13 Eylül 2009 Pazar

Terörün gerçek sebebi nedir?

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 13 Eylül 2009


Sayın BAŞBAKAN;

Bugün Polatlı’da yaptığınız konuşmanızın en dikkat çekici bölümü şöyledir:

“Terör sinsi ve kalleş yüzünü her fırsatta ortaya koymaya devam ediyor. Bugüne kadar nasıl tarihinde görülmemiş bir etkinlikte terörle mücadele ettiysek bundan sonra da asla taviz verilmeden devam edilecektir. Birliğimize, bütünlüğümüze, huzurumuza, kardeşliğimize kast edenlere karşı devlet olarak asli fonksiyonumuzu hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Bazıları çıkıyor diyor ki ’Operasyonlar dursun’. Sevgili kardeşlerim, operasyon terörün olmadığı yerde zaten yapılmaz ki. Operasyon asayişin berkemal olduğu yerde yapılmaz ki. Operasyon, eğer huzur tehdit altındaysa huzuru tehdit edenlere karşı yapılır ve güvenlik güçlerinin görevi de budur. Bunu yanlış tanımlamaya, yanlış anlatmaya da kimsenin hakkı yoktur.

Huzur, sükûnet, suhûlet var da operasyon mu yapılıyor? Hayır. Eğer terör sorunu devam ediyorsa, terör sorununa karşı şüphesiz ki güvenlik güçlerinin asli görevi operasyonel olmalarıdır. Askerimizin de görevi budur, polisimizin de görevi budur. Durup dururken bunlar olamaz. Oluyorsa zaten suç işlemiş olurlar. Ama huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, o zaman niçin kalksın da güvenlik güçlerimiz operasyon yapsın? Durup dururken başına iş almaya herhalde kimsenin böyle bir hesabı, derdi... Hiçbir yönetici böyle bir şey içerisine giremez. Hiçbir emniyetteki yönetici böyle bir şeye giremez. Askerdeki yönetici de böyle bir şeye giremez, girmez.

Herkes şunu çok iyi bilmeli; devletin görevi, gerek kendisine karşı başkaldıran, insanına silah çeken, illegal, altını çiziyorum, örgütlere yani yasa dışı örgütlere karşı gereken mücadeleyi vermektir. Ülkesini, milletini ve hukuk sistemini korumaktır.”

Belirttiğiniz gibi devlet, başkaları tarafından yaratılan, desteklenen ve donatılan terör örgütüyle, 25 yıldan beri mücadele etmektedir ve bu mücadelede, başkalarının memnun olmayacağı şekilde başarılı da olmuştur. Ne var ki:

Başkaları ile işbirliği yapan iç husumet odakları, bu konuyu daima saptırmışlar ve yılmadan açıklamadıkları hedeflerine ulaşmak için fitne, fesat ve şer dokumuşlardır. Görünüşte, terörün bitirilmesi için mücadele verdiklerini söylemelerine rağmen; fırsat buldukça, psikolojik ortam yaratarak, her fırsatta devleti ve bilhassa Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni, terörün sorumlusu olarak ilân etmektedirler. İşte, en çarpıcı örnek:

Siz; Polatlı’da bu konuşmayı yaparken, 6 günden beri Doğu ve Güneydoğu’da dolaşan gazeteci Yazar Cengiz Çandar, 13 Eylül 2009 tarihli yazısının bir bölümünde, şu ifadeleri kullanmıştır:

“Güvenlik güçlerinin Türkiye topraklarındaki tek meşru kuvvet olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Başka bir silahlı oluşumu yok etmek, onun anayasal ve yasal görevidir” gibisinden klişeler ve ezberlerin arkasına sığınmaya devam edersek, birinci kareye geri dönmüş oluruz ve kan –karşılıklı olarak- dökülmeye ve Türkiye’nin bütünlüğü –en azından ruhi olarak- sarsılmaya devam eder, gider.

Ahmet Altan’ın dün yazdığı gibi “Tamam, hiçbir devlet dağda silahlı adamların dolaşmasına izin vermez. Ama ‘özel’ bir süreçten geçiyoruz. 25 yıldır dağdan ‘silah zoruyla’ indirilmeyen insanların şimdi ‘barış’ yoluyla inmeleri söz konusu. Buna bir şans tanımanın neresi kötü?”

Bir haftalık yoğun ve uzun ve esas olarak sessiz ve isimsiz insanları dinlediğimiz Güneydoğu turunun “en önemli dersi” ile yazı dizimizi noktalayalım:

Asker, operasyonlarını bir süre için durdurmazsa, şehit cenazeleri bölgeden gelmeye devam edecek ve Kürt Açılımı adı verilen süreç dinamitlenecek...”

Sayın BAŞBAKAN;

Görülmektedir ki; bazı kişi ve gruplar, Türkiye’nin gerçekleriyle asla ve asla bağdaşmayacak tarzda yanlış kamuoyu oluşturarak, icabında devlete ve devletin kurumlarına meydan okuma huylarından asla ve asla vazgeçmemektedirler. Âdetâ, Batı’nın manevî ajanlığına soyunarak, Türkiye’nin huzurunu bozmak ve halk efkârını karıştırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. PKK terörünü sanki devlet yaratmış gibi, olayları saptırarak, başkalarının hedef ve çıkarlarını korumaktadırlar. Merak edilir:

Hükümet olarak bu fiilî durumu nasıl önleyeceksiniz ve Türkiye’nin sulh, sükûn, huzur ve güven ortamını nasıl sağlayacaksınız? Halkı bir birine düşürmek isteyen gayretkeşlerin faaliyetlerini, nasıl durduracaksınız? Maruz kaldığımız iç ve dış husumet odaklarının, yurt geneline yayılmış faaliyetlerini, nasıl etkisiz hale getireceksiniz?

Gelişmelerden fevkalâde üzüntü duyan bir vatandaş olarak demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: