, eleştirebilir. Bu, gerçek bir demokrasinin gereğidir. İş bulamamış, işsiz kalmış veya işini kaybetmiş insanlarla, bir eli yağda, bir eli balda olan insanların değerlendirmeleri, elbette ki, farklı olacaktır. İşi tıkırında olanların övgülerinden memnunluk duyduğunuz kadar, zorda olanların eleştirilerine de katlanmak, eleştirileri hoş görmek ve bu eleştiriler doğrultusunda dertlere çare aramak, demokratik bir liderin en önemli özelliğidir. Övgülerden ziyade, eleştirilere değer veren bir lider, dünya ölçülerine göre gerçek bir lider olarak kabul edilir.
50 yıldan beri Türkiye’yi iyi izleyen; olup, bitenleri aklın, mantığın ve ilmin tahtında değerlendiren bir kişiyim. Türkiye’nin varlarını ve yoklarını gayet iyi bilmekteyim. Devirlerin mukayesesini yapabilecek bilgiye de sahibim. Bu sebeple, demokratik haklarımı kullanarak arz ve talebim;
İnsanların, bir biriyle zıtlaşmalarına sebep olacak ve geçmişi kötüleyen konuşmalar yapmamanızdır. Zira; sulh, sükûn, huzur ve güvene en fazla muhtaç olduğumuz bir zaman dilimini idrak ediyoruz.
İcraatlarınızla övünmek ve belirli ölçüde siyasî amaç taşımak belki hakkınız olabilir. Ama, iktisaden ve siyaseten ülkenin ve insanlarımızı durumu, pek de iç açıcı değildir. Geniş halk kitleleri çaresizlik ve fukaralıkla boğuşmaktadır. Geçim sıkıntısı, toplumun büyük bir kesimini ateşten bir gömlek gibi ihâtâ etmiştir. Açık ifadeyle, toplumun büyük bir kesimi şevk ve heyecanını kaybetmiş ve endişe içersindedir.
Ülke meselelerini dikkatli biçimde ve yakından izleyen bir vatandaş olarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
31 Temmuz 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder