Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 18 Temmuz 2009
Sayın BAŞBAKAN;
Konya İl Kongresi’nde yaptığınız konuşmanızın basına yansıyan bölümlerini, dikkatle okudum.
“Türlü taktiklerle, kirli oyunlarla, çirkin senaryolarla millet iradesini gölgelemek istediler. Çetelerle, mafyayla, hukuk dışılıkla, hukuku zorlayarak, provokasyonlarla üzerimize geldiler, hâlâ geliyorlar. Hiçbirinde geri adım atmadık. Taviz vermedik. Bundan sonra da geri adım atmayacağız, yılgınlık, bıkkınlık göstermeyeceğiz.” şeklindeki sözlerinizi yadırgamadım dersem, yalan söylemiş olurum. Sebebine gelince:
Bugün ülkeyi idare eden, yetki ve sorumluluğunuzu istediğiniz gibi kullanan bir Başbakan’sınız. Öyle de olması lâzımdır. Zira; DEVLETİ, bir ahenk içersinde yönetme görevi hükümetinize aittir. Bu sebeple de, üstü örtülü konuşmak, itham etmek, kapalı yorumlar yapmak, bir Başbakan’ın işi olmamalıdır. Kesin bir bilgi, belge ve oluşum varsa; gereğini yapmak, yaptırmak, devletin ilgili birimlerini harekete geçirmek, Hükümetin görevidir. Akasi halde;
“Türlü taktiklerle, kirli oyunlarla, çirkin senaryolarla milletin iradesini gölgelemek isteyenler kimlerdir?”,
“Çetelerle, mafyayla, hukuk dışılıkla, hukuku zorlayarak, provokasyonlarla üzerinize gelenler kimlerdir?”, diye soranlara, verecek bir cevap bulamazsınız. Zira; size, Geri adım atın, taviz verin, yılgınlık, bıkkınlık gösterin.” diyen yoktur; “Ülkeyi, iyi idare ediniz1” diyen çoktur. Kabul edilmelidir ki; akıl almaz yanlış uygulamalarınıza rağmen İKTİDARINIZ, hiçbir iktidara nasip olmayacak derecede desteklenmiş ve aşırı bir şekilde eleştirilmemiştir. Eğer bir sıkıntı, bir huzursuzluk varsa veya öyle hissediyorsanız; bunun sebebini, idare tarzınızda aramalısınız.
Ülkenin gerçekleri bellidir ve bilinmektedir:
İşsizlik ve fukaralık yaygınlaşmış; büyük sermeye, küçük sermayeyi ezdiği için orta tabaka erimiş ve gelir dağılımı fevkalâde adâletsizleşmiş; ücretliler, emkli, dul ve yetimler, köylü ve çiftçiler, SOSYAL REFAH DEVLETİ hedefiyle bağdaşmayacak derecede perişan bir duruma düşmüşlerdir. Rahat olanlar sâdece, KOLAY İDARE TARZI benimsendiği için RANTİYE sınıfıdır. Meydanlarda, il ve ilçe kongrelerinde konuşulması gereken asıl husus, bu bilinenler olmalıdır ve çözüm yolları aranmalıdır. Zira; tarihin, hiçbir döneminde tekzip edilemeyen gerçeği bilinmektedir:
SEBEBİ VE HEDEFİ NE OLURSA OLSUN; ZİHİNLERİNDE BİR TAKIM ÖCÜ YARATANLAR VEYA ÖCÜ KORKUSU SALANLAR, BİR MÜDDET SONRA, KENDİLERİ O ÖCÜLERDEN KORKAR HALE GELİRLER.
SAYIN BAŞBAKAN;
Türkiye, her bakımdan zordadır. Bilhassa, iktisadî zorluklar, rantiye sınıfı dışındaki her kesimin belini bükmüştür. Bu zorluklara nasıl bir çözüm getirmeyi düşündüğünüzü bilemediğim için, aşağıda belirttiğim soruları sormak zorunda kaldım.
Ki; bu sorulara vereceğiniz cevaplar, Türkiye meselelerini ne derece takip ettiğinizin ölçüsü olacaktır. İşte sorularım:
1-Size göre ekonomideki başarının ölçüsü nedir?
2-2001 ekonomik krizi niçin yaratılmıştır ve bu krizden sonra ülkemizde siyasî, ekonomik ve stratejik açıdan ne gibi değişiklikler olmuştur?
3-12 Eylül 1980’den sonra meydana gelen veya getirilen ekonomik krizlerin sebepleri neydi ve bu krizlerden en fazla hangi kesimler etkilenmiştir?
4-Küreselleşme size göre nedir ve küreselleşmenin kurallarını kim koymuştur ve de KÜRESEL SRMAYEYİ kim veya kimler kontrol etmektedir?
5-IMF’nin dünya ülkeleri hakkındaki hedefleri ve görevleri nedir ve de bu, ülkeleri nasıl etkilemektedir?
6-2001 krizinden nasıl bir ders alındı ve geleceğin daha iyi olacağına dair işaretler nelerdir? Ani bir kur artışı veya beklenmeyen bir devâlüasyonda, neler olur ve Türkiye, hangi yaptırımlarla karşı karşıya kalır?
7-Bankacılık sistemimiz, hangi ölçülere göre başarılıdır ve sağlam yapıdadır? Çok yüksek reel faizler (kredi kartları, tüketici kredileri, ihtiyaç kredileri ve mevduat karşılığı krediler) ve bankacılık hizmetlerinden alınan çok yüksek ücretler olmasaydı; bankacılık sisteminin durumu ve blânçoları ne olurdu?
8-İhracatta başarının ölçüsü nedir? İhracatımız arttığı zaman CARÎ İŞLEMLER AÇIĞIMIZ büyüyor, azaldığı zaman CARÎ İŞLEMLER AÇIĞIMIZ küçülüyor. Acaba, neden? Bunun gerçekçi bir ANALİZİNİ yaptırabilir misiniz?
9-Ekonomik ve sosyal şartlar yerine getirilse dahî, Türkiye’yi AVRUPA BİRLİĞİNE alırlar mı? Almazlarsa niçin almazlar? Şöyle de sorabilirim: Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olursa, bundan Avrupa Birliği nasıl etkilenir?
10-Türkiye, 12 Eylül 1980’den sonra aşırı miktarda borçlanmıştır ve 29 yıl zarfında çok büyük miktarda faiz ödemiştir. Açık ifadeyle iç ve dış borç batağına saplanmıştır. Size göre acaba, bunun sebebi nedir? Bu durum karşısında Türkiye’nin 29 yıldan beri yanlış EKONOMİ ve PARA POLİTİKALARI ile idare edildiğini, hiç irdelediğiniz ve düşündüğünüz oldu mu?
11-Bir gerçektir: Finans ve bankacılık sistemimizle, önemli iktisadî değerlerimiz ve önemli altyapılarımız, yabancıların eline geçmiştir. Hattâ, perakende ticaretimiz dahî yabancıların eline geçmiştir. Bunda; KUR-FAİZ-BORSA üçgeninde yaratılan RANT EKONOMİSİNİN etkisi var mıdır? Böyle devam ederse; gelecekte, Türkiye’nin durumu ne olacaktır?
12-Yabancıların kâr transferleri her yıl artarak devam edecektir. Bu durumdan gelecekte, Türk milleti nasıl etkilenecektir?
13-Ülkemizde gelir dağılımı gayet adâletsizdir, işsizlik yaygındır, tarım ve hayvancılık çökmüştür. Bu çarpıklıklar düzeltilmeden Türkiye’nin geleceği nasıl olacaktır?
14-Benim, 25 yıldan beri savunduğum görüşüm şudur: Türkiye, finans ve bankacılık kesimiyle (Hazine ve Merkez Bankası tarafından kollanan ve kayırılan kesim), Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esîr edilmiştir. Bu görüşüme katılır mısınız?
15-Ağustos 1989’da yürürlüğe konan 32 Sayılı Konvertibilite Kararı’ndan sonra ülkemizde DÖVİZ TİCARETİ en büyük ve en kârlı sektör haline gelmiştir. Ani kur artışları, beklenmedik devâlüasyonlar veya uzun süreli düşük kurlar, bazı kesimlere çok büyük kazançlar sağlamış ve geniş halk kitlelerini de zarara uğratmıştır. Neticede üretmeyen veya yeterli seviyede üretemeyen bir ekonomi modeli ortaya çıkmıştır. Döviz ticareti devam ettiği sürece Türkiye, ekonomik veya finansal krizlerden kurtulabilir mi?
16-Döviz kurlarının tespiti veya belirlenmesi kimlerin elindedir? T.C.Merkez Bankası gerçekten bağımsız mıdır? Yoksa, Newyork’a mı bağımlıdır? IMF ve Dünya Bankası’nın kur tayin ve tespitinde etkisi var mıdır?
SAYIN BAŞBAKAN;
Hemen, hemen her konuşmanızı dinlediğim için bu soruları sormak zorunda kaldım.
Sorularıma açıklık getirecek ve sorularımı tartışacak derecede Türkiye ekonomisini yakından ve çok dikkatli biçimde izleyen bir eczacı vatandaşım. Umarım ki; bu mektubum elinize geçer ve sorularımı cevaplandırırsınız. Benim için ölçü, gerçek bir iktisatçı olan Joan Robinson’un şu ünlü sözüdür:
“İktisat bilmenin faydası, bir ülkenin ekonomisini düzeltmek ve ekonomik zorluklara geçerli çözümler bulmak için değil, iktisatçıların yanıltmalarını önlemek içindir.”
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
18 Temmuz 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder