8 Kasım 2009 Pazar

Rüzgâr eken, Fırtına biçer.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 8 Kasım 2009


Sayın BAŞBAKAN;


TRT-1 televizyonunda yayımlanan “Politik Açılım” programında ve “AKP İstanbul İl Danışma Kurlu” toplantısında yaptığınız konuşmalarınızı izledim.
Tarih, kişi ve kurumları hedef seçerek, başarılı olmuş bir siyaset ve devlet adamını kaydetmemiştir. Ama, “Her makamın bir sözü ve her sözün bir makamı vardır.” gerçeğine göre hareket eden birçok devlet ve siyaset adamını, altın harflerle sayfalarına eklemiştir.
Sorunları ve hedefleri büyük olan Türkiye’yi idare etmek, kolay bir iş değildir. Zîra; Türkiye, bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle daima iç ve dış husumetlere maruz kalmıştır, kalmaktadır ve bundan sonra da kalacaktır. Ülkeyi idare eden HÜKÜMETLER, Devleti ana kaidelere ve ana belgelere göre işletmesini başarabilirlerse; dış husumetlerin etkileri kolayca bertaraf edilir. Çünkü o zaman, bütün vatandaşlar, DEVLETE ve REJİME sahiplilik bilgi ve şuuruna erişirler.
Makul karşılayacağınıza inanarak ifade etmek isterim ki; ülkeyi, zıt mizaçları, bir mefkûre etrafında birleştirecek tarzda idare edememektesiniz. Ülke sorunlarını konuşurken dahî, siyasî hedef güttüğünüz için, geniş halk kitlelerini gücendirmektesiniz. Bunda, belki aşırı güven duygunuz etkili olabilir. Ama, aşırı güven, sorunları çözmek ve hedefleri gerçekleştirmek için yeterli değildir. Devletin çeşitli kademelerinde görevlendirdiğiniz kişilerin ehliyet, liyakat, beceri, dikkat, tecrübe ve sadakatleri, başarı veya başarısızlığın en büyük etkenidir.
Tarihen sabittir ki; iyi günlerde yükü ağır, felâketli zamanlarda yardımı az, adâletten hiç hoşlanmayan, istemekten asla bıkmayan, verildiği zaman kat’iyyen şükretmeyen, verilmezse olur olmaz şeylerle savrulmayan, felâkete hiç sabretmeyen görevli kişiler, ülkeleri yönetenlerin başlarına, daimâ belâ olmuşlardır. Zîra; bunlar, halkın memnun olup razı olacağı, hak hususunda ifrata, tefrite gitmeyen, adâletleri her yerde serî, umumun teveccühünü kazanabilecek kişileri dışlamasını, ustalıkla ve sezdirmeden başarırlar ve yönetenleri, daimâ yanlış bilgilendirirler. Belirli bir zümrenin rahatlığı için, ekseriyetin hoşnutsuzluğuna sebep olurlar.
Bugün yaptığınız açıklamalarda, virüs aşısı, Adlî Tıp Raporu ve hükümet-asker ilişkilerine ait sözleriniz, dikkat çekici ve düşündürücüdür:
1-Aşı konusunda, Hükümetin bir birimi olan Sağlık Bakanı’nı hedef göstermeniz, biz vatandaşları düşündürmüştür. En iyi ihtimale göre, bu işle görevlendirilenler, Sağlık Bakanı’nı yanıltmışlar demektir.
2-Adlî Tıp raporu hakkındaki sözleriniz, vatandaşları tatminden uzaktır. Zîra; dün, Adlî Tıp Kurumu Başkanı, Güler Zere’nin raporu konusunda; “Biz, Adlî Tıp olarak hastanın yararı kadar, toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini dikkate almak zorundayız.” açıklamasını yapmıştır. Bu açıklama, kurumların ve vatandaşların güvenlerini sarsıcı bir açıklamadır.
3-Olmayan, olması mümkün olmayan askerî darbe konusundaki, “Ben, evvelkiler gibi şapkamı alıp gitmem” şeklindeki sözünüz, belki fanatik veya şimdilik partilinizmiş gibi görüntü veren partilileri memnun edebilir. Ama, geniş halk kitleleri, bu sözlerinizi hoş karşılamaz. Türk siyasî tarihini iyi bilenler, bu sözünüzü, gayet yersiz bulurlar ve bir “gölge avı” olarak değerlendirirler. Ayrıca; askerlerin darbe yapmayacaklarını, darbe heveslisi olmadıklarını, bilmenizin gerektiğine inanırlar.


Sayın BAŞBAKAN;


İştirak ettiğiniz toplantılarda, konuk olduğunuz televizyonlarda, Meclis Gurubunuzda ve televizyonlarda yayınlana “Ulusa Sesleniş” programlarında yaptığınız konuşmalarınız, sanki seçim ortamındaymışız gibi bir hava estirmektedir. Haliyle bu konuşmalarınız, vatandaşlar arasında gerginlik yaratmaktadır ve kutuplaşmalara sebep olmaktadır.
Birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz bir zamanda gerginlik yaratılması, zaten sıkıntıda olan ve çaresizlik içinde bunalan geniş halk kitlelerinin şevk ve heyecanlarının kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Şevk, heyecan ve güvenini kaybeden kitlelerin hamle yapması ve geleceğe umutla bakması mümkün olamayacağına göre; halka ivme kazandırmak, halkın şevkini arttırmak, gönülleri birleştirmek, size düşen en önemli görevdir. Bunu da, geniş halk kitlelerinin dertlerine eğilmek ve çareler aramak suretiyle yapabilirsiniz. Zîra; çizdiğiniz parlak tablolar, halkın gerçekleriyle uyumlu değildir. Gazetelerdeki İcra ilânları, halkın çektiği sıkıntıların miyarıdır. Borç içinde bunalan, geçim sıkıntısı ve fukaralıkla boğuşan, işsiz kalan veya iş bulamayan geniş halk kitlelerinin nezdinde, kongre merkezlerinin, ihtişamlı gökdelenlerin, küçük esnafı bitiren alışveriş merkezlerinin bir önemi yoktur. Geniş halk kitleleri, millî ekonomimizin tasfiye edildiğini görmektedir ve gelecekte, bir müstemleke halkı haline düşmeyi istememektedir.
Unutulmamalıdır:
Saf, samimi ve gayretli insanları, dinin ruhiyatından bihaber, metninde de, anlamadan yürüyen şaşkın, taşkın sofular DİNDEN; haris, hasis, vurguncu, maddeden başka bir şey tanımayanlar da HAYATTAN nefret ettirirler. Zengin tarihimiz, bunun örnekleriyle doludur.
Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: