8 Ekim 2009 Perşembe

Geçmiş bilinmezse, doğru yolu bulamayız.

Sayın Yalçın DOĞAN



Hürriyet Gazetesi Yazarı


İstanbul 8 Ekim 2009

8 Ekim 2009 tarihli ve “Pembe tablo lobisine kötü haber” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
BİLEN ve DÜŞÜNMESİNİ BİLENLERE çok şeyler ifade edebilecek nitelikteki bu yazınızın bir bölümünde, şu önemli ve ibret alınacak bilgileri vermişsiniz:

“PEMBEDEN SİYAHA:


IMF, Dünya Bankası ve AKP yönetimi el ele vermiş, Türkiye’ye pembe tablo satmakla meşgul. Oysa, sadece üç konuda yapılan bir hesaplama pembe rengin siyaha çaldığını göstermeye yetiyor.


- 1963-2002 arasında onca hükümet, onca darbe, onca koalisyonlar, kırk yılda ortalama büyüme hızı yüzde 4.38.


AKP’nin tek başına iktidar olduğu 2002-2011 arasında, AKP’nin ilan ettiği orta vadeli ekonomik program çerçevesinde, ortalama büyüme hızı yüzde 4.23.


Allı, pullu, cilası bol nutuklu AKP dönemi kırk yıllık ortalamanın gerisinde.


-1988-2002 arasında onca koalisyonlar, onca karmaşa, on dört yılda ortalama işsizlik oranı yüzde 7.74.


AKP’nin tek başına iktidar olduğu 2002-2011 arasında ortalama işsizlik oranı yüzde 12.14.


Pembe tablo döneminde işsizlik daha da artmış.


- 1923-2002 arasında, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca, toplam iç ve dış borç 222 milyar dolar.


AKP’nin tek başına iktidar olduğu 2003-2009 arasında toplam iç ve dış borç 243 milyar dolar.


AKP yedi yılda, seksen yıllık Cumhuriyetin toplam borcundan daha fazla borç yapıyor.


Bu mu nurlu ufuklar?


Bu mu ekonomik başarı? Bu mu pembe tablo?

Bu bilgilerin ışığında, bugüne kadar hiç gündeme getirilmeyen ve tartışılmayan gerçekleri açıklamak istiyorum:
12 Eylül öncesi Türkiye’siyle 12 Eylül sonrası Türkiye’sinin aklın, mantığın ve ilmin tahtında irdelenmesi ve sorgulanması gerekmektedir. Şöyle ki:

1-12 eylül sabahı Türkiye’nin dış borcu 13 milyar dolardı. İç borcu ise, yok denecek kadar azdı.
Şayet imkân olsaydı da İhtilâl İdaresi, gelmiş, geçmiş bütün Cumhuriyet Hükümetlerine, “Bu borcu niçin yaptınız ve nerede kullandınız?” diye hesap sorsaydı; karşılığında altyapısıyla, sanayi tesisleriyle 100 milyar doları aşan bir varlığın meydana getirildiğini tespit ederdi.

Bu sebeple; 2002 yılı sonunda meydana gelen 222 milyar dolarlık borç stokundan, 19820 öncesi iktidarlar sorumlu değildir.

2-1980-2002 arası ülkeyi idare eden iktidarlar, yanlış ekonomi ve para politikaları izlemiş olmalarına rağmen, yine de bir şeyler yapmışlar ve Türkiye’ye önemli değerler kazandırmışlardır.
3-2003-2009 arası ülkeyi tek başına idare eden AKP İktidarı, önemli bir değer kazandırmadan 243 milyar borç yaparak, Türkiye’nin borç stokunu, 465 milyar dolara yükseltmiştir. Borçları yükseltmek bir yana; önemli iktisadî değerlerimizi ve altyapı tesislerimizi, yabancılara satarak, bizzat Başbakan Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, 50 milyar dolar tutarında bir gelir sağlamıştır. Şayet bu gelir de olmasaydı, AKP İktidarının yaptığı borç, 300 milyar doları bulacaktı.
Bu sebeple; aklı, mantığı ve ilmi hakem yapanlar, 12 Eylül 1980 öncesi Türkiye’si ile 12 Eylül 1980 Türkiye’sinin, varları ve yokları ile mukayesesini yapmak ihtiyacını duyarlar ve hattâ, buna mecburdurlar. Zira:
ve para politikaları uygulayarak, lüzumsuz yere 600 milyar dolar faiz ödenmesine sebep olmuşlardır.Ülkeyi idare edenler, 12 Eylül 1980 sabahı 13 milyar dolar olan borç stokunu, elde ettikleri Özelleştirme gelirlerine rağmen, 465 milyar dolar seviyesine yükseltmişlerdir. 1987’den bugüne kadar geçen süre zarfında da, yanlış ekonomi
Herkes, hislerini bir tarafa bırakarak, Türkiye’de olup bitenleri aklın, mantığın ve ilmin tahtında sorgulamasını başarabilmelidir. Bu sorgulamayı da;
-12 Eylül öncesi,


-12 eylül-2002,


-2002-2009 olmak üzere üç ana temelde yapabilmelidir.

Nasıl tuzağa düşürüldüğümüzü, gerçek hedeflerimizden nasıl saptırıldığımızı, geleceğimizin nasıl ve niçin ipotek altına alındığını anlamak ve gerçek hedeflerimizi belirlemek için, böyle bir sorgulamayı yapmak; sulh, sükûn, huzur ve güvenimizin en büyük teminatı olacaktır. Aksi halde; başımıza nelerin geleceğini ancak, büyük belâlarla karşılaştığımız zaman anlarız.

Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: