Sayın Mustafa KARAALİOĞLU
Satar Gazetesi Yazarı
İstanbul 5 Kasım 2009
Sayın KARAALİOĞLU;
5 Kasım 2009 tarihli ve “Aynı kadro, aynı ses, aynı itiraz” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
“Gölge avına çıktığınızın” izlenimini veren bu yazınızın giriş bölümünde;
“Bu ülkede demokratikleşme yolunda adım atmanın, birbirimizi suçlamadan, parmak sallamadan konuşmanın zorluğunu biliyoruz. Hele, ortadaki Kürt meselesi gibi çözeni tarihi bir karakter yapacak, çözüme direneni ise tarihe gömecek bir konuysa. Daha ilk günden belliydi ki, on yıllardır sorunu üretenler, çoğaltanlar ve bütün bunların dışında durup sorunun devamından bir şekilde istifade edenler; bu meseleyi AK Parti’ye çözdürmemek için ellerinden geleni yapacaklar. Tehdit edecekler, yalan söyleyecekler, geçmişteki sözlerini raporlarını inkâr edecekler, istatistikleri çarpıtacaklar, gerçekleri örtbas edecekler...” ifadelerini kullanmışsınız.
Merak edilir:
Demokratikleşme yolunda adım atma ile Kürt meselesinin çözümü arasında nasıl bir bağlantı vardır? Zîra; önceleri “Kürt açılımı”, sonraları “Demokratik açılım” şimdi de “Milli birlik projesi” adı verilen açılımın ne olduğunu, nelerin ve nasıl yapılacağını, henüz daha bilen yoktur. Bu durum karşısında, Ne yapılırsa bu sorun çözülür?” sorusunu sormak, hiç aklınıza gelmiyor mu? İstenen; özerklik midir, federasyon mudur, bağımsız bir devlet midir?
Gerçekte olmayan bu sorunu, kim veya kimler, niçin yaratmıştır? Bu sorunun devamından faydalananlar, kimlerdir ve nasıl bir hedef gütmektedirler?
Nasıl çözüleceği bir türlü belli olmayan bu sorunun dış etkenleri nelerdir ve varsa bu dış etkenler, Türkiye’den ne istemektedirler?
Bu meseleyi AKP’ye çözdürmek istemeyenler, AKP’yi tehdit edecekler, yalan söyleyecekler, inkâr edecekler, istatistikleri çarpıtacaklar, gerçekleri örtecekler kimlerdir?
Türkiye’nin iç ve dış siyaseti açısından dert haline gelen ve büyük riskler taşıyan bu mesele, bilmece üslubunu andıran varsayımlarla irdelenip, konuşulabilir mi?
Bu kadar uzun ve kapalı ifadelerle, neyi anlatmak istediğinizi anlatamayan bu yazıyı yazacağınıza; “şunlar, şunlar yapılırsa bu mesele, gerçekçi olarak çözülür” diyerek, açık bir yazı yazsaydınız, daha isabetli olmaz mıydı?
Sayın KARAALİOĞLU;
Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmeye ihtiyacı vardır. Zîra; Türkiye, 29 yıldan beri halkı dışlayarak ikinci seçmen konumuna düşüren; siyasî parti liderlerini seçilmiş diktatörler konumuna getiren azıcık ve çarpık bir demokrasi modeliyle idare edilmektedir. Bu sebepten dolayıdır ki; siyasî iktidarlar, DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ gibi yönetmişlerdir. Bu anlayış ve kabulleniş, Devlet Çarkını tıkamış ve de ülkenin ve milletin DİRLİK ve DÜZENLİĞİNİ bozmuştur. “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” ayırımcılığı, birbirleriyle zıtlaşan bir toplum yapısı oluşturmuştur. TRT-3 Tarafından canlı olarak yayınlanan TBMM müzakerelerini izleyenler, bu gerçeği gayet iyi anlarlar.
En büyük tahribat da, basında olmuştur. Gerçek bir demokrasinin hem varoluş sebebi ve hem de teminatı olması gereken basın; iktidar yanlısı veya iktidar karşıtı olarak bölünerek, gerçek işlevinden uzaklaşmış ve halkı bilgisiz bırakmıştır. Bu durum karşısında basın çalışanları, haklı olarak ve geçim gailesi güderek, medya patronlarına kalemlerini kiralamak zorunda kalmışlardır.
Acı olan da şudur:
Başta siz olmak üzere “demokratikleşme” sözcüğünü dillerinden düşürmeyenler, Türkiye’nin tam anlamıyla HÜR ve DEMOKRAT bir ÜLKE haline gelmesi için, hiçbir şey yapmamışlardır. Gerçek bir demokrasinin özü ile asla bağdaşmayacak Seçim ve Siyasî Partiler Kanunlarını ülkenin gündemine getirerek, bir demokratikleşme açılımı hususunda, halkı aydınlatmamışlardır. Bazı kişilere imtiyaz sağlayan milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması hususunda, kıllarını dahî kıpırdatmamışlardır.
Sayın KARAALİOĞLU;
Bugüne kadar iktidarın yanlışlarını eleştiren ve yanlış yapanlara “Ne hakkın var?” diyen bir yazınıza rastlamadım. Siyasî iktidarın hiç mi yanlışı olmadı? Siyasî iktidar, her şeyi doğru mu yaptı? Halk, gerçekten çok mu rahattır? Ülkenin, çözüm bekleyen gerçek sorunları yok mudur? İktidarı denetlemeyen veya denetleyemeyen bir medyanın varlığı, sizi rahatsız etmiyor mu? Muhalefetsiz bir demokrasinin olamayacağı gerçeğini bilmiyor musunuz?
Bu sebeple; yargıya intikal etmiş konularda ahkâm keseceğinize, ülkenin ve milletin gerçek ihtiyaçlarını gündeme getirerek halkı, aydınlatmaya ve doğrular istikametinde bilgilendirmeye çalışırsanız, gerçek anlamda görevinizi yapmış olursunuz. Ve biliniz ki; her ateş, eninde sonunda yerini, küle bırakır.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
5 Kasım 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder