23 Eylül 2009 Çarşamba

Gerçekler gizlenemez.

Sayın Ahmet DAVUTOĞLU

Dışişleri Bakanı

Ankara 21 Eylül 2009





Sayın BAKAN;



Hürriyet Gazetesi Yazarı Fatih Çekirge’nin 21 Eylül 2009 tarihli yazısından okudum:



Türkiye-Suriye arasındaki vizenin kaldırılması ile ilgili olarak söyleşide bulunmuşsunuz. Söyleşinizin bir bölümünde;

“Şimdi bakın Suriye ile vizeyi kaldırdık. İran’la vize yok. Gürcistan’da, Batum Havaalanı’nı ortak kullanıyoruz. İşte şimdi size söylüyorum; Irak’ta durum normale dönünce, vizeyi kaldıracağız. Yani Irak’la da vizeyi kaldıracağız. Ermenistan’la sınırları açmak için konuşuyoruz. Geriye bir tek Yunanistan kalıyor. O da Avrupa Birliği meselesidir. Bizim hedefimiz ekonomisi, üretimi güçlü, bölgede ve dünyada lokomotif bir Türkiye.

Türkiye, artık komşularıyla sınırları kaldıran, sıfır problemli, aktif bir ülke konumuna geçiyor. Bu yeni durumdur. Yeni stratejidir. Sorunları donduran, halının altına süpüren, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören bir Türkiye yok artık. Ancak böylece bölgede ve dünyada sözü geçen bir Türkiye mümkündür...

Eğer daha geniş bir perspektifle bakarsak;

Tam 35 yıldır Türkiye bir çemberin içine hapsedilmiştir. Önce komünizmden korkutuldu. Bütün Kuzey sınırı kapatıldı. Askeri bir şerit haline sokuldu. Ticaret durdu. Sonra Suriye-PKK ilişkisi nedeniyle yine, korku hâkim oldu ve mayınlar döşendi. Sınır kapandı. Ticaret durdu. Ardından İran’dan irtica gelir diye sınır kapandı. Batı da, yani Ege ve Akdeniz’de Yunan korkusu yüzünden her gün havada jetler dalaştı. Sınır, askeri bir şerit oldu. Ve nihayet Ermenistan sınırı da kapandı...

İşte Türkiye bir “korku cumhuriyeti” haline böyle getirildi. Sınırları içine böyle hapsedildi. Nefesi kesildi. Komşularla ticareti durdu.

Ve daha da beteri; bize o ticareti kestirenler, her komşumuzla ayrı, ayrı ticaret yaptı...

İşte şimdi Türkiye, bu çemberi kırıyor. Ermenistan açılımı, Suriye vizesinin kaldırılmasının anlamı budur...

Böyle bir Türkiye, Filistin-İsrail-Suriye- Ermenistan-Azerbaycan ve hatta İran-ABD sorununa kadar bir “demokratik barış platformu” olabilir...

Bu yüzden Suriye vizesinin kaldırılması, “sınırlarındaki askeri çember”i kırıp nefes almaya başlayan Türkiye’nin ilk adımıdır...” sözlerini söylemişsiniz.



Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri bakanı olmanız hasebiyle; Türkiye’nin geçmişini reddetmek ve hatta kötülemek, size bir şey kazandırmayacağı gibi, milletimizi de rencide eder. Zîra; Türkiye, hiçbir dönemde bir “KORKU CUMHURİYETİ” olmamıştır; bölgede ve dünyada, daima SAYGINLIĞINI korumuş ve BÜYÜK BİR DEVLET olduğunu KANITLAMIŞ ve bunu, herkese kabul ettirmiştir.



Sayın BAKAN;



Dünya üzerinde sıfır problemli bir ülkeyi tarih, kaydetmemiştir. Ülkeler var oldukça ve her ülke, kendi çıkar ve hedeflerini gözettikçe; her ülkenin, komşuları ile problemli olacağı, şartlara göre çözümler arayacağı, gayet tabiidir. Sebebine gelince:



1-Bir ülkenin dış politikasını bulunduğu coğrafyası belirler. Türkiye, çok önemli ve netameli bir coğrafyada konumu olan bir ülkedir. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu olmak üzere; tabir caizse, her biri birer volkan olan üç önemli arazi parçası arasındadır. Bu sebeple, bölgede yalnız değildir ve daimâ iç ve dış odakların husumetlerine maruz kalmıştır ve de, bundan sonra da maruz kalacaktır.



2-Ülkeler arasında ebedî DÜŞMANLIKLAR veya ebedî DOSTLUKLAR söz konusu olamaz. Bugün dost olan ülkeler, gelecekte düşman olabilirler veya bugün düşman olan ülkeler, gelecekte dost olabilirler. Ayrıca; ülkeler arasındaki dostluklara veya düşmanlıklara, bölge üzerinde hedef ve projeleri olan diğer ülkelerin de etkisi bulunabilir. Basit bir örnek:



İran Şahı Rıza Pehlevî, ilki 1957’de, ikincisi 1976’da olmak üzere iki defa Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Rıza Pehlevî, 1976 yılında yaptığı ziyarette;

“Türkiye’yi, 20 yıl sonra ikinci defa ziyaret ettim. Aradan geçen 20 yıl zarfında Türkiye’nin, iktisaden aldığı mesafeye hayran oldum. Şayet biz, İran olarak Türkiye ile dostluğumuzu devam ettirip, iktisadî alanlarda işbirliği yapabilseydik; bu, hem İran’ın ve hem de Türkiye’nin yararına olacaktı. Ne yazık ki; Batı, bizi aldattı ve Türkiye’ye mesafeli durmamıza sebep oldu.” ifadelerini kullanmıştır.



Bu örnek, dış siyaset belirlemede, ülkelerin kendi iradelerinin yeterli olmadığının kanıtı değil midir?



Diğer bir örnek, daha dikkat çekici ve düşündürücüdür:



“Demirel'in 30 Kasım 1975'te Bulgaristan'a yaptığı ziyarete, Çetin Altan akıl erdirememişti ve şöyle diyordu:





"İÇERDE SAĞCILIK ŞAMPİYONLUĞU YAPAN DEMİREL'in DIŞ POLİTİKASI, 40 MİLYONUN TÜMÜ İÇİN, KAPALI KUTUDUR. İSMET PAŞA'nın DIŞ POLİTİKASI KAMUOYUNA SIMSIKI KAPALIYDI. AMA, DEMİREL'inki DAHA DA ESRARLIDIR ve GİZLİ RENKLER TAŞIMAKTADIR.



"POLİTİKA GAZETESİ'nin 26 KASIM TARİHLİ SAYISINDA BİR YAZI VARDI ve O YAZIDA BAŞLIK, ŞÖYLEYDİ:



SOVYET NOVASTASİ AJANSI'na GÖRE ADALET PARTİSİ İKTİDARINDA, TÜRK-SOVYET İLİŞKİLERİ GELİŞTİ..."



İÇERDE KOROLAR BAŞKA ŞARKI SÖYLEMEKTE, TEPEDEKİ ÜST KADEME ORKESTRASI, BAŞKA HAVALAR ÇALMAKTADIR. BÜTÜN BUNLARIN CEVABINI VEREBİLMEK İÇİN, DEMİREL'in BEYİN KIVRIMLARINDA DOLAŞMAK GEREKİR..."



Bu eleştirilere Süleyman Demirel’in verdiği cevap, ilgi çekicidir ve şöyledir:





“İngiltere’si, Amerika’sı, Fransa’sı, Sovyetlerle tam işbirliği halindeyken Türkiye, neden tek kapıya dayanacak? Çek Başbakanı gelecek yakında, ondan elektrik santralleri alacağım. Yararım neyse, onu yapacağım. Sadece Amerika, sadece Dünya Bankası veya Avrupa Kalkınma Bankası mı?... Hayır!... Kısıtlı verdikleriyle yetinmek neden?...Yakında Japonlar gelecek, heyetle... Bir demir-çelik fabrikası da onlarla konuşacağım. Nereden bulursam, oradan alacağım elbette...”



Sayın BAKAN;



Şimdi de; bugün, bölgedeki gelişmeler hakkında, geçmişteki bir kehanete benzer bir olaydan hareket ederek, ibret alınacak bir örnek vermek istiyorum. Şöyle ki:



Gazeteci Yazar Necati Doğru, 17 Ağustos 1990 tarihli yazısının bir bölümünde şu ifadeyi kullanmıştır:



“…Maxwell, Saddam’ın Kuveyt’e saldırısından 10 gün önce Türk Gazetecisi Emin Edip Öymen’e şöyle demişti:



“…Türkiye’ye, Boğazlar’ın bekçisi olmak dışında yeni bir amaç gerekiyor. Bence bu amaç, Ortadoğu’da kalıcı bir barış sağlanması için Türkiye’nin; ABD, MISIR, SUUDÎ ARABİSTAN, İSRAİL ve hatta kimbilir belki, SURİYE arasında bir rol oynamasıdır.”



Dikkatlerinize arz ediyorum:



Maxwell, bir müneccim olmadığına göre; demek ki Körfez krizi, önceden plânlanmış bir krizdir ve ABD, bu plâna göre bölgeyi şekillendirmeye çalışmaktadır ve de, şekillendirecektir. Abdullah Öcalan’ın Suriye’den kovuluşunu ve Türkiye’ye teslim edilişini iyi analiz edenler, Maxwell’in işaret ettiği gerçeği, çok daha iyi anlarlar.



Bu durum karşısında:



“Türkiye’nin, Mısır’ın, Suudî Arabistan’ın, Irak’ın ve Suriye’nin; ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL’in hedef ve çıkarları doğrultusunda yürüttükleri projelerin dışında hareket etmesi düşünülebilir mi?” diye bir soru sorulsa; acaba, cevabınız ne olur?



Şöyle bir soru da sorulabilir:



Bütün Batı ülkeleri Türkiye’ye vize uygulamaktadırlar. Buna, Yunanistan da dâhildir. Türkiye, mütekabiliyet esasına göre Batı ülkelerine vize uygulayabilir mi? Veya niçin uygulamamaktadır? Uygulamaya kalkarsa, nasıl bir yaptırımla karşı karşıya kalır?



Daha önemlisi:



Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, sadece Türkiye tanımıştır. Komşu ülkeler, dost ülkeler ve hattâ, bizimle akraba konumundaki ülkeler, niçin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamaktadırlar. Kıbrıs konusunda haklı olduğumuz bilindiği halde; bu ülkeleri durduran nedir ve kimlerdir?



Sayın BAKAN;



Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri Bakanı olmanız hasebiyle; Türkiye’nin ve dünyanın siyasî tarihini çok iyi bilmeniz ve ona göre beyanda bulunmanız şarttır. Döneminizi başarılı göstermek için, Türkiye’nin geçmişini reddetmek ve hatta kötülemek, Devletin geleneğine aykırı olduğu gibi; bunun, kimseye yararı olmaz; Türkiye’ye zarar verir ve milleti gücendirir. Unutulmamalıdır:



Türkiye Cumhuriyeti Devleti, MUCİZE KİŞİLERLE değil; KURUMLARI ile ayaktadır. Kurumları yok farz etmek ve DEVLETİ, ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre İŞLETMEMEK, akla, ilme ve mantığa aykırıdır. Zîra; KİŞİLER, geçicidir; DEVLET, bakîdir.



Bu sebeple; Dışişleri Bakanı olarak “Her sözün bir makamı ve her makamın bir sözü vardır.” gerçeğini, herkesten fazla bilmeniz ve bu gerçeğe göre hareket etmeniz şarttır. Türkiye Cumhuriyeti DEVLETİ, her zaman için SAYGINLIĞINI korumuş GÜÇLÜ bir DEVLETTİR.



Türkiye’nin, geçmişte izlediği dış siyasetini başarısız gösterdiğiniz ve hatta kötülediğiniz için, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.



Saygılarımla.



Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: