23 Eylül 2009 Çarşamba

Geçmiş hatırlanmalıdır.

Sayın Süleyman DEMİREL

9. Cumhurbaşkanı

Ankara 3 Ağustos 2000





Sayın CUMHURBAŞKANIM;



Şirin takatsiz; bu sebeple de, yok gibi duruyor.



Vaktiyle bizzat siz ifade etmiştiniz:



“Bıkmış, küsmüş, şevkini kaybetmiş bir toplum, hamle yapamaz.”



Şirin, sesini de duyuramıyor. Çünkü, vasıtası yok.



Yine siz ifade etmiştiniz:



“Türkiye’yi iki türlü idare etmek mümkündür. Bunlardan biri kolay idare tarzıdır. Türkiye’de bazı nüfuzlu zümreler, seslerini kolay duyuran; zaman, zaman idareleri baskı altında tutabilen sınıflar vardır (buna basın da dâhildir). Eğer siz, her şeyi bir tarafa bırakıp, devletin elindeki sınırlı imkânlarla bu sınıfları tatmin etmeye girişirseniz, şikayetler azalır. Fakat; bunlar, genel nüfusun içinde 6 milyon kadar tutarlar. Halbûki, Türkiye’nin nüfusu 6 milyon değil, 32 milyondur. Geriye kalan 26 milyon insana hiçbir şey yapamaz, onların dertlerine eğilmek imkânını bulamazsınız. İşte zor olan idare tarzı, Türkiye’nin sınırlı imkânlarıyla 32 milyon insanı birden kalkınmaya doğru götürmektir. Türkiye’de uzun bir devre kolay idare tarzı seçilmiştir. Türkiye’yi toptan kalkındırmak zarureti, zor idare tarzını da zaruri hale getirmiş bulunuyor. Bugün eğer aşırı sıkıntılarla yüz yüze geliyor, çeşitli zorluklarla karşılaşıyorsak; sebebi, memleketi her tarafından tutarak kalkınma yoluna sokmak istememizdendir.”



Ne yazık ki, kur-faiz makasında yaratılan çarpık ve sadece ranta dayalı bir ekonomik model ve halkı, sistemin dışına iten çarpık bir siyaset, halkı ezmiş, bıktırmış, küstürmüş, şevkini kaybettirmiştir. Bu durum karşısında hiç, Şirin’de ses çıkaracak takat kalır mı? Fuzulî, boşuna şikayet etmemiş:



“Verseydi ah-ı Mecnun feryadımın sadasın, kuş mu karar ederdi başındaki yuvade,

Ferhad’a zevk-i suret, Mecnun’a seyr-ü sahra, bir rahat içre herkes, ancak benim belâde.”



Sayın Cumhurbaşkanım;



Şirin’i kolay bulacağınıza inanıyorum. Buna ait kuvvetli delilim de var. 1967 yılında şu sözleri söylemiştiniz:



“Türkiye’nin ekonomik bünyesi karakter değiştirmektedir. Tarımsal bünyeden sanayi toplumu haline geçmekteyiz. Zamanla, tarımla meşgûl nüfusun genel nüfusa oranı, ehemmiyetli nispette azalacaktır. Gayri safî millî hasılada sanayinin payı artacaktır.



Ancak; Türkiye’nin süratle kalkınabilmesi, hayat seviyesinin dengeli bir şekilde yükselmesi için, tarım sektörünün problemlerinin kısa zamanda halli zarurîdir. Zîra; tarım ve hayvancılık bitmez, tükenmez sağlam bir kaynaktır. Tarım ve hayvancılığını geliştiremeyen ülkelerin sanayileşme şansları yoktur. 1980'’erin 50 milyonluk Türkiye'si, kendisini rahatça besleyecek kaynaklara sahiptir.



Bugün Türk köyünün ufukları dış dünyaya açılmıştır. Yirmi sene evvel bu ufuklar, on kilometre idi. Her şeyi kendi halleden Türk köyü, kendi dışı ile temasa geldi. Türk kasabası aynı şekilde, Türk şehri de öyle.



Bu, tüketim toplumuna doğru gidiştir. Endüstriyi ayakta tutabilecek iyi bir iç pazardır. Bugünkü haliyle dahî Türkiye’de, sadece on milyon insan tüketim toplumunun sınırında, 25 milyon insan da, çok gerisindedir. Bu topluma “iştira gücü” enjekte edeceksiniz ki, tüketim toplumuna yaklaşsın ve bunun gerektirdiği talebi karşılayacaksınız ki, ekonomide istikrar olsun. Hadiseyi ihdas edeceksiniz ve peşinden koşacaksınız. Onun için Türk köylüsüne, işçisine, esnafına, memuruna intikal eden iştira gücünden hiç korkulmamalıdır.



Bunlar bir birini itecektir. İştira gücü talebi yaratacak, talebin gereğini endüstri karşılamaya çalışacaktır. Bu endüstri; daha çok istihsale, daha çok ciroya götürür. Bu da, daha çok rasyonel çalışmayı sağlar. İşsizliği ve fukaralığı ortadan kaldırmak hedef alınınca, en çabuk netice alabileceğimiz yollardan birisi budur. Onun için endüstrileşmede ille yatırımın gerektirdiği külfetleri, mutlaka asgariye indirmek ve istihsâle geçtikten sonra tahsili gereken meblağları elde etme cihetine gitmek, doğru olur. Kuruluş, ucuzlatılmalıdır.



Türk köylüsünün reel gelirinde düşme olmasından korkarım. Büyük adâletsizlik olur. Kalkınmanın büyük yükü, yeniden köylünün üstüne yıkılmış olur.”



Geçen 20 yıl zarfında yaşadığımız olaylar, mutlak surette sizi doğruladığı, Adâlet Partisi dönemini ibrâ ettiği için duygu, düşünce ve görüşlerimi arz etmeyi uygun buldum.



Saygılarımla.



Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: