12 Temmuz 2009 Pazar

Geçmiş unutulursa, istikamet bulunamaz!

Sayın Yaşar Büyükanıt
Orgeneral
Genelkurmay 2. Başkanı
Ankara 3 Mayıs 2001



Türk Telekom ile Türk Hava Yolları’nın yabancılara satışıyla ilgili görüş ve taleplerinizin; ülkede, kendilerini birinci kuvvet konumuna getiren “Medya Demokratları” tarafından yanlış yorumlanacağı ve yanlı kamuoyu oluşturulacağı gerekçesiyle bu mektubumu yazmış bulunmaktayım. Zirâ;

Gerçekleri halktan gizleyen ve birkaç grubun kesin kontrolü altındaki medyamız, Türkiye’nin meselelerini daima çarpıtarak halka sunmuştur. Hiçbir zaman ANA KAİDELERE ve ANA BELGELERE göre işleyen bir DEVLET ve işleyen bir REJİM arayışında olmamış; REJİME ve DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşımamıştır. Üstelik; kur-faiz makasında yaratılan müthiş bir rant sistemiyle Türkiye’nin, 15 yıldan beri soyulmasına göz yummuştur. Bunun yanında;



Coğrafî konumunun özelliği sebebiyle bölgede; kendi kendine yeterli, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş ve dünya üzerinde kurulacak her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başarmış; güçlü, müreffeh bir BÜYÜK TÜRKİYE için gayret göstermemiştir. Ayrıca;



Gelişmiş Batı ülkelerinin bölgede; kendi kendine yetersiz, daima başkalarına muhtaç; “otur” denilen yerde oturan; “kalk” denilen yerde kalkan; daima kendilerine tabi güçsüz ve iç gailelerle boğuşan; huzursuz ve mutsuz bir Türkiye hedeflediklerini de, hiç anlamamıştır.



Bu sebeple de; Türk Telekom ile Türk Hava Yolları’nın yabancılara satılamayışını, ekonominin çıkmazı ve kamburu olarak halka sunmaktadırlar. Kemal Derviş’i mucize adam ilan ederek, halka ümit aşılamaya çalışan medyamız; gelecek 10-15 milyar dolarlık dış yardımın Türkiye için olmadığı; bu yıl vadesi gelmiş dış borçlarımızın ödenmesini sağlayacağı, dolayısıyla; geçmişte, Türkiye’ye kredi verenleri kurtaracağı gerçeğini, halktan gizlemektedir.

Diğer acı gerçek de şudur:



Gelişmiş Batı ülkeleri, çok uluslu şirketleri vasıtasıyla dünya ekonomisini, tam anlamıyla kontrol altında tutmaktadırlar. Bilhassa; enerji, haberleşme ve ulaştırma alanları, vazgeçilmez tutkularıdır. Çünkü bu alanların; ticari önemleri yanında; stratejik ve siyasi önemleri çok büyüktür. Bu alanlarla ilgili stratejileri, IMF ve Dünya Bankası vasıtasıyla gerçekleştirmektedirler.



İşte; bu gerçekleri halktan gizleyen ve kamuoyunu yanlış yönlendiren medyamız; “İşe, asker karıştı.” Diyerek, zihinleri bulandırmaya çalışacaktır.



Gaflet içinde olanlara, şu gerçeklerin hatırlatılmasında fayda vardır:



1-İç borçlar:



Türkiye; 1987 yılı başından 2000 yılı sonuna kadar 257 milyar 133 milyon dolar anapara ve 147 milyar 683 milyon dolar faiz olmak üzere toplam 405 milyar 76 milyon dolar iç borç ödemesi yapmıştır. Halen, 55 milyar dolar iç borç stoku mevcuttur ve 2001 yılında sadece 37 milyar dolar iç borç faizi ödeyecektir. Ki: 2001 yılında ödenecek bu faiz, toplam vergi gelirlerinden fazladır.

Bu müthiş ödeme neye karşılık yapılmıştır?



Acı gerçeğe dikkat: 1987 başındaki 5 milyar 984 milyon dolarlık bir iç borç için yapılmıştır.

Yani; anaparanın yüz katı kadar bir ödeme yapıldığı halde; halen, 55 milyar dolar iç borç stoku mevcuttur ve bu borç miktarı yılsonuna kadar katlanacaktır.



Türkiye’nin iç borca, hele bu miktardaki bir iç borca ihtiyacı var mıydı?



Yoktu! Bu borç canavarını, kur-faiz makasında yaratılan bir rant mekanizması meydana getirmiştir. Finans ve bankacılık kesimiyle işbirliği yapan Hazine ve Merkez Bankası, bu işi başarmıştır. Örnek vereyim:



21 Şubatta yüksek oranlı bir devalüasyon yapıldı. Devalüasyondan önce Merkez Bankası, bankalara 5 milyar dolar sattı. Aslında bu rakam, 13 milyar dolardır. Çünkü; Merkez Bankası, Kasım krizinde de 8 milyar dolar satmıştı. Basın da bu olayı, “Siyasi istikrarsızlıktan dolayı para, dışarı kaçtı” diye sunarak, halkı uyutmuştur.



Şimdi; kur-faiz makasına dayalı rant sisteminin nasıl çalıştığına bakalım:


Hazine, 20 Mart 2001 tarihinde Hazine Bonosu ihalesi yaptı. İhale bilgileri şöyledir:
Vade süresi...................... ..........98 gün (Haziran sonu)
Basit faiz..................................... Yüzde 124.
Bileşik faiz...................................Yüzde 193.7.
Üç aylık net getiri.......................Yüzde 33.6.
Net satış........................................3 katrilyon 385 trilyon lira.
Gelen talep....................................7 katrilyon 400 trilyon lira.
Ödenen faiz...................................1 katrilyon 300 trilyon lira.


Devalüasyondan önce dolar alan bankalar, aldıkları dolarları, devalüasyondan sonra Tl.’ye çevirerek, Hazine Bonosu’na yatırım yaptılar. Dolar kurunun uzun süre bugünkü seviyesinde sabit kalacağı belli. İtfa günü, Hazineden para tahsil edecek bankalar, aldıkları para ile tekrar dolar alacaklar ve dolar bazında da en az, yüzde 30 net kâr sağlayacaklardır.


Bu örnek, rant sisteminin nasıl çalıştırıldığının aynasıdır. Evvelce de böyle çalışmıştı. Meselâ; 5 Nisan 1994 devalüasyonunda da aynı yöntem izlendi; bir anda yüzde 260 oranında bir devalüasyon yapıldı. Devalüasyondan sonra faizler çıldırdı. Fakat; dolar kuru, 16 ay sabit kaldı. Bu müddet zarfında finans kesimi, dolar bazında yıllık ve net yüzde 50 kazanç sağladı. Zaman, zaman da, bugün olduğu gibi, süper faizli Hazine Bonoları ihrâç edildi.


Bu örnekler, iç borç ihtiyacımızın olmadığını kanıtlamaktadır.


Ne yazık ki; bu borç bataklığının yaratıldığı ve yaşatıldığı dönemde Türkiye, yatırım fakiri kaldı. 14 yıl zarfında 405 milyar dolar iç borç ödemesi yapan Türkiye, hayati yatırımları için muhtaç olduğu 30-36 milyar dolar parayı bulamamaktan yakındı. Yani halk, aldatıldı.

2-Kamuda tasarruf aldatmacası:


Bu aldatmacanın göstergesi, OCAK-ŞUBAT 2001 bütçe performansıdır. Şöyle ki:


Giderler..................... 7 katrilyon 387 trilyon.
Personel giderleri.... 2 katrilyon 40 trilyon.
Yatırım.................. 90 trilyon.
Cari harcamaları.. 125 trilyon
Faiz ödemesi............ 3 katrilyon 693 trilyon.
Diğer transfer........... 1 katrilyon 441 trilyon.


Bütçe gelirleri................3 katrilyon 605 trilyon.
BÜTÇE AÇIĞI...............3 katrilyon 692 trilyon.
Bu gerçekten çıkan netice şudur:

Kamu görevlileri hiç ücret almadan çalışsalar ve bir hayırsever de Devletin bütün yatırım ve cari harcamalarını üstlense; bütçe, yine açık verecektir. Çünkü; faiz giderleri, bu harcamaların üç katından fazladır.

Revize edilecek bütçede durum, daha da vahimdir.

Revize taslak bütçede 68 katrilyon lira gider öngörülmektedir. Açık ise, 24.7 katrilyon liraya ulaşacaktır.

Faiz giderlerine ayrılan ödenek, 37.3 katrilyon liradır. Ki; revize bütçede hedeflenen vergi gelirleri, 37.3 katrilyon liradır.

3-Özel kesim- Kamu kesimi aldatmacası:

Türkiye’yi, özel sektör yönlendirmektedir. Tabir caizse Türkiye; finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edilmiştir. Ki, MEDYA da, bu kesimin kat’i kontrolündedir.

Şu örnek, bu fiili durumun kanıtıdır:

Kurtarıcı olarak ilan edilen Kemal Derviş’in kadrolaşmasına bir bakalım:

Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar için oluşturulan üst yönetimin Yönetim Kurulu Başkanlığı’na, Koç Grubundan emekli Tevfik Altınok getirilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun başına, uzun yıllar Koçbank’ın genel müdürlüğünü yürütmüş Engin Akçakoca getirilmiştir.

Ziraat Bankası’nın başına Aydın Doğan’ın ortağı ve Doğan Grubuna ait Dışbank’ın Murahhas Azası Vural Akışık getirilmiştir. Ki; oluşturulan bu yönetim, Birleştirilecek üç kamu bankasını (Ziraat, Halk, Emlak bankaları) da yönetecektir.

Yapıkredi, Anadolu Bankası, Bank Ekspres ve Garanti Bankasında uzun yıllar Genel Müdür yardımcılığı yapan Ahmet Çakaloz, Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğine getirilmiştir. (Çukurova Grubu)

MNG Holding Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Arınsoy, Ziraat Bankası Yönetim Kurulu Üyeliğine getirilmiştir.

Aslında; özel sektörün açığı, kamu kesiminin açığından çok daha fazladır. Ne var ki; Devlet imkânlarıyla beslenen özel kesim, açığını gizlemesini başarmıştır. Kamu bankalarının görev zararlarını konu edenler, Merkez Bankasının özel bankaları devamlı surette beslediğini, fonladığını görmezden gelmişlerdir. Merkez Bankası, Hazineyi fonlayacağına, özel bankaları fonlamıştır. Merkez Bankasından düşük faizli para alan bankalar, aldıkları bu paraları, yüksek faizli Devlet İç Borç senetlerine yatırarak, tatlı rantlar elde etmişlerdir.

20 yıldan beri uygulanan yanlış ekonomi ve para politikaları yüzünden Türkiye; hem avantajını kaybetmiş ve hem de dışarıya muhtaç hale gelmiştir. Bu gerçeği göremeyenler, görmek istemeyenler veya gizlemek isteyenler; şimdi de, Türk Telekom’un özeleştirilmeyişini, ekonominin kamburu ve çıkmazı ilan ederek, halkı aldatmaktadırlar.

Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanımayan; tarih ve coğrafya bilmeyen; dünya siyasi tarihini irdelemesini başaramayan; dünya coğrafyasında Türkiye’nin konumunun önemini anlayamayan; gafleti veya ihaneti elbise yapan; gelecek nesillerin istikbalini düşünmeyen ve paranın kölesi olmuş kişilerden ne beklenirdi ki?

Türkiye’yi yakından izleyen ve vatandaşlık görevlerini tam anlamıyla yerine getirmeye çalışan dikkatli bir vatandaş olarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Hüsnü Akıncı

Not: Herkes ve hergün, Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”ni okumalıdır.
Ve imkân bulanlar, Orhan Erkanlı’nın “Anılar, Sorunlar ve Sorumlular” adlı kitabını
Okumalıdırlar.

Hiç yorum yok: