16 Kasım 2009 Pazartesi

Herkese görev düşer.

Sayın Mehmet Y. Yılmaz
Hürriyet Gazetesi Yazarı
14 Şubat 2008


Sayın Yılmaz;


13 Şubat 2008 tarihli ve "Aktif Muhalefetin Zamanıdır" başlığını taşıyan yazınızı okudum. Merak ediyorum:

Bu muhalefeti, kim veya kimler yapacak ve nasıl yapacaktır?

Konuya, 1957 yılındaki bir olayla hatıramla başlamak istiyorum:

Bir ikindi vakti ezan okunurken namaz kılmak için Şişli Camisi’ne girdim.



Caminin avlusu çok kalabalıktı. Bir bölümünde her hallerinden nüfuzlu ve varlıklı oldukları anlaşılan insanlar vardı. Aralarındaki günün şöhretli ve sempatik İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay'ı fark ettim. Hepsi, bir cenaze merasimi için gelmişlerdi. Cenaze Namazı kılınacağı zaman imam, adeta onları işaret ederek, "Siz de gelin!" manasına gelecek şekilde elini salladı. Hakikaten onlar da saf tutup, cenaze namazına iştirak ettiler. Namaz kılındıktan sonra imam, çok uzun ve etkili bir konuşma yaptı. Konuşmasının bir bölümünde şu sözleri söyledi:


"Bugün müslümanlığın sadece resmiyeti kalmıştır. Özü, unutulmuştur. Toplumu yücelten ve insanları birbirine bağlayan sosyal emirleri, yok farz edilmiştir. Örnek, cenaze namazıdır. Getirir ölüsünü camiye, musalla taşına koyar. Kendisi, elinde şapkası, duvarın dibine çekilir ve beklemeye başlar. Neyi bekler? Camiden çıkacak Müslümanların fukarasını; gelsinler de, cenaze namazını kılsınlar diye!...Azizim, inanmadınsa, niye getirirsin? İnandınsa; sen, niye kılmazsın?"


Şimdi, gelelim günümüze: demokrasi, insan zekâsının bugüne kadar bulabildiği en iyi idare tarzıdır. Ama; bunun şartı, istisnasız herkesin demokrasiyi benimsemesi ve üzerine düşen görevleri, eksiksiz bir şekilde yerine getirmesidir. Her kurum ve kuruluş ve de her fert, gerçek bir demokrasinin yaşatılması için HAK ve VAZİFE hususunda üzerine düşeni yapmak zorundadır. Bu yapılmadığı takdirde, demokrasi adı altında ACI BİR ESARETE mahkûmiyet, kesindir. Ülkemizdeki duruma bir bakalım: 12 Eylül 1980'den beri ülkemizde hüküm süren demokrasi, göstermelik ve halkı, sistemin dışına iten AZICIK DEMOKRASİDİR. Ki; bunun sınırı da, emperyalizm tarafından çizilmiştir. Bu göstermelik model, siyasi parti liderlerini DİKTATÖR, milletvekillerini de EMİRERİ konumuna getirmiştir. Gerçekleri ifade etmekten, kimse çekinmemelidir. Bu gerçek, kişisel görüş ve kabullenişim değildir. İşte, örnek: 80'li yılların ortalarında Güneri Civaoğlu, milletvekillerinin konumunu tarif ederken defalarca "KOL KALDIRMA MAKİNESİNİN AĞIRİŞÇİLERİ" ifadesini kullanmıştır ve kimse, sesini çıkarmamıştır. Gazeteler yazdı: 2002 yılında Meclis kulisinde bir MHP milletvekili, durumlarını açıklarken "İşte, 5 dudak arasına hapsedilmiş 550 tutsak" ifadesini kullanmıştır ve yine, hiç kimseden tepki gelmemiştir. Etrafımı yokluyorum ve çeşitli kişilere soruyorum: "Ne yapılması lâzımdır?” Aldığım cevap, hemen, hemen aynıdır: "Ne yapabiliriz ki? Böyle gelmiş, böyle gider!". Araştırmayı derinleştiriyorum ve varlıklı kesime soruyorum: "Ülkeyi mi çok seviyorsunuz, parayı mı çok seviyorsunuz?". Aldığım cevaplar, şaşırtıcıdır: "Biz, işimize bakarız; ülkeyi idare edenlerin işlerine karışmayız!". Yani; kimse, oyunun takipçisi değil!..4 veya 5 senede bir sandık başına giderek, liderlerin tanzim ettikleri listelere oy vermeyi, yeterli buluyor. Geniş halk kitleleri de, müslümanların fukarasından oluştuğuna göre; Şişli Cami’sindeki imamın sözleri, haklılık kazanmıyor mu?


Sayın Yılmaz;


Gerçek demokrasinin şartları bellidir: Hür ve serbest Seçim. Hür Parlamento. Bağımsız Yargı. Hür Üniversite. Hür, Serbest ve Bağımsız Basın. Bu çerçevede düşünecek olursak; “Acaba biz, neredeyiz?" diye sorarsak, nasıl bir cevap alırız? Basın şartına bakalım: Bugün ülkemizde, gerçek demokrasinin vazgeçilmez şartı ve teminatı olan HÜR bir MEDYAMIZ var mıdır? İktidarların veya etkili çevrelerin baskısını bir tarafa bırakıyorum; medyamız, acaba, kendi içinde HÜR ve SERBEST midir? Medya patronlarının baskısı yok mudur? Medya patronlarının üzerinde, iktidar baskısı yok mudur? Medyanın faaliyetleri, ne kadar bir vatani gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanmaktadır? 6 yıldan beri medyamız, iktidarı bir tarafa bırakarak, devamlı surette muhalefeti eleştirmiyor mu? Büyük medyanın ve yandaş medyanın paylaşım kavgası ve reklâm pastasından pay kapma yarışı içinde olduğu ve küçük medyanın tehdit altında bulunduğu gerçek değil midir? Varlıklı kesimin hedefi ve değer verdiği, sadece ve sadece PARANIN ÜSTÜNDEKİ YAZI değil midir? Bu şartlar altında Aktif muhalefeti, hocanın dediği gibi, fukaralar mı yapacaktır? Lütfen, elinizden geldiğince, herkesi göreve davet ve teşvik ediniz!


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: