Sayın Bekir BOZDAĞ
AKPGrup Başkanvekili
Ankara 24 Temmuz 2009
Sayın BOZDAĞ;
Anayasa Mahkemesi’nin kararları hakkında yaptığınız açıklamaları, televizyonlardan dinledim.
Neyi tartışma konusu yaptığınızı da anlamış durumda değilim. Sebebine gelince:
Günlerden beri kamuoyunu meşgûl eden ve büyük tartışmalara sebep olan 5918 Sayılı “TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR” Kanunu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onaylamasından sonra, Çankaya Köşkü’nden yapılan açıklama şöyledir:
"5918 sayılı “Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilmiştir. Ayrıca Başbakanlığa gönderilen bir yazı ile “Anılan Kanun ile yapılan diğer düzenlemelerin yanında, asker olmayan kişilerin barış zamanında askerî mahkemelerde yargılanmalarına son verilmiş; ayrıca, asker kişilerin barış zamanında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesi uyarınca görev yapan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri durumunda, bu mahkemeler tarafından yargılanmaları öngörülmüştür. 2008 yılında Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde yer verilen ve kısa vadeli öncelikler arasında bulunması sebebiyle, 2009 yılı sonuna kadar gerçekleştirilmesinde yarar görülen “Askerî mahkemelerin yetkisinin askerî personelin askerlikle ilgili görevlerine hasredilmesi” maddesi gereğince bu düzenlemenin yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapılan düzenlemenin, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun “Genel görev” başlıklı 9 uncu maddesindeki, askerî mahkemelerin “kanunlarda aksi yazılı olmadıkça” maddede belirtilen suçlara ait davalara bakmakla görevli olduklarına ilişkin hükümle de uyumlu olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, bu düzenlemenin uygulanmasında askerlik hizmeti bakımından disipline ve hukukî güvencelere ilişkin olarak ortaya çıkması muhtemel tereddütleri giderecek yasal düzenlemelerin de yapılmasında fayda görülmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız, belirtilen hususlarda gerekli yasal düzenlemenin ivedilikle yapılmasının uygun olacağını belirtmişlerdir” denilerek, yeni yasal düzenleme ihtiyacına işaret edilmiştir. "
Dikkatlerinize sunuyorum:
Bu açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız, belirtilen hususlarda gerekli yasal düzenlemenin ivedilikle yapılmasının uygun olacağını belirtmişlerdir.” ifadesi, dikkat çekici ve merak uyandırıcıdır. Şöyle ki:
1-Cumhurbaşkanı’nın, bu yazılı tavsiyesinin hukuken bir yaptırımı yoktur. Şayet, TBMM, tavsiye edilen gerekli yasal düzenlemeleri ivedilikle yerine getirmediği takdirde, bu tavsiye, bir anlam da taşımaz.
2-Kanunda bir eksiklik ve bir aykırılık olmalıdır ki; Cumhurbaşkanı, gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılmasını, yazılı olarak tavsiye etmiştir.
Hâl böyleyken; Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını ve muhalefet partilerinin beyanlarını, aşırıya kaçan sert bir üslûpla niçin eleştiriyorsunuz?
Yargısız ve muhalefetsiz bir DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ düşünülemeyeceğine göre; DEVLETİ; ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işletmek, İKTİDARIN görevi değil midir?
Sayın BOZDAĞ;
Elbette ki; gerçek demokrasilerde PARLÂMENTO, demokratik rejimin KALBİ mesabesindedir. Ama bu; iktidar partisine KURUL, KURUM, KURAL ve KAVRAM kargaşası yaratarak, KEYFÎ İDARE hakkını vermez. Zira DEMOKRASİ, bir UZLAŞMA rejimidir. Bunun özü de; DEVLETİ, bir KANUN DEVLETİ değil, bir HUKUK DEVLETİ yapmaktır. Aksi halde DEVLET, bir PARTİ DEVLETİ haline getirilir ki, bunun da, kimseye faydası olmaz. Zira;
DEVLET, bir kavramdır. İlmî tarifi de, “Bir hükümet idaresindeki siyasî topluluk “şeklindedir. Bu siyasî topluluğun, bir siyasî görüşün etrafında toplanacağını düşünmek, demokrasiye inanmamak anlamına gelir. Gerçek demokrasinin özünde, iktidarların bütün toplumu, bir mefkûre etrafında birleştirme becerisi vardır. Bunu başaran iktidarlar, DEVLETİ, kurallarına göre bir ahenk içersinde çalıştırırlar ve tefrikaya sebep olmazlar. DEVLETİN kurumları arasındaki ahengi gözetmemek veya bozmak, insanlar arasında “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” şeklinde bir tefrika yaratmak, çağdaş hükümetlerin çürüklüğüne işarettir. Ki; bu da, her türlü adâletsizliğin kapılarını açar ve siyaset adamlarının ihtiraslarının galip gelmesine sebep olur.
Ülke meselelerini dikkatli ve yakından takip eden bir vatandaş olarak ve demokratik haklarımı kullanarak, “Her sözün bir makamı ve her makamın bir sözü vardır.” gerçeğini hatırlatmak için bu mektubumu yazdım. Ülkemizin sulh, sükûn, huzur ve güven ortamına en fazla muhtaç olduğu bir dönemde, vatandaşlar arasında gerginlik yaratacak söz ve davranışlardan kaçınmanızı ve DEVLETİN, bir parti DEVLETİ olmadığını hatırlamanızı dilerim. Unutulmamalıdır:
Bir ülke ve bir millet için en büyük tehlike; idare edenlerin ihtirasları ve adâletsizlikleriyle, zenginlerin hasislikleri ve merhametsizlikleridir.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
24 Temmuz 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder