Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 3 Kasım 2009
Sayın BAŞBAKAN;
Partinizin düzenlediği “Meclis Grup Toplantısında” yaptığınız konuşmanızı, dikkatle ve düşünerek izledim. Hitabet kabiliyetiniz ne kadar mükemmel olursa olsun; konuşmalarınız, içerik itibariyle, her zaman temas ettiğiniz konuları kapsadığı için hedef gösterici, ümit verici ve ufuk çizici nitelikte değildir ve tamamen siyasî amaçlıdır.
“Türkiye’nin ufku açılmıştır. Türkiye, tarihinde görülmemiş bir şekilde itibar kazanmıştır.” sözleriyle başladığınız konuşmanızda;
''Tam 7 yıl önce bugün, 3 Kasım 2002'de Türkiye tercihini yaptı ve AK Parti'yi tek başına iktidara taşıdı. 3 Kasım 2002 seçimleri, Türkiye için aziz milletimiz için yeni bir dönemin başlangıcı, bir dönüm noktası, demokratik tarihimizde adeta bir milat olmuştur. AK Parti'yi tek başına iktidara getirirken, koalisyon dönemlerine, istikrarsızlığa, güvensizliğe, öngörüsüzlüğe, belirsizliğe milletimiz son vermiş, güçlü, genç, dinamik, heyecanlı, coşkulu bir kadroyu iş başına getirmiş, 'Yeter söz de karar da milletindir' demiştir.” ifadelerini kullandınız.
Evet; 3 Kasım 2002 seçimleri sizi iktidar yapmış ve ülkenin idaresinde söz sahibi olmanızı sağlamıştır. Bu seçim başarınız size, “Yeter; söz de, karar da milletindir.” sözleriyle, Türkiye’nin geçmişini reddetme ve kötüleme hakkını vermez. Zira; sizden evvel oluşan iktidarlar da, milletin kararıyla iktidar olmuşlardır. Türkiye’nin ufku, sizden önce de açıktı ve Türkiye, sizden önce de itibarlı bir ülkeydi.
Her ne kadar, siyasî söylemlerle iktidarınız döneminizi övmüş olsanız da; 7 yıllık zaman zarfında ülkeyi, iyi idare edemediğiniz de bir gerçektir. Bu gerçeği de, rakamlara sığınarak örtmeye muktedir olamazsınız. Çünkü rakamlar, her zaman ve herkesi yanıltmıştır. Bir konuda rakam, oran açıklarken; diğer taraftan, bu rakamları hükümsüz bırakan gerçekler de vardır. Örnekler:
1- 2002 sonunda millî gelirimiz, yüzde 60 oranındaki devalüasyona rağmen 350 milyar dolardı. Bugün millî gelirin, 740 milyar dolara çıkmış gözükmesi, dolara endeksli hesaplanması sebebiyle yanıltıcıdır. Zira; bugün dolar kuru, 2002 Mayıs ayının kuruna eşittir. Bu 7 yıllık zaman zarfında dolar kuru 3 liraya çıkmış olsaydı; millî gelir de 370 milyar dolar olacaktı. Önemli olan; sabit fiyatlarla millî gelirin artmasıdır. Zaten TÜİK’in, sabit fiyatlarla ilan ettiği 7 yıllık millî gelir artışı, yüzde 33’tür.
2- Enflasyon, belirttiğiniz gibi gerilemiştir. Devletin rakamları bunu ifade edebilir: ama, bu rakamlar, halkın enflasyonunu ifade ettiği manasına gelmez. Ayrıca; enflasyonda yaşanan bu süreç, bir deflasyonun varlığına da işaret edebilir. Zira; enflasyonlarda fiyat yükselişleri sürekli olabilir. Deflasyonlarda ise fiyatlar, beklendiği gibi ve daima ucuzlamaktadır. Deflasyonlarda fiyatların ucuzluk eğilimine mukavemeti, işsizliğin büyümesine zemin hazırlar. Para ve kredi darlığı, Tüketim ve devlet harcamalarının temposunda yavaşlama, yatırımlardaki azalma veya yılda yıla kaydettiği arış oranının düşmesi gibi sebepler, deflasyona sebep olabilir. Bu sebepten dolayı; tarih, enflasyondan sorulu tutulan ve hesap vermeye davet edilen hiçbir devlet adamı kaydetmemiştir. Fakat, deflasyondan sorumlu tutulan çok devlet adamı olmuştur.
3- İç ve dış borçlardaki artış, düşündürücü ve ürkütücüdür. 2002 yılı sonunda toplam borç stoku, 222 milyar dolardı. Eylül 2009 sonu itibariyle borç stoku, 465 milyar dolara yükselmiştir. 7 yıllık iktidarınız döneminde borçlardaki artış, 243 milyar dolardır. Borçlardaki artış, bundan sonra da devam edecektir. Bütçe açıkları, carî açıklar, yabancıların kâr transferleri, borçların artmasındaki en büyük etkendir. 2009 yılı bütçesi 60 milyar lira açıkla kapanacaktır. 2010 yılı bütçesinde 50 milyar lira açık öngörülmüştür. Bunun anlamı, yeniden 110 milyar lira borç demektir. Yabancıların sıcak paradaki kâr transferleri, 7 yıl zarfında 35 milyar dolara ulaşmıştır. Kâr transferleri, dış borçları arttıracaktır.
4- 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinde; bütçe giderleri 286,9 milyar, bütçe gelirleri 236,8 milyar, bütçe açığı 50,1 milyar lira olarak öngörülmüştür. 58,8 milyar lira da faiz ödenecektir. Faiz giderleri neredeyse, 60,3 milyar lira olan personel giderlerine eşittir. Yatırımlara ayrılan pay ise, yok denecek kadar azdır. Böyle bir bütçe ile başarılı olma şansı yoktur.
Sayın BAŞBAKAN;
Bu sebepten dolayı;
“Aziz milletimiz, 3 Kasım seçimleriyle çözüm üretemeyen siyaset tarzına son vermiştir. Çağın gerisinde, dünya gerçeklerinin gerisinde, Türkiye gerçeklerinin gerisinde kalan siyasetçi profilini reddetmiş, tedavülden kaldırmış, Meclisin dışında bırakmıştır. Türkiye'nin potansiyelini fark edemeyen, milletin arzu ve taleplerini göremeyen, dünyadaki değişimi izleyemeyen, yaşı geçmiş, heyecanı kaybolmuş, ufku daralmış siyaset anlayışının üzeri, 7 yıl önce 3 Kasım seçimlerinde milletimiz tarafından çizilmiştir.”
Sözlerini söyleyerek, geçmişi kötülemeye ve reddetmeye hakkınız olamaz. Zira; sizden evvel ülkeyi idare edenler, iktidarınıza reddi mümkün olmayacak derecede ve büyüklükte önemli varlıklar devretmişlerdir. Bu varlıkları da, satarak değil, üreterek meydana getirmişlerdir. Dış siyaset ve ekonomide, “Bizden evvelki iktidarlar hep lâf ürettiler, hiçbir şey yapmadılar.” sözlerinizle, gönülleri kırmış ve insanlarımızı üzmüş olursunuz.
7 yıllık iktidarınız döneminde yaptıklarınızla (duble yollar, konut inşaatları, bazı altyapı tesisleri) övünmek, elbette ki hakkınızdır ve siyasetin tabiatında vardır. Ancak; bunlarla övünürken ve geçmişi kötülerken, size devredilen varlıkları (Ki, bu varlıklar, ekonominin can damarları olan ve bir daha yerine konulamayacak önemli değerlerdir.) satarak 50 milyar dolar gelir elde ettiğinizi de unutmamalısınız. Zira; kazanarak değil de, satarak bir şeyler yaptığınızı herkes bilmektedir. Şu kadarını söyleyebilirim: Köprülerin ve otoyolların gelirleriyle her yıl, 1000 kilometre lüks yol yapmak mümkündür.
Bir vatandaş olarak, bu gerçekleri dile getirmek zorundayım. Aksi halde vatandaşlık görevimi yapmamış olurum. İktidar olmak, devamlı değildir. İktidarlar, el değiştirebilir. Devamlı olarak iktidarda kalmak mümkün değildir. Ama; devlette devamlılık esastır. Her iktidarın görevi, teslim aldığı varlıklara varlık katmak ve milletin refahı için çalışmaktır. Halkın iktidarlara minnet duyması da düşünülemez. Zira; halkın ihtiyaçları, sınırlı değildir. Değişen zamana ve şartlara göre ihtiyaçları artar ve millet, devamlı olarak daha ileriye gitmek, refahına refah katmak ister. Zarurî ihtiyaçlarının zamanında karşılanmaması sebebiyle de, demokrasinin gereği olarak, yeni arayışlara girer. İşte; sizi de, halkın bu arayışları iktidara getirmiştir. Bir afet olan Marmara depreminin meydana getirdiği ekonomik sıkıntılar, arkasından gelen ekonomik kriz, halkı bunaltmış ve iktidar olmanızı sağlamıştır.
Bugün, halkın sıkıntısı had safhadadır ve halk, borç batağına saplanmıştır. 2002 yılı sonunda halkın bankalara olan (tüketici, ihtiyaç kredileri ve kredi kartları) 6,4 milyar lira olan borcu, artarak büyümüş ve bugün 150 milyar liraya ulaşmıştır. Hayat pahalılığı ve işsizlik, halkı bunaltmıştır. Partiniz, inişe geçmiştir ve önümüzdeki seçimlerde, iktidarı kaybetme ihtimali çok daha yüksektir. Bu sebeple; “Her makamın bir sözü ve her sözün bir makamı vardır” gerçeğine uygun olarak, gönülleri birleştirici konuşmalar yapmanızda ve eleştirilere katlanmanızda fayda vardır. Vatandaşların sorunlara sahip çıkması, kimseyi rahatsız etmemelidir. Mehmet Akif, ne güzel söylemiş:
“Sahipsiz olan bir memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.”
Geçmişle bağını kesmeyen ve geleceğe ümitle bakan bir vatandaş olarak, demokratik haklarımın icabı duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
3 Kasım 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder