23 Kasım 2009 Pazartesi

Gerçekler ne zaman konuşulacaktır?

Sayın Murat YETKİN
Radikal Gazetesi Yazarı
İstanbul 23 Kasım 2009


Sayın YETKİN;

23 Kasım 2009 tarihli ve “Erdoğan’ın Meclis’teki sorusu Diyarbakır’da yankı bulmuş” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınızın, “Bu noktada iki soru” bölümümdeki şu ifadeleriniz düşündürücüdür:

“1- Şimdiye dek atılan adımların bir etkisi oldu mu? Örneğin, TRT Şeş izleniyor mu? Balıkçıbaşı esnafı hep bir ağızdan cevaplıyor: Programları, şarkı türküyü TRT Şeş’ten izliyorlar, ama haberler hâlâ Roj TV’den. Neden? Bir kişi sessizce cevaplıyor: Çatışma olmuşsa kimin öldüğünü bir saat içinde veriyor. Yorum yapılabilir, ama gerek yok.


2- Bu açılım süreci devam ederse, AK Parti bölgeden oy alabilir mi? Bu soruya net yanıt yok. Ancak bu açılım sürdürülmezse o da Fırat’ın doğusundan fazla oy alamayacak. MHP zaten yok gibi, son tartışmaların ardından CHP’nin de bir kendini affettirme açılımı gerekecek bölgeden oy almak için. Yani, AK Parti’nin bölgeden oy almayı sürdürmesi, bölgenin tek partiye, DTP’ye bırakılmaması için açılımın sürdürülmesi gerekli görünüyor.”

Merak edilir:

Adına ne denirse densin; çok konuşulan ama, henüz daha ne olduğu hiç kimse tarafından bilinmeyen açılımın, başkaları tarafından pompalanan Kürt sorunu ile ilgili olduğu, artık iyice belli olmuştur. Nasıl bir çözüm getirilmek istendiğini de, Başbakan Erdoğan’dan başkası bilmemektedir. Açık ifade edilmese de; ABD’nin istekleri doğrultusunda, Barzanî ile birlikte bir çözüm arandığı belli olmuştur. Bu sebeple de Barzani, yüksek perdeden konuşmaktadır. Bugün yaptığı açıklamada Barzani, Kuzey Irak’ta kendi ordusunu kuracağını ilân etmiştir. Kürtçe televizyon yayınları, anadil meselesi, kültürel haklar v.s. ise, halkı uyutmak için öne sürülen tuzaklardır.

Aslında bu açılımlarla AKP’ye de tuzak kurulmuştur. Açılım süreci devam ederse AKP bölgeden oy alırmış; devam etmezse AKP de Fırat’ın doğusundan oy alamazmış. AKP, bölgeyi DTP’ye bırakmaması için açılımları sürdürmeliymiş!..Oluşturulan bu kanaat, aslında, MHP ve CHP’nin, bölgeden niçin oy alamadığının ispatıdır. Yarın aynı durum, AKP’nin de başına gelecektir. Böyle olacağını söylemek için müneccim olmaya da gerek yoktur. Bunun işareti, kısa süre evvel, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin sözcüleri tarafından açıklanmıştı. İşte o açıklamalar:


“28 Temmuz 2008 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Kemalizm'i AKP sarstı, iyi geçinin" başlığı ile sunulan haber yazının içeriği şöyledir:


"Kürt lider Talabani, DTP'nin, AKP konusundaki tavrını eleştirdi.


Celal Talabani'nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) Ankara temsilcisi Bahroz Galali, DTP'nin, AKP konusundaki tavrını eleştirdi. Galali, "Şimdiye kadar Türkiye'deki Kemalist ilkeleri kim sarstı? Kuşkusuz ki, AKP ve Türkiye'de Kemalizm, hep Kürtlere karşı oldu" iddiasında bulundu.


Bahroz Galali, KYB sitesince yayınlanan makalesinde, DTP'nin ikinci kurultayın bu günlerde yapılmasının özellikle önemli olduğunu belirterek, "Demokrasi ve barış destekçisi" Türk'ün genel başkan olarak seçilmesini, "CESUR" bir adım olarak nitelendirdi. DTP'nin, Türkiye'deki demokratik mücadele ile baş edebilmesi amacıyla "Barşçıl, ılımlı ve esnek bir politika"yı benimsemesi gerektiğini de savunan Galali, makalesinde, gelecek yıl Türkiye'de yapılacak yerel seçimler konusunda da, DTP'yi uyardı.


Galali, DTP'nin "Gül Demeti" politikasını izlememesi halinde "Önümüzdeki seçimlerde DTP'nin elindeki belediyeleri kaybedeceği ve AKP'nin galip geleceği konusunda kuşku yok" diye yazdı.


DTP'nin, AKP ile derin görüş ayrılığı içinde olduğunu, sık, sık hissettiklerini belirten Galali, PKK'ya hiç değinmediği makalesinde şöyle devam etti:


"Şimdiye kadar Türkiye'deki Kemalist ilkeleri kim sarstı? Kuşkusuz ki AKP ve Türkiye'de Kemalizm hep, Kürtlere karşı oldu. Meseleyi şöyle ifade edelim: Kürtler için hangisi daha iyi? Türkiye'de, Kemalizm'in güçlü olması mı, zayıf olması mıdır? Bu soru, AKP'yi rakip görenler tarafından cevaplandırılsın. Bence bu, çok büyük bir siyasi hata. AKP, Kürt sorunu konusunda, önceki iktidar partilerinden çok daha iyi."


Bu açıklamalar göstermektedir ki; bölgede, PKK’nın baskısı devam etmektedir. Zaten DTP’nin istekleri de, bunun böyle olduğunu göstermektedir. Yani; Türkiye, çok zor bir sürece girmiştir. Bu da, PKK’nın, dolayısı ile ABD’nin hedeflerine ulaştığını göstermektedir. Başta siz olmak üzere medya bülbülleri de, gerçekleri örtmek ve devleti sorumlu tutmak için, akla, mantığa ve ilme aykırı yayın ve yorumlarıyla olağanüstü gayret göstermektedirler. Sanki PKK, Kürtleri katletmemiş, köyleri yakmamış, halkın üstüne baskı kurmamış, sayısız cinayetler işlememiş gibi, olayların sorumlusu olarak devleti ve askerleri göstermektesiniz. Tek yapmadığınız veya henüz daha zamanı gelmediği için yapamadığınız şey: Açılımın gerçek hedefi ve nasıl yapılacağıdır.

DTP, Barzani’den ve Talabani’den, daha doğrusu Amerika’dan aldığı destekle isteklerini açık bir şekilde belirtmektedir. Bu isteklerini gerçekleştirmek için de, en fazla tepki göreceği batı bölgelerimizde miting gezilerine çıkmaktadır ve gerginlik yaratacak ne kadar provokatif hareket varsa hepsini yapmaktadır. Belli ki DTP, gerginliği had safhaya çıkartarak, bir Türk-Kürt çatışmasının başlamasını istemektedir. Bugün DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, kimin tertip ettiği bilinmeyen veya belki de DTP'nin bizzat tertip ettirdiği İzmir'deki olayı bahane ederek, “Eğer bu olaylar, devam ederse, biz de mukabelede bulunuruz.” ifadesini kullanmış ve adeta, herkese meydan okumuştur. Belli ki; DTP, uluslar arası kamuoyunun dikkatlerini çekecek tertiplerin ve gayretlerin içindedir.


Sayın YETKİN;


Siz, bu gerçekleri bilmeyecek derecede bilgisiz, basiretsiz ve gafil olamazsınız. Kanaatime göre siz, bizlerin ve kamuoyunun bilmediği veya hiçbir zaman öğrenemeyeceği çok daha fazla şeyleri bilmektesiniz. ABD’nin istihbarat birimleri tarafından bilgilendirildiğinize de inanmaktayım. Zira; ABD, kendi hedefleri doğrultusunda, ülkelerin kamuoylarını oluşturmak için toplum mühendisliğini kullanmasını gayet iyi başaran bir ülkedir. ABD, akşamdan aldığı ilhamlara göre ülkesini idare eden ve dünyayı şekillendiren bir ülke değildir. Uzun vadeli (50 yıllık, 100 yıllık) programlarını ve hedeflerini de oluşturur ve iktidarlar değişse dahî, oluşturduğu bu program ve hedeflerinden asla vazgeçmez. Bu gerçek tahtında merakım şudur:

Siz de mi tuzağa düştünüz? Yoksa siz, “acaba acır mı?” diye, başınızı taşa çarpacak kadar gafil misiniz?

Beni aydınlatırsanız, gerçekten çok memnun olurum?


Saygılarımla.

 
Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: