4 Ekim 2009 Pazar

Particilik ve Partizanlık

Sayın Abdullah GÜL


Cumhurbaşkanı


Ankara 4 Ekim 2009




Sayın CUMHURBAŞKANI;


Önceleri “Kürt Açılımı”, sonraları “Demokratik Açılım” şimdi de “Millî Birlik Projesi” adı verilen ve halk arasındaki zıtlaşmaları yaygınlaştıran AÇILIMIN, Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirilmesi sebebiyle görüşlerimi arz etmeyi, en önemli bir vatandaşlık görevi addediyorum.


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, yeni Yasama yılı faaliyetlerine başlaması sebebiyle yaptığınız konuşmanızın bir bölümünde, herkesi uyaran, düşündüren şu ifadeleri kullandınız:


“Hükümetlerin yönetim yetkisi sınırsız değildir. Hükümetler, hukukun üstünlüğüne bağlı olarak hareket ederler.


Türkiye'de bugün tartışılan sorunların büyük bir bölümü, demokrasinin yetersiz uygulanmasından kaynaklanmış sorunlardır.


Devlet ve millet hayatının temel meselelerinde gerçek uzlaşma kültürünün hâkim olması, geleceğe yön vermenin tek yoludur. Herkesi ilgilendiren siyasi meselelerde ‘PARTİLİ' olmakla ‘PARTİZAN' olmak arasındaki çizgi, kalın bir şekilde çizilmelidir.


Hukukun üstün olduğu yerde keyfiliğe yer yoktur”


Bu sözlerinizi reddedecek ve icabına uyulmasını istemeyecek, tek bir vatandaşımızı bulmak mümkün değildir. Ancak; herkesin merak ettiği hususlar, şunlardır:


- Hükümetlerin yönetim yetkisini kim ve nasıl sınırlayacaktır?


- Sorunların, demokrasimizin yetersizliği sebebiyle meydana geldiği bir gerçektir. Ama; demokrasimizi, kim ve nasıl yeterli hale getirecektir?


- Demokrasinin yetersiz olduğu bir ortamda; devlet ve millet hayatının temel meselelerindeki uzlaşma kültürünü, kim ve nasıl hakim kılacaktır ve geleceğe nasıl yön verilecektir?


- Herkesi ilgilendiren siyasî meselelerde; PARTİLİ olmakla PARTİZAN olmak arasındaki KALIN ÇİZGİYİ, kim ve nasıl çizecektir?


- Her türlü keyfiliği önleyecek tarzda HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ, kim ve nasıl sağlayacaktır?

Yüce milletimiz; Siyasî Partiler ve Seçim Kanunları’nın kendisine yüklediği görevlerini eksiksiz biçimde yerine getirmektedir ve parti genel başkanlarının düzenledikleri listeleri Oy sandıklarına atmaktadır. Yani; ikinci seçmen konumuna düşürülse de, bir formaliteyi yerine getirmektedir. Siyasî iktidarların; DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirdiği gerçeğini, dikkatle ve hüzünle izlemektedir. Zaten; yapabileceği başka bir şey de, yoktur.



Sayın CUMHURBAŞKANI;



Azerbaycan gezinizde, düşündürücü bir olayın cereyan ettiğini, gazete haberlerinden okudum. Radikal Gazetesi haberi, aynen şöyle vermiştir:


“BAKÜ - Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi’nin (TÜRKPA) ilk konsey toplantısı için Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye giden TBMM heyeti, ilginç bir olay yaşadı.


Azeri Musavat gazetesinin internet sitesindeki haberine göre, önceki gün yemekte heyette bulunan DTP’li Sırrı Sakık, muhafazakâr Azeri milletvekilleriyle, Ermeni ve Kürt açılımları nedeniyle sert bir tartışma yaşadı. Gazete haberi “Asım Mollazâde, Türkiyeli meslektaşı Sırrı Sakık ile kavga etti. Sakık ’Türkiye’deki milletvekillerine kurban olayım’ dedi” diye verdi. Musavat’a göre, olay şöyle gelişti: TÜRKPA’nın yemeği sırasında Türk milletvekilleri ve Azeri meslektaşları arasında Türkiye’nin ‘açılımları’ nedeniyle hararetli polemik başladı. Ümit Partisi milletvekili İkbal Ağazâde, Sakık’a işaret parmağını sallayarak bağırdı. Tartışmaya Demokratik Reform Partisi lideri Asım Mollazâde de, Sakık ile söz dalaşına girdi. Sakık da, MHP’li Atilla Kaya’ya dönerek “Bunlara bakınca, size kurban olmak lazım. Bunları eline düşersek, kafa derimizi yüzerler” diye konuştu.”


Belli ki; Ermeni meselesi, bizim dışımızdaki ülkeleri de ilgilendiren ve üzen bir meseledir. Zaten; bugün 30 yaş üstü ve bölgedeki olayları iyi izleyen dikkatli vatandaşlarımız, bu gerçeği bilmektedirler. Hele; vaktiyle mensubu olduğunuz siyasî partiye gönül verenler, bu gerçeği, çok daha iyi bilmektedirler.


Zira; bu durumda olan vatandaşlarımız, 16 yıl önce; yani 1993 yılında, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın, Turgut Özal’ın cenazesine iştirak etmesi sebebiyle, DEMİREL HÜKÜMETİ için, Ermenistan politikası konusunda verilen GENSORU ÖNERGESİ sırasında, REFAH PARTİSİ GRUBU adına yaptığınız konuşmanızın bir bölümünde, şu sözleri söylediğinizi, gayet iyi hatırlamaktadırlar


“Hükümet, bu politikasıyla geleceğimizi, gerçekten ipotek altına almıştır. Ki; Ermenistan Cumhurbaşkanı cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir.


Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatlerinin söz konusu olduğunda; sizin, şahin gibi davranamayacağınızı bildiği için, yüzünüzün ne kadar yumuşak olduğunu bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye’ye gelmiştir.


Siz Bana; bir ülke gösterin ki; kardeşlerimiz savaş halinde olacak, kardeşlerimiz katledilecek ve onlar katledilirken, “BUNUN MÜSEBBİBİ TÜRKİYE’DİR” diye demeçler verecek; o kardeşlerimiz katledilirken “AVRUPA’NIN HARİTALARI BELLİDİR, YERİNE OTURMUŞTUR. FAKAT, ORTADOĞU’NUN, ASYA’NIN HARİTALARI, NİHAÎ ŞEKLİNİ ALMAMIŞTIR.” diye açıklama yapacak. KARS’IN Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek. Bütün bunlardan sonra O ADAM, Türkiye’ye gelecek ve siz de, elini sıkacaksınız.”



Sayın CUMHURBAŞKANI;



Devletin kayıtlarında (şayet tutuluyorsa); her şey vardır ve bu kayıtlar, gelecek iktidarlar için de yol göstericidir. Bu sebeple; DEVLETİ temsil eden DEVLET ve SİYASET adamlarının; “Her sözün bir makamı ve her makamın bir sözü vardır.” gerçeğine göre hareket etmeleri, zarurîdir. Devletin devamlılığı, bu ölçüye göre sağlanır ve hedefleri, bu ölçüye göre gerçekleştirilir. Zîra; kişiler, geçicidir; devlet ise, bakîdir.


Türkiye meselelerini dikkatli ve yakından izleyen bir vatandaş olarak ve de demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: