5 Eylül 2009 Cumartesi

Çözüm Gerçek Demokraside!

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 5 Eylül 2009



Sayın BAŞBAKAN;


Oruç tutan insan: Allah’ın sıfatlarını giyinmiş kimse demektir. Kesâfetini letâfete inkılâb ettirir. Mevcûdâta nazar-ı merhametle bakar, cömertlik sıfatı, daha kuvvetli bir şekilde tecellî eder. Yâni, Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanır, sıfatı ile sıfatlanır.

Bayram ise: Allah’ın, “Beşeriyete dön!” emridir. Bu dönüşün sırrı da bellidir:

Bir ay Ramazan orucu ile Allah’ın sıfatlarına ve ahlâkına bürünen insan, bir ay boyunca aldığı feyzi, insanlık âlemine yaymakla görevlendirilir.

Mübarek Ramazan ayını ve insanın nefsini terbiye ederek kâmil insan yapan orucu, bu öze göre değerlendirecek olursak; iftar davetlerinde siyasî amaca dayalı konuşmalarınızı doğru bulmak mümkün değildir. Zîra; toplumun bütün fertlerinin AKP’li olması düşünülemez.

Zıt mizaçları, millî bir mefkûre etrafında birleştirmek ve toplumu millî çıkarlar ve hedefler doğrultusunda yönlendirmek, hükümetlerin ve başbakanların en önemli ve vaz geçilmez görevidir. Kurul, kurum, kural ve kavram gözeterek DEVLETİ, bir ahenk içersinde ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işletmek, siyasî başarının en önemli ölçüsüdür. Bu sebeple;

Polis Akademisi’nin tertiplediği iftar yemeğinde yaptığınız konuşmanızın bir bölümünde söylediğiniz şu sözleriniz, düşündürücüdür ve hislerden azade aklın, mantığın, ilmin tahtında irdelenmesi gerekir:

“- Tek şey istiyorum, bizim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında bütünleşmemiz lazım. Herkes etnik kimliği ile övünsün. Ama herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile de övünsün.

- Anneler, şehit tabutları önünde gözyaşı dökmesin. HAMASET İLE BU SORUN ÇÖZÜLMEZ!

- Tahrikkâr açıklamalarla süreci baltalamak isteyenler olacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin terör örgütünü muhatap alması asla ve asla söz konusu olamaz.

- Bizim muhatabımız, 72 milyon Türkiye cumhuriyeti vatandaşıdır. Anneliğin ideolojiliği yoktur. Şehidin bir damla kanını, 550 milletvekiline değişmem.

ANNELERİN GÖZYAŞINI DİNDİRMEKTEN BAŞKA GAYEMİZ YOK!

- Anneliğin ideolojisi yoktur, sağcılığı solcuğu yoktur, bu süreçte annelerin göz yaşını dindirmekten başka gayemiz yok, olamaz.

- Biz, bu süreci siyasi amaçlarla değil, vicdani görevimiz gereği başlattık.

- Biz, elimizi taşın altına koyduk ve dedik ki gelin hep beraber ellerimizi taşın altına koyalım.

- Bedeli ne olursa olsun; biz, bu yolda attığımız adımdan asla geri dönmeyeceğiz.

- Bu mesele 25 yıl önce iyi görülse, iyi analiz edilseydi, biz onbinlerce insanımızı terör yüzünden kaybetmeyecektik.

- Sağduyumuzu muhafaza etmek durumundayız. Soğukkanlılığımızı yitirmeyeceğiz.

- Bu süreçten zincirlerini kırmış, şaha kalkmış, güçlü bir Türkiye olarak çıkacağız.

- Güvenlik güçlerimiz, devlet- millet kaynaşmasının sağlanmasında kilit rol üstlenmektedirler.”

Sebebine gelince:

Bu yüce millet, etnik kimliğine bakılmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında bütünleşmiştir ve bu vatandaşlık aidiyetiyle de övünmektedir. Sıkıntı; sebebi ne olursa olsun, Kürt milliyetçiliğine dayalı etnik ayırımcılık yapan odakların meydana getirdiği hareketten kaynaklanmaktadır.

Evet; 25 yıldan beri ayrılıkçı hareket güdenler, Türk, Kürt, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar ayırmaksızın kan dökmektedirler. Bunu da, devletin hatası veya ihmali sebebiyle değil; bölgemizde emelleri ve hedefleri olan dış husumet mihraklarının teşvik, destek ve yardımları ile yapmaktadırlar. Bu 25 yıllık zamanın 7 yıllık döneminde ülkeyi, siz yönetmektesiniz. “İktidara geldiğiniz zaman, bu meseleyi siz de iyi göremediniz mi?” sorusu sorulursa, acaba, cevabınız ne olur?

Bugüne kadar güvenlik güçlerimiz, üzerlerine düşen görevi yerine getirmişlerdir ve meselenin iç çatışmaya dönüşmesini önlemişlerdir. 72 milyon insanımız da, güvenlik güçlerimize yardımcı olmuştur. Bunun en büyük kanıtı da, başkalarının bütün kışkırtmalarına, bütün gayretlerine ve bütün desteklerine rağmen, bir Türk-Kürt çatışmasının meydana gelmemiş olmasıdır. Yani milletimiz, sağduyusunu ve soğukkanlılığını muhafaza etmesini başarmıştır. Bu da, devlet-millet kaynaşmasının varlığını göstermektedir.

Aslında; bu meselenin çözümü için bedel ödemeye de ihtiyaç yoktur. Türkiye’yi tam anlamıyla HÜR ve DEMOKRAT bir ülke yapmak, çözümün, yegâne ilâcıdır. Bunun için de:

-Siyasî Partiler ve Seçim Kanunlarını, gerçek demokrasinin ölçülerine uygun biçimde yeniden düzenlemek,

-Sistemin dışına itilerek ikinci seçmen konumuna düşürülen milleti, tekrar sistemin içine dahil etmek,

-İllerin çıkaracağı milletvekili sayısını, nüfus yoğunluğuna göre yeniden belirlemek,

-Kuvvetler ayrılığı ilkesine işlerlik kazandırmak şarttır.

Bunlar yapıldığı takdirde, ne ad konursa konsun; başka bir açılıma ve başka bir arayışa ihtiyaç kalmayacak ve hem ülke ve hem de milletimiz rahatlayacaktır. İşte o zaman zincirlerini kırmış; iç ve dış gailelerden kurtulmuş; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra yeni hedeflere yönelen; huzurlu, mutlu, refah içersinde yüzen GÜÇLÜ ve BÜYÜK bir TÜRKİYE kurulacaktır.

Mübarek Ramazan ayının ve insanı, insan yapan orucun verdiği feyizle, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: