Sayın Ahmet Taşgetiren
Bugün Gazetesi Yazarı.
3 Şubat 2008
Sayın Ahmet Taşgetiren;
2 Şubat 2008 tarihli ve "Laik Şeyhülislâmlar" başlığını taşıyan
yazınızı okudum.
Türkiye'nin gündemine bir numaralı sorun olarak gelen Türban,- İnanç
konusu yapılarak; mantık oyunları ve münazara üslubu içersinde çözülemez ve her
kesimin mutabakatını sağlayacak tarzda neticelendirilemez. Zira; her ne
kadar masumane görüşler ortaya atılsa da; siyasî iktidarla, dindar
kesimi temsil ettiklerini söyleyen dernek, vakıf, cemaat ve tarikat
liderlerinin, inkârı mümkün olmayacak bir şekilde halkın din duygularını
istismar ettikleri kesindir. O kadar çok örnekleri vardır ki; bunları
bilmemenize imkân yoktur. En basit örnek: dindar kesimi temsil
ettiklerini iddia eden liderler; seçim zamanlarında, kendilerine tabi
olan insanları, bir siyasî partiye topyekün yönlendirmektedirler.
Bu müdahale ve yönlendirme, İslâm Dini'nin neresinde ve hangi
emrinde vardır? Allah, hiçbir mahlûkuna vermediği İRADE ve
HÜRRİYET sıfatlarını, sadece ve sadece, insan sınıfına bahşetmiştir.
Kur'an-ı Kerimde, Ayetlerle sabittir.
"Dinde cebir yoktur"
"Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize"
Bu durum, gerçek anlamdaki lâikliğin ifadesi değil midir?
Lâikliği, dinsizlik olarak algılayanlarla, lâikliği din dışılık
olarak algılayanlar, Kur'an'ın emirleri dışına çıkmış olmuyorlar mı?
Kur'an'ın bu emirleri, dinin devlete, devletin dine tarafsızlığının
ifadesi değil midir?
Bu gerçekler karşısında nasıl oluyor da, "Lâik bir düzende
yolların, din ile kesişmesi kaçınılmaz!" diyebiliyorsunuz?
Bu çerçevede düşünecek olursak, Deniz Baykal'ın "Türkiye'de
yükselen İslâmiyet değildir. Bunun gelişiyle Türkiye'de yaygınlaşan
İslâmiyet'in özü, değerleri, ahlâkı, kuralları değildir. Kur'an'ın
İslâmiyet'i değildir. Gelen başka bir şeydir. Din için gelmiyor."
şeklindeki sözleri doğrudur ve asıl tartışma, bu doğrultuda
yapılmalıdır. Sebebine gelince:
Hiç kimse inkâr edemez: 2-3 asırdan beri ülkemizde, âdet halinde,
dededen, babadan görüldüğü şeklinde bir müslümanlık hakimdir. Tabir
caizse; koca bir camiâ, şekilciliğe, sadece taât ve ibadete ve de 5-6
asırlık eskimiş ve günün ilmî terakkileriyle bağdaşmayan içtihatlara
yönlendirilmiştir. Yani; İslâm'ın gerçek yüzü örtülmüş ve birtakım
Bid'atler, hurafeler, din diye yutturulmuştur. Bu durum toplumu
bölmüş; tarikat ve cemaatler türemiş; insanlar arasında olması gereken
ahenk ve muhabbet kaybolmuştur. “Din ulemasıyız” diye geçinen bir takım
kişiler, İslâmiyet'in kesin olarak yasakladığı RUHBAN kisvesine
bürünerek, halkı aldatmışlar ve kitleleri, Kur'an'daki İslâm'dan
uzaklaştırmışlardır. Kısacası; İslâmiyet'in özü, değerleri, ahlâkı,
kuralları; sorgulayan ve hesap soran bir toplum yapısının oluşmasını
engellemek için örtülmüştür.
Bu gerçekler tahtında bakacak olursak; Deniz Baykal'ın, "Sizin bu
uygulamalarınızın ne İslâmiyet'te ve ne Hıristiyanlıkta yeri var. Sizin
sadece Batı'da değil, Hz. Ömer'in nezdinde de yeriniz yok." sözleri,
haklılık kazanır. Neden mi?
İşte, sebebi:
Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiği gün yaptığı konuşmasının bir
bölümünde, şu önemli sözleri söylemiştir:
"Ey Milletim! Hak ve hakikat peşinde koştuğum sürece benim
peşimden geliniz! Hak ve hakikatten ayrıldığım zaman benim peşimden
gelmeye devam ederseniz; Allah indinde, siz de sorumlu olursunuz!" Hz.
Ömer'in bu sözü üzerine bir kişi, hemen kılıcını çekerek, şu sözleri
söylemiştir:
"Ömer! Sözlerine dikkat et! bu millete hakaret hakkını sana kim
verdi? Hak ve Hakikatten ayrıldığın zaman senin peşinden gelecek insan
tasavvur etmen, bu millete yapılan en büyük hakarettir. Haktan
ayrılırsan, bu kılıç, sana haddini bildirir." Bunun üzerine Hz. Ömer,
teşekkür ederek şu sözleri söylemiştir:
"Beni, böyle bir milletin başına devlet başkanı tayin ettiği için
Allah'a şükürler olsun! Ve biliniz ki; Bir millet icabında
idarecilerini acı, acı tenkit etmezse; o idareciler de, kendilerine
yöneltilen bu acı tenkitlere lâzım gelen alâkayı göstermezlerse; ne o
milletten ve ne de o idarecilerden hayır gelmez!"
Hz. Ömer bu sözleri, kendi meziyeti ve kendi fazileti sebebiyle mi
söylemiştir? Hayır! Niçin söylemiştir? İşte sebebi:
Allah, Kur'an-ı Mübin'de, "Allah'dan başka herkes yaptıklarından
sorumludur ve herkes, hesap verecektir" diye emretmiştir.
Bir kimse Allah indinde en yüksek rütbeye mâlik olabilir. Birçok
özel meziyetlere sahip olabilir. Bu meziyet ve özellikler, onların
yaptıklarını sorgulamamaya ve herhangi bir hakikati feda etmeye, İslâm
Dini izin vermez! Bütün Müslümanlar, hak ve vazife hususunda geniş bir
eşitliğe sahiptirler. Kur'an-ı Kerim; "Adaletin herkes hakkında müsavi
bir şekilde cereyan edeceğini" beyan etmiştir.
Evet, İslâm'ın gerek hukuk hususunda ve gerek vazifeler hususunda
ayrıca imtiyazlı bir sınıfı yoktur. İşte bu sıfat, İslâm'ın en belirgin
ve seçkin özelliğidir. Yani; İslâm'ın özü, gerçek bir demokrasidir.
Fakat; ne acı bir hakikattir ki; İslâm'ın özünü terk edip, metninde
de anlamadan yürüyen ve tarihî hikmetlere vakıf olmayan, ulemalık
süsüyle yaşayan; dışı hoş, içi boş kimseler; demokrasiyi, din dışı bir
sistem olarak kötülemişlerdir. Hattâ; birçok yerde, "Bizde imamet
sistemi vardır; büyüklerimize, kayıtsız şartsız teslim oluruz ve itaat ederiz"
diyerek, halkın sorgulamasını önlemişlerdir.
Soruyorum: Deniz Baykal, "Hz. Ömer'in nezdinde de yeriniz yok!"
derken, yanlış bir şey mi söylemiştir? Hattâ; bu gerçeği, meşhur
Haccac-ı Zalim annesine, "Ömer'in kavmini getir, Ömer olayım"
sözleriyle belirtmiştir.
Denemesi bedava; Başbakanı, Cumhurbaşkanını veya herhangi bir
bakanı sorgulayan yazı yazınız! Bakalım; gazetede tutunabilecek
misiniz?
Zaten; "Kur'an'ın İslâmiyet'ini kim yorumlayacaktır?" derken, davayı
kaybetmiş durumdasınız. Siz ne güne duruyorsunuz? Açınız kur'an'ı ve
okuyunuz; öğrenmek istediğinizi, oradan öğrenirsiniz! "Muhkem" olarak
tarif edilen ayetlerde gerçekler, herkesin anlayacağı şekilde
anlatılmıştır. "Müteşâbih" olarak tarif edilen ayetlerin manâsını
anlamak için de ilim ve irfan gerekir. Yani; öğrenmek şarttır. Bundan
da, öğrenilemeyecek kadar zor manâsı çıkmaz. Kalbi olanlar,
düşünmesini bilenler, tefekkür edenler ve aklını işletmesini
başaranlar, bu hususta da zorlanmazlar!
Sayın Taşgetiren;
Hiç kimse gerçekleri gizlemesin; iktidar dahil birçok kimse, dinî
inançları, siyasî amaçla sömürmektedir. Bugün gündemimizi oluşturan
türban konusu, siyasî rant maksadıyla kullanıldığı için; korkarım ki,
büyük fitnelere sebep olacaktır.
Siz; türban tartışmasına dâhil olacağınıza; "bu tartışmalar niçin
ve ne maksatla yapılmaktadır? Bu tartışmalarda, Türkiye üzerinde
emelleri ve hedefleri olanların rolü nedir?" diyerek, gerçeklere
yöneliniz.
Saygılarımla.
Hüsnü Akıncı
Not: Siz Bugün "Şeriatla idare ediliyoruz." diyen Müslüman
ülkelerin, Kur'an ahkâmına veya İslam Dininin esaslarına göre mi idare
edildiklerini zannediyorsunuz? O ülkelerin, İslâm'la uzaktan yakından
ilgisi olmayan zalim hükümdarlar tarafından idare edildikleri
gerçeğini göremiyor musunuz? Zaman, zaman, "İslamiyet'in en iyi
yaşandığı ülke, Türkiye'dir" denir. Bu, doğrudur. Batı'nın esas korkusu
da budur. "Bölgedeki ülkeler, göstermelik de olsa, Türkiye gibi
demokrasiye geçerlerse, işlerimiz zorlaşır" diye düşünmektedirler.
Hedefleri de; Türkiye'yi, o ülkelere benzetmektir.
Ecz. Hüsnü Akıncı
28 Eylül 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder