24 Ekim 2009 Cumartesi

Açıklık Şarttır.

Sayın Mehmet Ali BİRAND


Posta Gazetesi Yazarı


İstanbul 24 Ekim 2009


Sayın BİRAND;


24 Ekim 2009 tarihli ve “Açılımı öldürmemek için” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınızın giriş bölümünde; herkesi aptal yerine koyan, henüz daha ne olduğu açıklanmayan ve Türkiye’yi nereye götüreceği bilinmeyen AÇILIMI öven şu ifadeleri kullanmışsınız:


“Kaos’un ucuna geliyoruz. Eğer dikkatli adımlar atmaz, bu dönemde de eskisi gibi savurgan davranırsak yazık olur. Türkiye, tarihinin en önemli süreçlerinden birinden geçiyor. Daha doğrusu bir fırsat yakaladı ve bir denemeye girildi. Bari bu fırsata bir şans verelim. Bakın kime ne görev düşüyor. Yıllardan beri yanıp tutuşuyoruz. Kürt sorunu nedeniyle alevlenen PKK teröründen nasıl kurtulabileceğimizi tartışıyor, ancak bir sonuç alamıyorduk. Ya kendi içimizde anlaşamıyor veya dış güçler ve gelişmeler terör örgütünün yaşamını kolaylaştırıyordu.”


Merak edilmez mi:


Hangi KAOSUN ucuna geldik? Hangi adım, DİKKATLİ ADIM olur? Geçmişte, HANGİ SAVURGANLIĞI yaptık? Türkiye’nin, Tarihî bir süreçten geçtiği bilinmektedir. Bu sürecin, nasıl sonlandırılmasını arzu ediyorsunuz? Yakaladığımız fırsat nedir? Ne yapılırsa bu fırsata, bir şans vermiş oluruz? Kime veya kimlere, nasıl bir görev düşüyor? Yıllardan beri yanıp, tutuşanlar kimlerdir? PKK’nın, Kürt sorunu sebebiyle mi alevlendiğini yutturmaya çalışıyorsunuz? Alınamadığını ifade ettiğiniz sonuç nedir? Kendi içimizde anlaşmak için ne yapmalıydık? PKK’yı, bölgemizde hedef kovalayan DIŞ GÜÇLERİN ve DIŞ GELİŞMELERİN yarattığı gerçeğinin üstünü örtme gayretinizin, sebebi nedir?


Siz de çok iyi bilmektesiniz:


Bölgedeki hedefleri sebebiyle sudan bir bahane ile, Irak’ı işgal ederek üç parçaya bölen; sanki Irak halkının isteğiymiş gibi Celâl Talâbanî’yi, Irak Cumhurbaşkanlığı makamına oturtan; bölge ülkelerinin itirazlarına rağmen, Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu ve şimdilik Bölgesel Kürt yönetimi adını verdiği ve resmen ilân edilmemiş Kürt Devleti’nin başına, Mesut Barzanî’yi oturtan ABD, Türkiye’yi, hiçbir zaman RAHAT bırakmamıştır. Bugüne kadar yaşadığımız bütün bunalımlar, kural dışı olaylar ve iktisadî krizler, ABD’nin eseridir. Daimâ kendisinden yana hükümetler arzu eden ABD; isteklerine boyun eğmeyen hükümetleri zora sokmuş, isteklerine boyun eğen hükümetleri, toplum mühendisliği becerisini kullanarak parlatmış ve kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de; kendi ideolojisine hizmet eden, hain ve gafil misyonerleri bulmakta zorlanmamıştır. Zîra; ABD, bu bölgede;


Kendi kendine yeterli ve başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; iç ve dış gailelerden arınmış; dünya üzerinde kurulan her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başaran; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra yeni hedeflere yönelen; HUZURLU, MUTLU ve REFAH içersinde yüzen GÜÇLÜ bir BÜYÜK TÜRKİYE istemez. ABD, bu bölgede;


Kendi kendine yetersiz ve daimâ başkalarına muhtaç; “OTUR!” denilen yerde oturan, “KALK!” denilen yerde kalkan; iç ve dış gailelerle boğuşan ve gerçek hedeflerinden uzaklaşan; huzursuz, mutsuz ve refahı unutmuş ZAYIF bir TÜRKİYE ister.


Sayın BİRAND;


Bu gerçekleri bildiğiniz halde, nasıl olur da yazınızda;


“Yakın tarihimizde ilk defa her şey istediğimiz gibi oldu.

İlk defa, Çankaya, MİT, Asker, İktidar ve TBMM aynı görüşleri paylaşmasalar bile, bir çözümün kaçınılmazlığını gören ve destek veren kişilerden oluşuyor.

İlk defa dış koşullar Türkiye’den yana gelişiyor.

İlk defa Washington ve AB, teröre karşı ve Türkiye’den yana tutum alıyorlar.

İlk defa Kuzey Irak, Suriye ve İran ile PKK terörüyle mücadelede ortak hareket edilebiliyor.

İşte böyle bir ortamda, ilk defa bir iktidar harekete geçti. Siyasi bir risk aldı ve mekanizma işlemeye başladı. Ancak gelin görün ki, böylesine alışılmamış bir manzara karşısında kafalar karıştı ve adeta kaos’a doğru bir koşma başladı. Herkes başka açıdan bakıyor ve kimi siyasi, kimi başka rant peşinde koşuyor. Eğer kendimize çeki düzen vermezsek, elimize geçen bir fırsatı heba edebileceğiz.” ifadelerini kullanmaktasınız?


ABD’nin, bütün tahrik, tertip ve provokasyonlara rağmen, bugüne kadar başaramadığı bir Türk-Kürt çatışmasını, bu defa toplumu gererek, gerçekleştirmeye çalıştığını anlayamayacak derecede basiretsiz bir kişi olabilir misiniz?


Siz; PKK’nın ikna edilmesi masalını bir tarafa bırakarak, AÇILIMIN ne olduğunu, zamirinizde yaşattığınız barışın, neye karşılık sağlanacağını DÜRÜSTÇE, MERTÇE ve AÇIK BİR ŞEKİLDE, kamuoyuna açıklamak zorundasınız. Abdullah Öcalan’ın ve DTP’nin dayattıkları istekleri, bellidir ve her zeminde ve açık bir şekilde sözcüleri tarafından dile getirilmektedir. Onlar kadar açık sözlü olamaz mısınız? Bakış açınızı, net bir şekilde ortaya koyamaz mısınız?


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: