19 Kasım 2009 Perşembe

Gerçeklerin üstü örtülmemelidir.


Sayın Hasan Celal Güzel
Radikal Gazetesi Yazarı 1 Ağustos 2008


Sayın Güzel;


1 Ağustos 2008 tarihli ve "Demokrasiye doğru" başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Konuları irdelerken ve fikir beyan ederken; aklı, mantığı ve ilmi dışladığınız için hislerinize yenik düştüğünüzü söylersem, sakın alınmayınız. Zira; buna ait, kendi ifadenizle şekillendirdiğiniz kanıtım vardır. İşte kanıtım:

"Bugün, aydınlık bir gün...Zira Türkiye, demokrasiye ve ışıklı bir istikbale doğru yelken açıyor!" demektesiniz.

Bu ifadenizle, Türkiye'de demokrasi olmadığını mı anlatmak istiyorsunuz? Yoksa; AKP iktidarını eleştirenleri, antidemokrat mı ilân etmek istiyorsunuz?

Bu sebeple "Demokratik" veya "Antidemokratik" ifadelerinizle neyi kastettiğinizi açıklamanız gerekir. Size göre; sempati duyduğunuz siyasi partiler mi, demokratik oluyorlar? Veya antipati duyduğunuz siyasi partiler mi antidemokratik oluyorlar?

Laikliğe de açıklık getirmeniz şarttır. Size göre lâiklik nedir, anti lâiklik nedir? Ne yapılırsa lâikliğe karşı, odak oluşturulur? Bu konuyu örneklerle açıklamanız lazımdır. İpuçları vereyim:

Tarikatlar, cemaatler, dini vakıf ve dernekler veya dini referans alan oluşumlar, seçim zamanı mensuplarını, herhangi bir siyasi partiye yönlendirirlerse, yani, mensuplarının hür olması gereken iradelerine ipotek koyarlarsa; bu, lâiklik ihlâli manasına gelir mi, gelmez mi?


Herhangi bir siyasi parti, başörtüsü veya türbanı siyasi bir simge ve referans haline getirerek, insanlara farklı muamele yaparsa; bu, lâiklik ihlâli manasına gelir mi, gelmez mi?


Herhangi bir iktidar, taat ve ibadet ölçülerine göre hareket ederek, tayin ve atamalarını "Bizden olanlar" veya "Bizden olmayanlar" ölçüleri içersinde kadrolar oluşturursa; bu, lâiklik ihlâli manasına gelir mi, gelmez mi?

Meramımı anlatamamış olma ihtimaline karşı, tarihi bir örnek vermek istiyorum:

Hz. Ali, Mısır Valisi Malik İbni Eşteri'ye gönderdiği emirnamesinin bir bölümünde, "...Ve en ziyade nefret edeceğin, yanına sokmayıp uzaklaştıracağın kimseler; halkın kusurlarını, ayıplarını araştıranlardır. Bu ahlâkta olan kimseleri, yanından uzaklaştır. Zira, insanların öyle ayıpları olur ki; onların örtülmesi, herkesten ziyade valiye yakışır." ifadelerini kullanmıştır.

Hz. Ali, aynı emirnamesinin bir bölümünde de, çok önemli olan şu ifadeleri kullanmıştır:

"Ey Malik! Şu hususa çok dikkat et! Ve olanca kuvvetinle çalış! Zira bu DİN, fena adamların elinde esir oldu. Din perdesi altında, o nama, istenilen fenalıklar yapılıyor ve onunla, dünya nimetleri elde edilmeye uğraşılıyor. Tarih, edepsizlerin din perdesine bürünerek, din namına yaptıkları fenalıklarla doludur."

Merakım şudur: Zihninizde şekillendirdiğiniz lâiklik veya antilâiklik, Hz. Ali'nin ölçülerine uyuyor mu, uymuyor mu? Ve halkı aydınlatmak için ortaya koyacağınız laiklik, nasıl bir laiklik olacaktır? Ve kendi vicdanınıza dayanarak ve danışarak, şu sorumun düzgün bir cevabını veriniz:

AKP, türbanı ve İmam Hatip Liselerini, siyasi malzeme olarak kullanıyor mu, kullanmıyor mu?

Şimdi, dilinizden hiçbir zaman düşürmediğiniz DEMOKRASİ'YE gelelim:

Halkı sistemin dışına iten ve ikinci seçmen durumuna düşüren, siyasi parti liderlerini "Seçilmiş Diktatörler" konumuna getiren bu sistem, özene bezene örnek gösterdiğiniz Batı demokrasilerinin hangisinde vardır? Ve hangi Batı ülkesinde parlamento, iktidar partilerinin emrindedir?

Pekiyi, bu çarpık modelin sorumlusu kimdir? Askerler midir, siyasetçiler midir? Biraz açayım:


Ekim 1983 tarihinden itibaren (25 yıl) ülke, sivil ve seçilmiş iktidarlar tarafından idare edilmektedir. 1982 Anayasası'nın kabulünden sonra askerler, halkı sistemin içine alan ve siyasi parti liderlerini diktatör konumuna düşürmeyecek ve mükemmel şekilde düzenlenen Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu hazırladılar ve ülke idaresinden çekildiler. Aday tespiti hariç, 1983 seçimleri, bu kanunlara göre yapıldı ve Turgut Özal iktidara geldi. Sonraki gelişmelere bir bakalım:


1987 baskın seçimine gidilirken Özal, bu kanunları değiştirerek ve akıl almaz antidemokratik usuller getirerek, parti liderlerini diktatör konumuna getirdi ve halka da, sadece figüranlık rolünü vermiştir. O günden beri de bu model yürürlüktedir ve bu modelin antidemokrat bir model olduğu, tartışmaya dahi açılmamıştır. Yani; keyfi idareler dönemi, rejimi tıkadı ve halkı bunalttı. 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelen AKP, anti demokrat olan bu modeli değiştirmeyi aklına bile getirmemiştir. Temmuz 2007'den sonra da düşünmemiştir.


Sayın Güzel;


Bu çarpık ve göstermelik model hüküm sürdüğü sürece; Türkiye'nin, demokrasiye ve ışıklı bir istikbale doğru yelken açması mümkün olabilir mi?

Elbette ki; bu model yürürlükte olduğu sürece, rejim tartışmaları gündemden düşmeyecektir. Zira; bu çarpık modelden yararlananlar, modeli destekleyecekler; yararlanamayanlar ve ezilenler, eleştireceklerdir. Destekleyenler mi haklıdır, eleştirenler mi haklıdır? Hiç şüphesiz; kim baskın çıkarsa, o haklı görünecektir. Hukuk, hakkaniyet ve adaletten ziyade, güçlünün sesi üstün gelecektir?

Soruyorum: Siz, nasıl bir demokratsınız?


Saygılarımla.


Ecz.Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: