13 Ekim 2009 Salı

Türkiye, neyi ve niçin tartışmaktadır?

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN


Başbakan ve AKP Genel Başkanı


Ankara 13 Ekim 2009



Sayın BAŞBAKAN;


Partinizin Grup toplantısında yaptığınız konuşmanızı dikkatle dinledim.

Konuşma metni, maksada uygun bir şekilde gayet iyi hazırlanmış. Kürsüye hâkim duruşunuzla ve kudretli hitabet gücünüzle, etkileyici bir konuşma yaptınız.
Konuşmanızı dinlerken düşündüm:


Şayet, 1957’den beri Türkiye’de olup, bitenleri dikkatli biçimde izleyen, irdeleyen ve analiz eden bir kişi olmasaydım; Türkiye’nin siyasî tarihini ve iktisadiyatını iyi bilmeseydim ve “Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür, büyüklerimiz her şeyi, bizden daha iyi düşünür.” ölçülerine göre veya “Bilgisiz adam, anlamadığına tapar!” gafletine uygun bir hayat tarzı seçmiş olsaydım; hiç şüphesiz, bu konuşmanızı, avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlardım.


Samimi olarak itiraf etmek zorundayım:


Gerçek durum, hiç de belirttiğiniz gibi değildir. Türkiye, hem siyaseten ve hem de iktisaden baskı altındadır ve zordadır. Aşılması güç zorluklarla karşı karşıyadır. Çözüldüğü veya çözüme yaklaşıldığı zannedilen konular dahî, askıdadır. Zîra; Türkiye’nin sorunları, gerçek bir zeminde aklın, mantığın ve ilmin tahtında tartışılmamaktadır. Tartışıldığı zannedilen konular, hislerin tahtında demogojiye ve hedef saptırmaya dönüştürülmektedir. Bunun en çarpıcı örneği de şudur:
Önceleri “Kürt Açılımı”, sonraları “Demokratik Açılım” ve şimdi de “Millî Birlik Projesi” adı verilen AÇILIM, Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirildiği halde; henüz daha hiç kimse, bunun ne olduğunu bilmemektedir. Bu açılımla; TEK MİLLET, TEK DİL, TEK COĞRAFYA tartışmaya mı açılacaktır?

Açıldığını farz edelim; bu konularda taviz mi verilecektir? Çok milletli devlet olamayacağına göre; Türkiye, neyi tartışmaya açacaktır?


“Tarihî adım, tarihî fırsat, tarihte bir ilk” söylemlerinin gerçek hedefi nedir ve bu hedef, neler yapılırsa gerçekleştirilecektir?


Sayın BAŞBAKAN;


Bu mektubumu, eleştirmek maksadıyla yazmadım. Halkın efkârının karışık olduğunu ve özü olmayan tartışmalarla, halkın kamplaşma eğilimi gösterdiğini belirtmek için yazdım. Zîra; hem siyaset ve hem de medya, zıtlıklarla dolu tartışmalarla, halkı karamsarlığa itmektedir ve üstü kapalı konularla, halkı tedirgin etmektedir. Halk; gönül birleştirici ve zıt mizaçları millî çıkarlar doğrultusunda müşterek bir hedefe yönlendirici, büyük bir hareketin özlemini çekmektedir. Esasen zorda olan geniş halk kitleleri, bıkmış, küsmüş ve şevkini kaybetmiş durumdadır ve adâlette, siyasette âdil bir idarenin oluşmasını istemektedir.
Siyasî olarak bütün halkı, bir partinin çatısı altında toplamak mümkün değildir. Her vatandaş, bilerek veya bilmeyerek, kendince doğru bulduğu ve gönül verdiği bir siyasî partinin peşinden gider. Siyasî iktidarların görevi, bütün vatandaşları kucaklayarak, müşterek bir hedefe yönlendirmektir ve halkı zıtlaştıracak davranışlardan kaçınmaktır. Bu bakımdan; siyasî gösteriye dönüştürülen Grup toplantılarının naklen yayınlanmasından vazgeçilmesi, sükûnet ortamının sağlanmasına yardımcı olacaktır. Belki bu sayede, gerginlikler azalır ve halkın zıtlaşmaları önlenmiş olur.


Halkın, kendi arasında bir sıkıntısı yoktur. Sıkıntı; gelir dağılımındaki bozukluktan, işsizlikten, çaresizlikten ve fukaralıktan kaynaklanmaktadır. Bu gerçeği görmek isteyenler, adliyelerdeki icra müdürlüklerini dolaşmalıdırlar. Yürürlükteki kanunların, ne denli adaletsizlikleri de beraberinde getirdiğini görmelidirler. Halk, ihtişamlı Kongre Merkezleri ve gökyüzüne doğru yükselen şeddadî binalarla ilgili değildir. Halk, adâletin eşit bir şekilde dağıtılması ile ilgilidir. Bu gerçeğe istinaden Hz. Peygamberimiz:


“Adâlet güzeldir; fakat, idare edenlerde olursa daha güzel olur. Bir saat adâletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlı olur.” diye buyurmuşlardır. Bu sebeple; parlak konuşma metinleri yazan danışmanlarınızın, halkın arasında dolaşarak, gerçekler doğrultusunda sizi bilgilendirmelerinde fayda vardır.


Milletimizin sulh, sükûn, huzur ve güven ortamına ihtiyacı olduğu için, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: