Sayın Tevfik Altınok
Fon Bankaları Ortak Yönetim Kurulu
Başkanı
Ankara 1 Aralık 2001
Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Semerci, reklamınızı gayet iyi yapmış...Birlikte okuyalım:
"Altınok, 'bir bilen' oldu. Tevfik Altınok, dünyada çok az insana nasip olan bir tecrübe kazandı. Önce 18 bankanın yönetim kurulu başkanı oldu. Kimini sattı, kimini birleştirdi, kimini kapattı. Üstelik bunları, bir yıla sığdırdı."
Semerci'den etkilenmiş olmalısınız ki; "Dünyada, böyle bir kartvizite sahip olan yoktur." demişsiniz.
Şimdi konuya gelelim ve bilinenlere bir bakalım:
25 Kasım 2001 tarihi itibarıyla Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na 18 banka devredilmiş. 4 banka satılmış, bir bankanın da lisansı iptal edilmiş. (30 kasım tarihi itibarıyla bir banka daha Fona devredilmiş, bir banka da kapatılmıştır.)
Fon bankalarının temmuz bilançosuna göre birikmiş toplam zararı, 12 katrilyon liradır.
Birikmiş zarar; Hazine'nin bu bankalara aktardığı 16.3 katrilyon liralık Hazine bonosu sayesinde şimdilik durdurulmuş gözükmektedir.
12 Temmuz 2001 tarihli Hazine verilerine göre; kamu ve fon bankalarına, 21 Şubat tarihinden sonra verilen Hazine bonosu miktarı, 62 katrilyon liradır. Dağılımı da şöyledir:
Merkez Bankası'na 22 katrilyon lira,
Kamu ve Fon bankalarına 40 katrilyon lira. (bu destek, iç borç stokumuzu 111 katrilyon liraya çıkarmıştır.)
Şimdi, başarılı addedilen yönetiminize bir bakalım:
Devir tarihinde şube sayısı 1.466 iken, şimdi, 571 şubeye düşmüş. Personel sayısı 30.090 dan 9.727 ye gerilemiş. Aylık personel ve işletme giderleri 114 trilyon liradan 21 trilyon liraya düşmüş. Aktif toplamı 17.637 milyon dolardan 12.028 milyon dolara inmiş. Alacaklar 7.531 milyon dolardan 2.925 milyon dolara inmiş. Mevduatı 20.006 milyon dolardan 8.603 milyon dolara inmiş. Banka eski ortaklarından ve şirketlerinden 308.3 milyon dolar tahsilat yapılmış.
Hazine'nin 15.428 milyon dolar (yaklaşık 23 katrilyon lira) tutarındaki yardımına rağmen bu noktaya gelinmiş.
Sormak lazımdır:
Hazine yardımları ile bu bankalar rehabilite edilebilir ve faaliyetlerini sürdürebilirlerdi. Bu imkan varken; acaba, niçin tasfiye yolu seçildi?
Bu tasarrufta ayakta kalan bankaların rekabet gücü kazanmaları mı amaçlandı? Yoksa, IMF'nin şartlı dayatması mı etken oldu? Ve:
"Fona alınan bankaları ve iştiraklerini yaşatmayı değil; satışını ya da tasfiyesini hedef aldık." derken; üstlendiğiniz görevi, önyargılı ve şartlı olarak kabullendiğiniz anlamı çıkmaz mı? En önemlisi; bankacılık sektöründeki bu operasyonun, açıklanmayan gizli bir amacı mı vardı?
Önemli bir konu daha:
Fona devredildiği günden beri İktisat Bankası için özel bir işlem yapılmıştır. Bu banka, başka bankalarla birleştirilmemiştir. BDDK Başkanı Engin Akçakoca zaman zaman, "İktisat Bankası ayrı satılacaktır. 30 Kasım 2001 tarihine kadar satılamazsa, tasfiye edilecektir." şeklinde demeçler vermiştir. Akçakoca'nın açıkladığı şekilde de neticelenmiştir.
Acaba, neden?
Bazı gelişmeler, bu merakı celp ediyor. Şöyle ki:
Bankacılık çevrelerinde yaygın biçimde ifade edildiğine göre; Fona devredildiği gün İktisat Bankası'nın zararı 2 katrilyon (O günkü dolar kuruna göre 3 milyar dolar) liradır. Ayrıca, 800 milyon dolar da kayıpmış. Kayıptan maksat şudur: Bankanın verdiği 800 milyon dolar tutarındaki kredi, önemli üç grup ve şirketleri arasında buharlaşmış.
Milliyet Gazetesi yazarı Melih Aşık, 7 Ağustos 2001 tarihli yazısında belirttiğine göre; bankanın Genel Müdürü Yalçın Amanvermez, icra işlemleri başlattığı için görevinden alınmış.
Söylentiler ve haber doğru ise;
İktisat Bankası'nın özel bir işleme tabi tutulması, 800 milyon dolar tutarındaki kayıp para ile ilgili olamaz mı? Malum ya; tasfiye işlemi, yıllarca süren bir işleme tabidir ve bu zaman zarfında borçlular, avantajlı duruma geçmektedirler.
Haber ve söylentiler doğru ise; 800 milyon dolar tutarındaki kredi ile ilgili şirketler, kimlerin şirketleridir?
Fon bankaları ile ilgili dikkat çekici bir diğer husus da şudur:
BDDK Başkanı Engin Akçakoca 17 Kasım 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan demecinde, Fon bankalarının yıl sonuna kadar satılacağını, satılamayanların tasfiye edileceğini, bir bankanın ise Aktif Yönetim Şirketi'nin çekirdeği olarak tutulabileceğini ifade etti.
Akçakoca, şirketlerin mali sektöre olan borçlarının yeniden yapılandırılması için yasa taslağı çalışmalarının da tamamlandığını bildirdi.
Akçakoca'nın açıklamalarından anlaşılmaktadır ki; Fon bankalarına borçlu şirketlerin borçları için yeni bir yasa çıkarılacak.
Bu gelişmelerden benim çıkardığım anlam şudur:
Fon bankalarına ve kamu bankalarına yapılan Hazine desteği aslında; bu bankalara borçlu olan etkili şirketlere yardım ve destek niteliğindedir. Hiç şüphesiz; bu gelişmelerde "İstanbul Yaklaşımı" adı verilen faaliyetin etkisi vardır.
Şimdi soruyorum:
Fon bankalarının satışı veya tasfiyesi, maksatlı değil midir?
IMF ve Dünya :Bankası'nın, fon bankalarının biran evvel tasfiye edilmesi hususundaki baskısı, Türkiye'den alacaklı dış finans kurumlarının alacaklarını garanti altına almak istemi değil midir?
BDDK'nın hazırladığı yasa taslağı çalışmalarında, bu hususlarla ilgili ilkeler de şöyle sıralanmıştır:
1- El konulan bankalara ait Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) üstlendiği teminat mektupları ile mevduat dışındaki borçlara ilişkin devir ve temlik sözleşmeleri, her türlü vergiden muaf tutulacak.
2- Fon, devraldığı bu taahhüt ve borçlarla ilgili davalara müdahil olarak katılabilecek.
3- TSMF'nin el konulan bankaların eski sahiplerinden devraldığı gayrimenkul ve menkullerin devir işlemlerinden vergi alınmayacak.
4- El konulan bankaların katrilyonlarca liralık alacağı da, bu bankalarla birlikte satılacak.
5- Fon'dan banka alan yatırımcı, o bankanın eski kredi alacaklarını tahsil edemezse; o zaman, bu alacakları, TMSF ödeyecek.
6- Tasfiye halinde, bankaların yükünü, TMSF üstlenecek. (Tasfiye işleminin uzun zamana yayılan bir süreci kapsadığı unutulmamalıdır. Henüz daha İstanbul Bankası'nın, TYT Bank'ın, Marmara Bank'ın, İmpeks Bank'ın tasfiye işlemleri sonuçlanmamıştır.)
Bu gelişmeler karşısında sormak lazım:
Bu bankalara niçin el konuldu?
Bunları rehabilite imkânı varken; bu bankalar, niçin çökertildi?
Sayın Altınok;
Zemin bulunduğunda dünyanın en kolay işi, reklamdır. Hele reklam yapanlar, bankacılık sisteminin bir parçası ise; şişirilmiş şöhretler yaratılarak, kamuoyunu yanıltmak gayet kolaydır. Zor olan şey; şartları içersinde Türkiye'nin sorunlarını anlamak ve öğrenebilmektir.
Eğer bir kimse, Türkiye'nin yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edildiği gerçeğini göremezse; kur- faiz makasında yaratılan şahane bir rant sistemini yaşatmak için elinden gelen gayreti gösterir. Ama; neticede, hedefine ulaşamaz. Zamanı geldiğinde de, hesap verme durumunda kalır. İktisat ilminin temel kuralı bellidir:
"Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde pozitif reel faiz uygulaması, her şeyden önce bankacılık sistemini çökertir ve ekonominin bütün dengelerini bozar."
Türkiye'ye yön verenler veya yön verdiğini zannedenler, bu temel kuralı unuttukları için, Türkiye'yi zora sokmuşlardır. Ayrıca kendilerini, çıkar gruplarının hizmetkârı yapmışlardır. Umarım ki;
Kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz, sözsüz, bizsiz, sizsiz konuşan; "Sus!" dendiği zaman da susmayan ve adına, VİCDAN denilen manevi varlığınıza danışarak, başarı veya başarısızlığınıza karar verirsiniz.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
0216-4181726
Not:
Gerçek iktisatçı Joan Robinson'un,
şu ünlü sözünü hatırlatmak istiyorum:
"İktisat bilmenin yararı, bir ülkenin ekonomisini
düzeltmek ve ekonomik zorluklara geçerli çözümler
bulmak için değil; iktisatçıların yanıltmalarını önlemek
içindir."
31 Temmuz 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder