Sayın Oral ÇALIŞLAR
Radikal Gazetesi Yazarı
İstanbul 17 Ekim 2009
Sayın ÇALIŞLAR;
17 Ekim 2009 tarihli ve “Filistinliler, Kürtler, İsrail ve Türkiye” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınızın bir bölümünde;
“Başta da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin İsrail’e yönelttiği eleştiriler haklı eleştirilerdir ve Türkiye’ye İslam dünyasının ve tüm dünyanın sempatisini kazandırmaktadırlar. İsrail’in Türkiye’ye Kürt sorunundan yola çıkarak yönelttiği eleştiriler de haklı ve yerindedir.
İsrail, Türkiye’nin Kürt sorunundaki ayıplarını gerekçe göstererek bu haklı eleştirileri ortadan kaldıramaz. Türkiye ise, ‘dünya arenası’nda gerçekleştirdiği vicdani eleştirilerinin ciddiye
alınma oranını yükseltmek istiyorsa, içeride demokrasiye ve insan haklarına daha duyarlı
bir iklim yaratmak zorundadır.
Ama asıl üzerinde durulması gereken konu, yapılan eleştirilerden ve Türk devlet mantığıyla İsrail devlet mantığı arasındaki ortaklıklardan ziyade, Filistinliler ve Kürtlerin içinde bulunduğu somut durumdur. Bu halkların dertlerine olabildiğince hızlı şekilde çözüm üretilmesi gerekiyor.
Her iki ülkenin de acilen yapması gereken budur.” ifadelerini kullanmışsınız.
Merak ediyorum:
Profesör unvanlı siz; Türkiye’yi, İsrail’e benzetirken ve kurulduğu günden itibaren İsral’in zulmüne maruz kalan Filistinlilerle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları içinde her türlü vatandaşlık haklarına, hür bir şekilde sahip olan Kürt kökenli vatandaşlarımızı aynı kefeye koyarken, hiç hicap duymadınız ve vicdanınız sızlamadı mı?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mantığı ile İsrail devletinin mantığı arasında nasıl bir ortaklık vardır?
Filistinlilerin hiçbir hakları yoktur ve zulüm altında inlemektedirler. Kürtler ise, tam aksine HÜR ve SERBESTTİRLER ve her türlü hakka sahiptirler. Bu durum karşısında; nasıl oluyor da, “Filistinliler ve Kürtlerin içinde bulunduğu somut durumdur.” ifadesini kullanabiliyorsunuz?
“Bu halkların dertlerine olabildiğince hızlı bir şekilde çözüm üretilmesi gerekiyor.” ifadesini kullanırken, kastınız nedir? Filistinlilerin halleri bilinmektedir. Kürtler için çözüm önerileriniz nedir ve ne yapılmalıdır? Bir türlü açıklamadığınız hedef ve niyetiniz nedir? Ayrı bir devlet mi, federasyon mu, özerklik mi?
Doğrudur:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu andan itibaren, bölgemizde hedefleri, projeleri ve çıkarları olan Amerika, İngiltere ve kurulduktan sonra İsrail’in, müştereken yarattıkları, kaşıdıkları ve destekledikleri “Yapay bir Kürt sorunu” mevcuttur. Ve bu sorunu, değişik şekillerle önümüze koymuşlardır. Bazı aşiret reislerini kullanarak ve destekleyerek üzücü olayların meydana gelmesini de sağlamışlardır ve bundan sonra da tahrik, destek ve teşviklerine devam edeceklerdir. Bunun böyle olduğu ve olacağı, işin başından beri bilinmektedir. İşte ispatı:
ABD’nin emelleri, Amiral Webb’in, Lord Curzon’a yazdığı 19 Ağustos 1919 tarihli yazısından tarafımızca bilinmektedir. Amiral Webb, söz konusu yazısında şu ifadeleri kullanmıştır:
“AMERİKA, TRABZON ve ERZURUM’u içine alan bir ERMENİSTAN’ı himâye edecektir. GERİ KALAN DÖRT İLDE DE, KÜRT DEVLETİ KURDURACAKTIR.”
Dikkat ediniz:
Amerika bu hedefini, Atatürk’ün, Samsun’a çıkışından üç ay sonra resmen açıklamıştır. İstiklâl Savaşı henüz başlamamıştır. Bugüne kadar Amerika, bu hedefini gerçekleştirememiştir. Zîra; Amerika, bugüne kadar bu hedefini gerçekleştirmek için KENDİNDEN YANA BİR HÜKÜMET bulamamıştır. İşin en ince noktası da; Kürt kökenli vatandaşlarımızın, Amerika’nın bu hedefine âlet olmamalarıdır. Bugün de öyledir: Kürt kökenli vatandaşlarımızın yüzde 90’nı, bütün tahrik, tertip ve teşviklere rağmen Türkiye’nin bölünmesini, üniter yapısının bozulmasını ve iç çatışmaların meydana gelmesini istememektedirler. Zaten; ABD, İngiltere, İsrail ve Avrupa ülkelerini çılgına çeviren gerçek de, budur. PKK’yı yaratan, donatan, teşvik eden ve destekleyen Amerika, bütün gayretine rağmen bir Türk-Kürt çatışmasını sağlayamamıştır. Bundan sonra da sağlayamayacaktır.
Şimdi; bu gerçekler tahtında oturup, bir düşününüz ve kendi kendinizi sorgulayınız ve kimlere veya hangi ideolojiye âlet olduğunuzu araştırınız. Devlet eski Bakanı ve Kürt kökenli Kâmran İnan’ın, hemen, hemen her konuşmasında söylediği “Kahramanları bol olduğu kadar, hainleri de bol bir ülkeyiz.” sözü, size ışık tutmalı ve gerçekleri görmenize yardımcı olmalıdır. Aksi halde;
Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanımayan; tarih ve coğrafya bilmeyen; dünya siyasî tarihini irdelemesini başaramayan; dünya coğrafyasında Türkiye’nin konumunun önemini anlayamayan CAHİL veya GAFİL bir kişi durumuna düşersiniz.
Şayet arayışınız DEMOKRASİ ise; bunun yolu, başkaları hesabına Kürt meselesine sarılmak olmamalıdır. Asıl arayış; halkı, sistemin dışına iterek ikinci seçmen durumuna düşüren ve siyasî parti liderlerini seçilmiş DİKTATÖRLER konumuna getiren, çarpık siyasî yapımızı sorgulamak istikametinde olmalıdır. Bilmem ki; bunu, yapabilir misiniz?
Halk kitlelerine hitap eden profesör etiketli bir köşe yazarı olduğunuz için, yazınızı eleştirdim.Zîra; kimin arabasına bindiğinizi, öğrenmek istiyorum. Buna, hakım da vardır. Lütfen, cevap veriniz.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
17 Ekim 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder