24 Kasım 2009 Salı

Adâlet herkes için eşit tecellî etmelidir.

Sayın Bülent KORUCU
Zaman Gazetesi Yazarı
İstanbul 24 Kasım 2009


Sayın KORUCU;

24 Kasım 2009 tarihli ve “YARSAV’ın yeni yüzü: Emine Hanım” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Yazınızın içeriğine temas etmeyeceğim. Zîra; faydası olmaz ve şartlanmışlığınızı ortadan kaldırmaz. Yarasa kuşu nasıl güneşten hoşlanmazsa; yarasa kuşu tabiatlı insanlar da, hakikat güneşinden hoşlanmazlar; bildiklerini okumaktan, yönlendirildikleri istikametten ve de, batılı HAK şeklinde göstermekten vazgeçmezler; saplantı haline getirdikleri ideolojilerini asla terk etmezler. Tarih, kula, kulluğu benimsemiş kişilerin, serüvenleriyle doludur.

İddialı alanınıza girdiği için hatırlatmakta fayda umuyorum:

Hz. Peygamberimiz, Hıra Dağı’ndan tek başına İslâm Dini’ni ilân ettiği zaman şu emirleri verdi:

1- Aciz insan Putuna tapılmayacak. Yani; Kula, KULLUK edilmeyecek.
2- Fukara, inletilmeyecek.
3- Gariplerin sırtına binilmeyecek.
4- Acizler, güçsüzler, itilip kakılmayacak.
5- Herkes hakkını, serbestçe alacak.

İşte bu emirler, HAKİKİ BİR DEMOKRASİNİN özüdür.

Şimdi kendinizi bir yoklayınız ve ne derecede demokrat olduğunuza karar veriniz. Bu öz eleştiriyi yapmanızda zaruret vardır. Zira; Hz. Peygamberimiz, yalanı ve iftirayı kesin olarak yasaklamıştır. Bu husustaki emirleri de, gayet açıktır ve yol göstericidir:

“Yalanı olanın dini olmaz. Zîra; yalanla iman, bir kalpte barınamaz.”

“Bir kimse bir kimseye, onda olmayan bir hal sebebiyle iftira ve isnatta bulunsa; yarın AHRET âleminde ALLAH, iftira ve isnatta bulunan kişiyi, iftira ve isnatlarını ispat ettirinceye kadar İRİN ÇAMURUNDA tutacaktır.” Buraya dikkat ediniz: olmayan bir şey ispat edilemeyeceğine göre; iftira ve isnatta bulunan kişiler, ebedî olarak azapta kalacaklardır demektir.

Bunları yazış sebebim şudur:

Grubunuz, uzun zamandan beri, sanki bir merkezden emir almışçasına, yargıya intikal etmiş; henüz daha ne olduğu ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen konularda, suç icat ederek ve masuniyet karinesini çiğneyerek bazı kişileri, sanki suçları kesinleşmiş gibi ilân eden yayınlar yapmaktadır. Bunu yaparken de; devletin iki önemli kurumu olan YARGIYA ve TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’NE, adetâ savaş açarcasına çatmaktadır. Vatanî bir gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanan bu yayınları ile belirli bir siyasî gayeye hizmet etmektedir ve de, birtakım ÖCÜLER yaratarak topluma korku aşılamaya çalışmaktadır.

Sormak zorundayım:

Bu yayınların insafa, vicdana, ahlâka, akla, mantığa, ilme ve dine uygun yanı var mıdır?

Haksızlıklar, yolsuzluklar, vurgunlar, keyfî uygulamalar, adam kayırmalar, rüşvet, irtikâp ve irtişâ hakkında tek satır yayın yapmayan grup, gölge avına çıkmışçasına, oluşumu ve akîbeti henüz daha bilinmeyen konularda, niçin tozu, dumana katmaktadır?

Grubunuzda, kendi HÜR İRADESİNİ kullanabilecek nitelikte yazar ve haberci yok mudur?

Grubunuzda, asûde kalıp, kendi vücut ikliminde bulunan; sessiz-sözsüz, bizsiz-sizsiz konuşan; “SUS!” dendiği zaman da susmayan ve adına VİCDAN denilen mânevî varlığına danışan kimse yok mudur?

Grubunuzda, tefrikalar, ihtilâflar, kavgalar içinde çalkalanan; fertleri birbiriyle boğuşan milletlerin, harice karşı mevcudiyetlerini muhafaza edemeyeceklerini bilen, gören, anlayan kimse yok mudur?

Grubunuzda, Hz. Peygamberimizin, “Sonunda özür dileyeceğin bütün sözlerden ve işlerden sakın” hadis-i şerifini bilen kimse yok mudur?

Grubunuzda, “Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mes’uliyetine ortak sayılır” evrensel kuralını hatırlayabilecek kimse yok mudur?

Grubunuzda, Hz. Peygamberimizin, “Adâlet güzeldir; fakat, emîrlerde olursa daha da güzeldir. Adâleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorunda kalır. Bir saat adâletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.” hadis-i şerifini hatırlayan ve icabına uyan kimse yok mudur?

Yoksa; grubunuzdaki herkes, “Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır” görüş, kabulleniş ve anlayışına göre mi hareket etmektedir?


Sayın KORUCU;


Lütfen açık ve mert olunuz ve bu yüce milletin ve bu güzel ülkenin kaderi ile oynamayınız. Birtakım hezeyan ve varsayımlarla milletin efkârını karıştırarak tefrikalara sebep olmayınız. Kendinizi, her şeyi bilen, gören ve anlayan bir bilge kişi zannetmeyiniz. Ülkenin insanlarını, bir kalıba sığdırma gibi BEYHUDE bir gayretin içinde olmayınız. Zîra; hilkatin kanununa aykırı olduğu için bunu başaramazsınız. Yapabiliyorsanız; ahlâk, fazilet, adâlet, kerem ve mürüvvet örneği olmaya gayret ediniz ve de, Allah’ın ikram ettiği nimetleri yerli yerinde kullanmaya çalışınız. Aksi halde; kendinize yazık ettiğiniz gibi, ülkeye ve millete zarar verirsiniz. Ne güzel söylemişler:

“İrfansız eğer şah-ı cihan olsa da insan,
Âlem-i insaniyete ziyan eyledi de gitti.”

Elinizde kalem ve gazetede köşeniz var. İstediğiniz gibi yazabilir ve istediğiniz istikamette kamuoyu oluşturmak için çalışabilirsiniz. Tabii, eleştirilere de katlanmak şartıyla bunu yapma hakkına sahipsiniz.

Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: