Sayın Bülent KORUCU
Zaman Gazetesi Yazarı
İstanbul 10 Kasım 2009
Sayın KORUCU;
10 Kasım 2009 tarihli ve “İtirafçı Subay Hıfzı Çubuklu” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Halk arasında çok kullanılan bir deyim vardır: “Bu iş, artık kabak tadı verdi” derler. İşte, bu deyime uygun düşecek şekilde grup medya mensupları olarak aylardan beri, dillerinize doladığınız şekilde yine, askerleri hedef alan bu yazınızı okuyunca güldüm. Bir taraftan da üzüldüm. Zîra; henüz daha mahiyeti tam anlamıyla bilinmeyen ve yargı safhası başlatılmış konularda kesin kanaat belirten ve hatta belirli bir kitleyi şartlandırmaya yönelik yazılarınızın; ahlâka, vicdana, dine, imana ve hukuka uygun düşen bir yanı yoktur.
Dindarlığı ön plânda tutan ve referans kabul eden; kimler tarafından yönetildiği ve gerçek hedeflerinin ne olduğu kamuoyunca iyi bilinmeyen bir cemaate mensup olmanız sebebiyle; bir merkezden emir almışçasına bu tür yazılar yazarken; asûde kalıp, kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz-sözsüz, bizsiz-sissiz konuşan; “sus!” dendiği zaman da susmayan ve adına VİCDAN denilen MÂNEVÎ varlığınıza danışarak, kendinizi muhasebeye çekiyor musunuz?
Bugünkü yazınızın bir bölümünde;
“Islak imzalı komplo belgesini göndermekle kalmadı, ihbar mektubu ile Karargâh'ta neler yaşandığını haber verdi. İkinci mektubu en az birinci kadar etkili ve önemliydi. Genelkurmay adına açıklama yapan Adli Müşavir Hıfzı Çubuklu vaziyeti kurtarayım derken bir çuval inciri berbat etti. Klasik tabirle, şecaat arz ederken sirkatini söylemiş oldu. Mektupta yazılanları doğrulayarak Meçhul Subay'ın güvenilirliğine yapacağı katkıyı hesaplayamadı. İrtica ile mücadele adı altında internette yapılanları savunurken, bunu Başbakanlık'ın emri ile hayata geçirdiklerini söylemesi gafın büyüğü idi. Söz konusu gafı temizlemekte epey zorlanacaklar gibi. Başbakanlık'ın yani AK Parti hükümetinin kendine karşı kara propaganda yapan sitelerin kurulması için talimat vermiş olmasının tuhaflığı ortada” ifadelerini kullanmışsınız. Bu ifadeleri kullanırken de;
“Meçhul Subay imzasıyla kamuoyunu bilgilendiren asker, Genelkurmay Başkanlığı'nı gerçekten zor durumda bıraktı.” sözleriyle, gölge avına çıkmış bir avcı gibi yorumda da bulunmuşsunuz.
Merak edilir:
Henüz daha mahiyeti belli olmayan bir olayı veya varsayımı, Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getiren bu meçhul kişinin subay olduğunu, nereden biliyorsunuz? Gaipten haber mi aldınız? Veya bir senaryonun parçası mısınız?
Türk Silâhlı Kuvvetleri, devletin çok önemli bir kurumudur. Türkiye, bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle daima, iç ve dış tehlikelere maruzdur. Başta ABD olmak üzere bütün Batı ülkelerinin Türkiye üzerinde emelleri, hedefleri ve projeleri vardır. Herhalde; ABD’nin “Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni” görmezden gelemezsiniz. Zîra; Türkiye, başta Kürt ve Ermeni sorunları olmak üzere karmaşık ve zor sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye’nin her tarafı, resmen bilinen ve resmen bilinmeyen yabancı istihbarat elemanları ile doludur. Bu kişiler, sanki Türkiye bir müstemleke ülkesiymiş gibi her yere giderek, aldıkları emirler doğrultusunda görev yapmaktadırlar.
Bu durum karşısında Genelkurmay’ın, Türkiye’nin maruz kalabileceği iç ve dış tehlike ve tehditlere karşı çalışmalar yapmasının, enternet sitelerini takip etmesinin sakıncası olabilir mi? Siz, enternet sitelerini dolaşarak, ilginizi çeken olaylar hakkında icabında notlar almıyor musunuz? Sizin yaptığınızı Genelkurmay, niçin yapamasın ki? Bunun tehlikesi nerededir?
Siz; mahiyeti henüz daha iyi bilinmeyen konularda haddinizi aşarak, dedikoduyu andıracak biçimde kamuoyu oluşturmaya çalışacağınıza; kendinizi sorgulasanız ve yaptığınız yayınlarla halkı zıtlaştıracak derecede kutuplara ayırdığınızı düşünseniz, daha isabetli bir iş yapmış olmaz mısınız? Sabır göstererek, yargıya intikal etmiş konuların neticesini bekleseniz, ne kaybedersiniz? “Çamur at, izi kalır” anlayış ve kabullenişiyle Genelkurmay’ı hedef seçmenizin Türkiye’ye ve Türk milletine ne faydası olur?
Cemaat olarak AKP İktidarını ve bilhassa Başbakan Erdoğan’ı, kayıtsız ve şartsız desteklediğinizi herkes bilmektedir. Bu aidiyetiniz size, devletin kurumlarına savaş açma hakkını vermez. Özellikle, basın olarak buna hiç hakkınız yoktur. Halkın efkârını karıştıran ve zıtlaşmalara sebep olan peşin hükümleriniz, yargılama sonunda yanlış çıkarsa; bundan en büyük zararı AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın göreceğini düşünemeyecek kadar basiretsiz misiniz?
Sayın KORUCU;
Türkiye’nin tam anlamıyla HÜR ve DEMOKRAT bir ülke haline gelmesi, herkesin arzusu ve hedefidir. Bunun şartları da bellidir ve bilinmektedir. Bilinen bu şartlar yerine getirilmediği takdirde; “Millî irade” söylemiyle birçok ülkenin, demokrasi adı altında, “otokrasi” idarelerine düştüğü tarihte çok görülmüştür. Otokrasi idarelerinin kurulması, adâletin, herkes için eşit bir şekilde tecellî etmemesi sebebiyledir. Şayet; hürriyetler, adâletle sınırlandırılmazsa; demokrasi adı altında, acı esaretler kurulur. Bu gerçeğe istinaden Hz. Peygamberimiz;
“Adâlet güzeldir; fakat, emîrlerde olursa daha güzel olur. Adâleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır. Bir saat adâletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten hayırlıdır.” diye buyurmuşlardır.
Unutulmamalıdır:
Tasdiki olmayana MÜNAFIK, ta’zimi olmayana MÜRAÎ, hürmeti olmayana ZARARDADIR, ADÂLETİ olmayana ZALİM denir.
Şimdi siz; bilerek veya bilmeyerek; emir alarak veya inanarak, kendinizi hâkim veya savcı yerine koyarsanız, demokrasiden bahsetmeye hakkınız olabilir mi?
Bu gerçekler tahtında kendinizi sorgularsanız; hem kendinize, hem ülkeye ve hem de millete iyilik etmiş olursunuz.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
10 Kasım 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder