11 Ekim 2009 Pazar

Tuzağa Düşmemeliyiz.

Sayın Ahmet DAVUTOĞLU


Dışişleri Bakanı 11 Ekim 2009


Sayın Bakan;

Türk Milleti barışçı, sabırlı ve vefalı bir millettir.
Tarihin hiçbir döneminde de, komşularının haklarına tecavüz ederek sorun yaratmamıştır.
Karşılaştığı sorunlar, daime dış odaklı olmuştur.
Bugün karşılaştığımız Ermeni, Kürt, Kıbrıs, AB sorunları; ABD, İSRAİL Ve İNGİLTERE'nin, kendi hedef, proje ve çıkarları doğrultusunda başımıza belâ ettiği sorunlardır.
Hafızalarımızdadır:


1-ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton Türkiye'yi ziyaretinde; resmî görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin demokrasisini ve etnik yapısını konuştuk. Şu anda size, Başkan Obama'nın Nisan başında Türkiye'yi ziyaret edeceğinin müjdesini verebilirim. Başkan Obama, Türkiye ile bir likte, Dünyayı yeniden şekillendirecektir." sözlerini söylemiştir.


2-ABD Başkanı Barack OBAMA, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmasında, Ermeni ve Kürt sorununa vurgu yapmıştır ve hatta bu sorunların çözülmesi için, adetâ talimât vermiştir.


3-İsviçre'deki protokol imza krizi, Ermenistan Dışişleri Bakanının tutumu sebebiyle meydana gelmiştir. Krizi aşmak için ABD Dışişleri Bakanı Clinton devreye girerek, sorunu çözmüştür. Protokolün imzalanmasından sonra, Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları konuşma yapamamışlardır. İmza töreninde son konuşmayı, "Ermeni soykırımı meydana gelmemiştir." demeyi yasaklayan ve bu yasağı çiğneyenler için hapis cezası getiren kanunu çıkaran İsviçre Dışişleri Bakanı yapmıştır.


Bütün bu gelişmelerden sonra; "Ermenistan ile meydana gelen sorunlarda, Türkiye'nin de kusuru vardır." sözünü söylemek mümkün müdür?


Sizden evvelki hükümetler, sorunları çözmek için faaliyet göstermemişler midir? Gaflet göstererek veya inat ederek hep, sorun mu çıkarmışlardır?


Dikkatlerinize arz ediyorum:


16 yıl önce, yani 1993 yılında, DEMİREL HÜKÜMETİ’nin Ermenistan politikası konusunda verilen GENSORU ÖNERGESİ sırasında, Refah Partisi adına söz alan Kayseri Milletvekili ve bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, şu sözleri söylemişti:


“Hükümet, bu politikasıyla geleceğimizi, gerçekten ipotek altına almıştır. Ki; Ermenistan Cumhurbaşkanı cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir.
Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatlerinin sözkonusu olduğunda; sizin, şahin gibi davranamayacağınızı bildiği için, yüzünüzün ne kadar yumuşak olduğunu bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye’ye gelmiştir.
Siz Bana; bir ülke gösterin ki; kardeşlerimiz savaş halinde olacak, kardeşlerimiz katledilecek ve onlar katledilirken, “BUNUN MÜSEBBİBİ TÜRKİYE’DİR” diye demeçler verecek; o kardeşlerimiz katledilirken “AVRUPA’NIN HARİTALARI BELLİDİR, YERİNE OTURMUŞTUR. FAKAT, ORTADOĞU’NUN, ASYA’NIN HARİTALARI, NİHAÎ ŞEKLİNİ ALMAMIŞTIR.” diye açıklama yapacak. KARS’IN Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek. Bütün bunlardan sonra O ADAM, Türkiye’ye gelecek ve siz de, elini sıkacaksınız.”


Bugün Türkiye, bir dayatma ile karşı karşıyadır ve dayatmaların üstünü örtmek için, Türkiye'nin geçmişi kötülenmek istenmektedir.


Bu tarz bir yaklaşımla başımıza belâ edilen sorunların, Türkiye'nin lehine çözüleceğine inanmak mümkün olabilir mi?


Dışişleri Bakanı olarak övünmek veya Hükümeti çok başarılı göstermek hakkınızdır. Siyaseten bunu reddetmek, mümkün değildir.


Ancak; gelişmelerin hangi istikamette olacağının henüz daha bilinmediği ve protokolün, TBMM'sinde görüşülmediği gerçek iken; ayağınızın tozu ile döndüğünüz İsviçre'den televizyona çıkarak, açıklamalar yapmanız doğru mudur ve DEVLETİN GELENEKLERİNE uygun mudur? Bu davranışınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni baskı altına almak anlamına gelmez mi?



Saygılarımla.



Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: