4 Temmuz 2009 Cumartesi

Övünmek, gerçekleri değiştirmez.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 4 Temmuz 2009



Sayın BAŞBAKAN;


Partinizin Sakarya İl Kongresi’nde yaptığınız konuşmanızı dikkatle dinledim.
“Biz” ve “Onlar” sözcüklerini çok sık kullandığınız konuşmanız, aynı konuların tekrar edildiği önceki konuşmalarınızın kopyası gibidir.

Bu konuşmanızda dikkatimi çeken husus,” Küresel Sermaye” girişleriyle ilgili olarak söylediğiniz, “Bizden evvel küresel sermaye girişi, 1 milyar dolardı. Bizim zamanımızda yıllık 20 milyar dolara çıktı.” sözlerinizdir. Bu sözlerinizi güçlendirmek için de otomobil fabrikalarını örnek göstererek, şu ifadeleri kullandınız:

“Onların aklında gitseydik; ihracatımız 36 milyar dolarda kalırdı. Hamdolsun biz, ihracatımızı 130 milyar dolara çıkardık.”

Merakım şudur: Bir vatandaş, “Bu otomobil fabrikaları, sizden evvelki iktidarlar tarafından kurulmuştur ve siz, yeni bir otomobil fabrikası kurmadınız. Bu durumda, geçmiş dönemleri kötüleyerek, Türkiye’yi 2002 yılında başlamış gibi göstermeye hakkınız var mıdır?” diye sorsa, acaba, cevabınız ne olur?

Aynı durum, IMF’ye ödenen 13 katrilyon lira borç ile KEY hesaplarının ödenmesi için de söz konusu olur.

Evet; Bu ödemeleri yaptınız. Ama; iktidar döneminizde Türkiye’nin iç ve dış borçları, ikiye katlanarak 500 milyar dolar ulaştı. Bu dönemde, size miras olarak bırakılan önemli iktisadî değerlerimizi satarak 50 milyar dolar gelir elde ettiniz. Ayrıca bu dönemde “İŞSİZLİK SİGORTA FONUNU” kurarak, 35 milyar liralık bir kaynak yarattınız. Bu durum karşısında, “Geçmişi kötüleyerek siyaset yapmanızın ve Türkiye’yi 2002 yılında başlatmanızın bir anlamı kalır mı?” diye sorulsa; acaba, cevabınız ne olur?

Sayın BAŞBAKAN;

Türkiye’nin 2002 yılında başlamadığı, bilinen bir gerçektir. Bilinen diğer bir gerçek de; Türkiye’nin 12 Eylül 1980’den itibaren günümüze kadar geçen 29 yıllık süre zarfında yanlış EKONOMİ ve PARA POLİTİKALARI ile idare edildiğidir. Maalesef, iktidarınız da bu yanlış politikaları benimseyerek, borçlarımızın artmasına, gelir dağılımının bozulmasına, halkın fukaralaşmasına, tarım ve hayvancılığın çökmesine, önemli iktisadî değerlerimizin ve altyapı tesislerimizin yabancıların eline geçmesine sebep olmuştur. Ranta dönük faaliyetlerin varlığı, göklere doğru şeddadî binaların yükselmesi, lüks alışveriş merkezlerini kurulması, bu gerçeğin üstünü örtemez.

Türkiye’nin ekonomisini yakından ve dikkatli takip eden bir vatandaş olarak, bugüne kadar gördüğüm gerçek şudur:

Ne zaman bir finansal kriz baş gösterse, herkes ayağa kalkıyor ve yeni arayışlara giriyor. Fakat, 29 yıldan beri dâimâ krizde olan geniş halk kitlelerinin dertlerini, sıkıntılarını, açmazlarını kimse konuşmuyor ve geçerli çözüm ve çareler aramıyor. Yani; bütün ekonomik faaliyetler, para ticaretine göre düzenleniyor. Ekonomi denince herkesin aklına, DÖVİZ-FAİZ-BORSA üçgeninden ibaret olan bir RANT EKONOMİSİ geliyor.

Bu gerçeğe istinaden iki sorunun cevabını arıyorum. Bu hususta lütfeder de beni bilgilendirirseniz, merakım giderilecektir.

Sorularım şöyledir:

1-Bugün dolar kuru, Eylül 2002 yılındaki kura eşittir. Aradan geçen 7 yıllık zaman zarfında dolar kurunda inişler ve çıkışlar olmuştur. Dikkat edilirse; 1980’den 2002 yılına kadar geçen 22 yıllık süre zarfında, ani kur artışları ve beklenmedik devâlüsayonların dışında dolar kurunda, belirli oranlarda artışlar meydana gelmiştir. 2002 yılından sonra da dolar kuru, çok değişik ve herkes tarafından tahmin edilemeyecek şekilde seyretmiştir.

Bu durumu nasıl izah edebilirsiniz ve bu durum, ekonomimizi nasıl etkilemiştir? Merkez Bankası’nın bu kur politikası doğru ve tutarlı mıdır? Bütün ekonomik faaliyetlerinin dolar kuruna endekslenmiş olması, tutarlı bir politika mıdır? 32 Sayılı KONVERTİBİLİTE KARARININ 4/C Maddesi yürürlükte olduğu halde; Hazine ve Merkez Bankası, bu maddenin hükümlerini niçin yerine getirmemiştir?

2-1967-82 yılları arası 1968=100 Tüketici Fiyat Endeksi, 1983-87 dönemi için 1978-79=100 Tüketici Fiyat Endeksi, 1988-94 yılları için 1987=100 Tüketici Fiyat Endeksi, 1995-2003 dönemi için 1994=100 Tüketici Fiyat Endeksi, 2004 ve sonrası için 2003=100 Tüketici Fiyat Endeksi esas alınırsa;
1980 yılındaki 1 Liranın satın alma gücü, Mart 2009’da da 1 Liradır. Şubat 2009’da, 0.9966 lira idi. Bunun ne anlama geldiği, basit bir örnekle açıklanabilir. Şöyle ki:

1986 yılının Ocak ayında 300 Tl. maaş alan bir kişinin bugünkü maaşının, 2.831.25 TL. olması gerekmektedir. Bugünkü ücret politikasında bu, mümkün değildir. Açık ifadeyle halk, bugün aldığı ücretlere göre, 1986 yılının ücretlerinin çok gerisindedir. Satın alma gücü 8-10 kat azalmıştır. Reel olarak bugün ücretler, 2002 yılının gerisindedir. Zaten fukaralığın ve işsizliğin yaygınlaşması, bu gerçeği ispatlamaktadır. Halkın borç batağına saplanması da, ayrı bir faciadır. 2002 yılı sonunda halkın bankalara olan borcu (kredi kartları, tüketici ve ihtiyaç kredileri), 6 milyar 400 milyon lira idi. Bugün bu borç, 150 milyar liraya ulaşmıştır.

Bu durumu nasıl izah edersiniz ve Türkiye, niçin bu duruma düşürülmüştür? Bu gerçekten hareketle; Türkiye’nin, 29 yıldan beri yanlış EKONOMİ ve PARA politikaları ile idare edildiği söylenebilir mi?

Halkın satın alma gücünü yükseltmek ve ekonomiyi üretken hale getirmek için, nasıl bir ekonomi ve para politikaları uygulanmalıdır?

Önümüzdeki yıllarda yabancıların kâr transferleri büyük rakamlara ulaşacaktır. Bu kâr transferleri, bitmeyen bir borç niteliğindedir. Türkiye, bu ağır yükün altından nasıl kalkacaktır?

İşsizliğe, fukaralığa ve halkın çaresizliğine nasıl bir çare bulunacaktır?

Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.



Not: Konuşmanızda Sakarya’ya yapılan hastanelerden bahsettiniz.
5 ayrı yerde 5 hastane kurulması, tutarlı bir yatırım ve hizmet değildir.
Bu durum, hem sağlık görevlileri ve hem de halk için sıkıntı yaratır. Bu
hastanelerin bir merkezde toplanması şarttır. Bu konuyu da inceletmeniz,
ve gerekenlerin yapılması için emir vermeniz, Sakarya halkının yararına olacaktır.

Hiç yorum yok: