24 Eylül 2009 Perşembe

Geçmiş bilinmezse, gelecek kurulamaz.

Sayın Güneri Civaoğlu

Milliyet Gazetesi Yazarı

İstanbul                        3 Temmuz 2001



3 Temmuz 2001 tarihli ve “IMF...Sisifos’un kayası” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Üzülerek ifade edeyim ki; bu yazı, Güneri Civaoğlu’na hiç yakışmamış.

Neden mi?

İşte sebebi:

O veya bu sebeple Türkiye, hiç de hak etmediği fiili bir durum karşısında acze düşürülmüş ve 65 milyon insanımız, perişan edilmiş...Üstelik; IMF ve Dünya Bankası Türkiye’yi , adeta esir almış...

Ama siz; fütursuzca ve beklenmeyen bir umursamazlıkla olayları, bir mizah üslubu içersinde sadece hikâye etmekle yetinmişsiniz. 5 günlük sağduyu çağrısı yaparak, Türk milletini sessizliğe davet etmektesiniz.

Neden?

IMF’den veya Dünya Bankası’ndan gelecek bir avuç dolar için mi?

Hatırlatmak isterim:

Kıbrıs Harbi sebebiyle Amerika’nın uyguladığı ambargo dahi, bu milleti caydıramamıştır. Ki; o günlerin Türkiye’si, iktisaden, bugüne nispetle çok daha zor durumdaydı.

Ve iddia ediyorum:

Bugün Türkiye’nin, dış yardıma ihtiyacı yoktur. İhtiyaç varmış gibi gösterilen yardımlar, sıcak para rantından büyük kârlar sağlayan bir avuç insan içindir.

Türkiye, kendi varlığı ve imkânları ile ayakta durabilecek ve hatırlarsa, hedefine ulaşabilecek güçtedir.

Türkiye’yi sıkıntıya sokan gerçek, hedefin şaşırılmasıdır. Yani Türkiye, hedefini unutmuştur. Basının tutum ve davranışları sebebiyle hedefini unutmuştur. Zîra basın, daha geniş tarifiyle medya; Türkiye’nin hedeflerinden ziyade, medya patronlarının çıkarlarını savunur hale gelmiştir. Emlâk Bankası, Telekom, kamu bankaları ve gündeme getirilen diğer konular, hedef şaşırtan bahanelerdir. Kurtarıcı ilân edilen Kemâl Derviş de, işin süsüdür.

Medya, bu görevini yerine getirirken, halkı, depolitize etmesini de başarmıştır.



Sayın Civaoğlu;



Siz; gerçekleri bilmeyecek derecede ilgisiz ve bilgisiz bir kişi olamazsınız. Kamuoyunun bilmediği büyük sırları da gayet iyi biliyorsunuz. Halkın; kimler için ve ne maksatla yanıltıldığını ve yanlış yönlendirildiğini de çok iyi biliyorsunuz.

Hal böyleyken, niçin üzerinize düşen görevi yapmıyorsunuz? Sizi, bundan alıkoyan nedir?

Niçin kamuoyunu, doğru bilgilendirip, yönlendirmiyorsunuz?

Yoksa siz de, Türkiye’nin doğru ve gerçek hedefini unuttunuz mu?

Unuttunuzsa, hatırlatmak isterim. İşte Türkiye’nin gerçek ve doğru hedefi:

Kendi kendine yeterli, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; dünya üzerinde kurulacak her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başaran güçlü, kudretli, müreffeh bir büyük Türkiye...

Bu büyük hedefi kovalamak ve bunun gerçekleşmesi için halkı motive etmek varken; kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç; “Otur” denilen yerde oturan, “kalk” denilen yerde kalkan; güçsüz, iç ve dış gailelerle boğuşan huzursuz ve mutsuz bir Türkiye isteyenlerin hedeflerine niçin hizmet ediyorsunuz?

Yoksa siz de;

Türkiye’nin finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edildiği gerçeğini göremediniz mi?

Bugünkü Milliyet Gazetesi’nde haber olarak verildi:

3 büyük gruba ait üç banka, 1 milyar 975 milyon dolar tutarındaki sendikasyon kredilerini yenileyecekmiş.

Yani; dışarıdan temin edip, sıcak para rantında kullandıkları kredileri, bir yıl daha uzatacaklarmış.

Sıcak para rantının yıllık getirisi, dolar bazında yüzde 40’tır. Ki; sıcak para hareketinde kullanılan para miktarı, 30 milyar dolar civarındadır. İktisatçılar buna, “Döviz açık pozisyonu” adını takmışlardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, bu kesimlerin hatırına, IMF ve Dünya Bankası’na boyun eğer duruma düşmüştür.

Bir taraftan döviz açık pozisyonları, diğer taraftan kara para ve kayıt dışı ekonomik faaliyetler, Türkiye’yi bunaltmış ve halkı çaresizliğe itmiştir.

Ve siz de, “Sisifos’un kayası” hikâyesi ile halkı, uyutma yolunu seçmişsiniz.

“Telekom yönetimine kuşku ve bankacılık alanında eksiklikler...” veya

“Derviş’in işaretler aldığı ve uyarılar yaptığı yolunda duyumlar olmuştu” gibi, bir kıymet ifade etmeyen sözlerle, gerçek fiili durumu örtmeye çalışmaktasınız.

Niçin, paralarını yurt dışında tutan vatanperver (!) insanlarımıza seslenerek, paralarını yurda getirmelerini tavsiye etmiyorsunuz?

Anlı, şanlı bankalarımızın patronlarına “Artık, sıcak para rantından vazgeçiniz!” diyerek, çağrıda bulunmuyorsunuz?

İktisaden dışa bağımlılığın, neleri getireceğini, niçin hatırlatmıyorsunuz?

En önemlisi:

Herkese, niçin Atatürk’ün “Gençliğe hitabesini” okumalarını tavsiye etmiyorsunuz?

Yakın bir gelecekte bütün sanayi kuruluşlarımız ve bankacılık sistemimiz yabancıların eline geçecektir.

Finans sistemini yabancılara kaptırıp, ekonomisini kendi inisiyatifi dışına çıkaran bir ülkenin; siyasi alanda, neler kaybedeceğini bilmeyen veya umursamayan bir milletin istikbali nasıl olur acaba?

Bir avuç dolar için, bu gerçekleri konuşmamak olur mu?



Sayın Civaoğlu;



Milletlerin hayatı yanında insanların hayatı, bir hiç mesabesindedir.

Gelecek nesillerin istikbalini düşünmeyen şöhretlerin, iktisapların, makamların, rütbelerin, servetlerin bir anlamı yoktur. Çünkü, hepsi ödünçtür. Hatta insan hayatı bile, ilerde hesabı sorulmak üzere Allah tarafından verilen ödünç bir sermayedir. Bu bakımdan da;

Vatanın ve milletin ve hatta bütün insanlık âleminin hayrına sarf edilmeyen bir ömür, lağım çukuruna atılan nadide bir mücevher gibidir; hiçbir işe yaramaz.

Kaleminiz ve kaleminizi kullandığınız köşe, milletin size verdiği kutsal bir emanettir. Size düşen görev; bu emaneti, yerinde kullanmaktır.

Şartı da bellidir:

Paranın üstündeki yazıdan başka hedef tanımayanları, yerden, yere vurmak!

Bilmem ki; maksadımı, anlatabildim mi?

Saygılarımla.



Ecz. Hüsnü Akıncı



Not:



Döviz ticareti, en büyük sektör haline gelmiştir.

Döviz ticareti, milli servetin ve emeğin dış ülkelere transferi demektir.

Bu çarpıklıktan vazgeçilmediği takdirde Türkiye, hiçbir sorununu çözemez.

Son devalüasyon, milli geliri yarıya indirmiştir.

20 yıl zarfında dolar, 15 bin kat pahalılaşmıştır. Bunun anlamı açıktır:

Türkiye, bu tuzağa düşürülmeseydi; bugün milli gelirimiz, trilyon dolarla

ifade edilirdi.

Araştırın bakalım; gelişmiş Batı ülkelerinde döviz ticareti ve döviz tevdiat hesapları

var mıdır?

Hiç yorum yok: