28 Ekim 2009 Çarşamba

Sempati-Antipati ölçü olamaz.

Sayın Akif BEKİ


Radikal Gazetesi Yazarı


İstanbul 28 Ekim 2009





Sayın BEKİ;






28 Ekim 2009 tarihli ve “Cunta tamamsa, işbirlikçilere nerede?” başlığını taşıyan yazınızı okudum.



Henüz daha mahiyeti ve düzenleniş şekli iyi bilinmeyen bir belge olayını bahane ederek, “cunta faaliyetinden “ bahsetmeniz ve bir siyasî parti ile ilişkilendirmeniz; kasıtlı değilse bile, his terazisinde tartıldığı için, bir köşe yazarına yakışmayacak bir davranıştır. Zîra; savcı veya yargıç makamında değilsiniz. Ayrıca olay, yargıya intikal etmiştir ve devlet, üstüne düşeni yapacaktır.



Teknolojinin, akıllara durgunluk verecek derecede gelişmiş olması; yanıltıcı, aldatıcı, yön saptırıcı tertip ve hilelerin sahnelenmesini kolaylaştırmıştır. Özellikle; coğrafî konumunun özelliği ve önemi sebebiyle ülkemizin her tarafında, sanki bir müstemleke ülkesiymişiz gibi gezen, faaliyet gösteren yabancı istihbarat elemanlarının çokluğu; batılı hak, hakkı batıl şeklinde göstermeye yeterlidir. Bu bakımdan;



“Sivil-asker ilişkileri, bir daha eskisi gibi olamaz. Niye mi? Birincisi; dar geçitte yakalandık. Buradan zayiatsız çıkmak mümkün görünmüyor. Ordu içindeki cunta faaliyeti, ilk kez belgelendi. Artık şayia, dedikodu, asılsız rivayet muamelesi yapamayız. Üç maymunu oynamak, kulaklarımızın üstüne yatmak gaflete bile sığmaz. ‘Görmedim, duymadım, bilmiyorum’un sonuna geldik. Dönüp, yüzleşeceğiz. Savcılara ulaşan ihbar mektubu, cuntanın siyasette de işbirlikçileri olduğunu söylüyor. İddia o ki; cuntacılara yardım ve yataklık yapan siyasetçiler varmış. Hayret! Siyasette zelzele olmadı, yer yerinden oynamadı. Bu baptan olmak üzere, CHP yöneticileri işaret ediliyor. Baykal, dünkü grup konuşmasında iddiaları peşinen reddetti. Mustafa Özyürek, Onur Öymen ve Nur Serter, ‘Çirkin bir iftira’ diye tepki verdiler. Konu yargıya intikal ettiğine göre, kategorik inkâr siyaseti, bu saatten sonra kimseyi tatmin etmez. Mesela adı geçen CHP’liler, Albay Dursun Çiçek’i tanıyorlar mı? Cuntacılarla hiç temasları, teşrik-i mesaileri oldu mu? Hükümeti gayri meşru yoldan devirmek için ortak planlar hazırladılar mı? Cuntayı teşvik ve tahrik ettiler mi? Demokrasiyi kundaklamak, millet iradesini arkadan bıçaklamak için yol yordam gösterdiler mi? Kaypak genellemelerle kaçamak cevaplarla geçiştirilemeyecek bir noktadayız. Bu ve benzeri sorulara, tek, tek somut cevap vermeleri gerekecek. CHP’nin ‘darbe zihniyeti’yle hesaplaşması, yargının hakemliğinde olmalı. Ki hak yerini bulduğunda, hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmasın.” ifadeleriniz, akla, mantığa ve ilme aykırıdır.



Konu yargıya intikal ettiğine göre;



“Sivil-asker ilişkileri, bir daha eskisi gibi olmaz.” sözünü söylemeye,


Zayiatsız çıkmanın mümkün olmadığını vurgulamaya,


Ordu içindeki cunta faaliyetlerinin olduğunu belirtmeye,


Bir siyasî partinin yöneticilerini işbirlikçi olarak ilân etmeye, ne hakkınız vardır?



Evet; Türkiye, iç ve dış siyasette, ekonomide; iç ve dış husumetler sebebiyle birlik ve beraberliğini muhafaza hususunda sıkıntıda ve zordadır. Bu durum, sıkıntıların ve zorlukların aşılamayacağı anlamına gelmez. Türkiye Cumhuriyeti DEVLETİ, büyük ve güçlü bir devlettir. İyi idare edildiği takdirde; aşılamayacak sıkıntı ve üstesinden gelinemeyecek zorluk düşünülemez. Devleti işletmek, siyasî iktidarların becerisine, dikkatine ve kurallara sadakatine bağlıdır.



Esasen DEVLET, bir kavramdır. İlmî tarifi de, “Bir hükümet idaresindeki siyasî topluluk” şeklindedir. Devletin kurumları, kuruluşları, organları ve kuralları vardır. Devleti, ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre İŞLETMEK, hükümetlerin görevidir. Bunu başaran hükümetler tarihe, BAŞARILI; başaramayan hükümetler, BAŞARISIZ olarak geçerler.



Hükümet etmek, kolay bir iş değildir. Muntazam ve başarılı hükümetler; adâleti sağlayan, kutuplaşmalara fırsat vermeyen, iltiması ortadan kaldıran, ehliyet ve liyâkat sahibi kişileri görevlendiren, hırsızlıkları, haksızlıkları, yolsuzlukları önleyen; halkı, “bizden olanlar ve bizden olmayanlar” şeklinde tasnife tabî tutmayan hükümetlerdir.



Bu bakımdan; “asker-sivil” ifadenizle, devletin iki önemli kurumunu zıtlaşmış gibi göstermeniz, kimseye faydası olmayan taraflı bir davranıştır. Hele; “Sivil-asker ilişkileri, bundan böyle iki döneme ayrılıyor; ıslak imzalı cunta belgesinden önce ve sonra diye..” ifadesini kullanmaya hiç hakkınız yoktur.



İktidarın büyük yanlışlarına ve ülkeyi, istenen şekilde idare edememesine rağmen; AKP’ye ve bilhassa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a beslediğiniz sempatiniz hoş karşılanabilir. Ama; bu sempatiniz, diğer siyasî partilere ve devletin kurumlarına antipati göstermenizin meşru sebebi olamaz. Zîra; ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işleyen bir DEVLET ve işleyen bir REJİM aramak; DEVLETE ve REJİME sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşımak, herkesin en önemli vatandaşlık görevidir. Tarihin, hiçbir döneminde tekzip edilemeyen gerçeği bellidir ve bilinmektedir:



“Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.”



Bu gerçeği Hz. Peygamberimiz, şu muhteşem hadis-i şerifleriyle, çok açık bir şekilde belirtmişlerdir:



“Adâlet güzeldir; fakat, emîrlerde (idarecilerde) olursa, daha güzeldir. Bir saat adâletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır. Adâleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır. Zîra; bir millet, küfürle devam edebilir; ama, zulümle asla devam edemez!”



Sayın BEKİ;



Dilinizden düşürmediğiniz ve benim de meftunu olduğum “Millî İrade” kavramını, bu ölçülere göre değerlendirme ihlâs ve sadakatini gösterebilirseniz; yalnız AKP’ye, yalnız Başbakan Erdoğan’a değil, bütün millete iyilik etmiş olursunuz. Zîra; her eleştiri ve arayış, millî iradeyi hiçe saymak veya çiğnemek anlamına gelmez. Ve de, muhalefetsiz demokrasi olmaz!



Saygılarımla.



Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: