4 Kasım 2009 Çarşamba

Gönülü Devşirme var mıdır?

Sayın Mehmet Ali BİRAND

CNN Türk Genel Müdürü ve

Posta Gazetesi Yazarı

İstanbul 4 Kasım 2009




Sayın BİRAND;

 4 Kasım 2009 tarihli ve “Kürtlerin İstanbul çıkarması” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınıza;


Hasan Cemâl ve Cengiz Çandar’ın hazırlayıp sundukları ve CNN Türk’te yayınlanan programı konu etmişsiniz. Programın konusu; Türkiye ile Irak Kürtleri arasındaki ilişkilerin, bundan böyle nasıl gelişeceği imiş.


İstanbul’da düzenlenen ve Atlantik Council ve American University tarafından organize edilen konferansa, büyük çoğunluğu Kuzey Irak’tan gelen Kürt yönetimi yetkilileriyle az sayıda Türk katılmış. Yazınızın, “Tecrübe konuştu” bölümünde;


“CNN TÜRK’ te Pazartesi gecesi son derece çarpıcı bir program vardı.

Hasan Cemal ile Cengiz Çandar’ın yaptıkları Tecrübe Konuşuyor’da son dönemin en çok konuşulan iki kişisi konuk oldu. Yasemin Çongar ve Ahmet Altan, şimdiye kadar hiç televizyona çıkmamışlardı. Son derece çarpıcı manşetleriyle Türk medyasına damgasını vuran TARAF’ın bu iki sorumlusu ile program yapımcılarının söyleşisi, toplumun bir bölümünden tepki, diğer bir bölümünden de alkış aldı. Bazıları yapılan konuşmalardan son derece rahatsız olmuşlardır. Bazıları ise tam aksine memnuniyetle izlemişlerdir. Önemli olan, artık farklı görüşleri de kızmadan, savcıları harekete geçirmeden ve daha da önemlisi, tehdit altında bırakmadan dinlemeye alışmaktır.

CNN TÜRK, Pazartesi geceki yayınıyla bu ülkenin demokrasisine katkıda bulundu. Ortaya atılan bütün görüşleri kabullenmek veya benimsemek zorunda değiliz. Yeter ki, uygar şekilde farklılıkları da dinleyebilelim.”



Sayın BİRAND;



Amerikalıların organize ettiği ve ağırlıklı olarak Kuzey Iraklı Kürtlerin katıldığı bu toplantının ve CNN TÜRK’te yapılan konuşmaların, ülkemizin demokrasisi ile ne ilgisi vardır?

 
Hasan Cemâl, Cengiz Çandar, Yasemin Congar ve Ahmet Altan, kamuoyu tarafından gayet iyi bilinmektedirler.


Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, geçmişte ülkeyi, 12 Mart 1971 sürecine götüren provokasyonların, tertiplerin ve kanunsuzlukların içinde yer almışlardır. Bu, bir itham de değildir; Hasan Cemâl’in, “Kimse kızmasın, kendimi yazdım” adlı kitabındaki itiraflarından bilinmektedir. Üstelik bu iki kişi, yaptıklarından dolayı hesaba çekilmemişler ve ceza almamışlardır. Yani, bir el tarafından himaye edilmişlerdir.


Yasemin Congar ile Ahmet Altan’ın üstlendikleri görevleri de bellidir: Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef seçerek tahrik etmek ve yıpratmaktır. Bunun için de, TARAF GAZETESİ’nde görev almışlardır.


Siz dahil, bu dört kişinin vatanî bir gerekçeye ve hizmet arzusuna dayandıklarına inanmak, vücudu olmayan bir şeyin varlığına inanmak kadar gülünç olur. Bu görüşüme itirazınız olacaksa; şu soruma, düzgün bir cevap vermek zorundasınız:


Kuzey Irak’ta Kürt Yönetimini oluşturanlar, Kuzey Irak’ta yaşayan Türklere, Araplara ve sair etnik gruplara baskı yaparlarken, öldürürlerken, mallarını, mülklerini ellerinden alarak göçe zorlarlarken; siz, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Yasemin Congar ve Ahmet Altan, acaba neredeydiniz?
 Bugüne kadar bu vahşetleri, bu insanlık dışı baskı ve muameleleri kınayan, yazılar yazıp, televizyon programlarında konu ettiniz mi?

 
Kuzey Irak’taki Kürt yöneticilerinin PKK’yı desteklerken, donatırken ve organize ederken, ortaya herhangi bir tavır koydunuz mu? Mahmur Kampının aslında bir PKK üssü olduğunu bildiğiniz halde; bu konuyu gündeme getirerek, kamuoyunu aydınlattınız mı?

 
CNN TÜRK’teki göreviniz size, Amerikalıların dayatması sonucunda verilmedi mi?



Sayın BİRAND;

 Eğri oturup, doğru konuşalım: Gerçekte var olmayan ve “Kürt sorunu” adı verilen belâyı başımıza, bölgede hedefleri, çıkarları ve hesapları olan ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL müştereken sarmışlardır. Avrupa Birliği Ülkeleri de bu işte, kemik yalayıcı figüranlar konumundadırlar.

 
Bu gerçeği çok iyi bildiğiniz halde; Türk kamuoyunu yanıltıcı, yanlış yönlendirici faaliyetlerinize, demokrasi çığırtkanlığı ile fütursuz bir şekilde devam etmektesiniz. Acaba, neden?


Bu günlerde araştırmacı Yazar Yılmaz Dikbaş’ın “Gönüllü Devşirmeler” adlı kitabını okuyorum. Yılmaz Dikbaş, kitabının bir bölümünde şu ifadeleri kullanmış:



“Kolay para kazanmak, medyada köşe başı kapmak, bir üniversite kürsüsüne çöreklenmek, devlet yönetiminde bakan, müsteşar, milletvekili gibi üst düzey makamlara konmak için; kendi vatanına ve ulusuna ihaneti göze alıp, Amerika’nın veya bir Avrupa devletinin kayıtsız şartsız uşaklığına gönüllü olarak soyunan; meslekî onurdan, ulusal onurdan ve hatta insanlık onurundan yoksun kişiye, GÖNÜLLÜ DEVŞİRME denir.”


Bu satırları okurken kafam karıştı. “Dikbaş, acaba, doğru mu söylüyor?” diye düşünmeye başladım. Tabii ki, araştırmalarıma devam edeceğim. İşin içyüzünü bilenleri arayıp bulacağım. Bu hususta; her şeyi çok bilen, dünyanın dört bucağını dolaşan, Türk vatandaşlığı ile yetinmeyip Belçika vatandaşlığına da geçen, 30 yıla yakın zamandır Kürt ve Ermeni meselelerini kamuoyuna mâl ederek canlı tutan, her kapıdan içeriye rahatlıkla girmesini başaran; kabiliyetli, akıllı, faal, yaptığı işi, gayet iyi bilerek yapan ve belirli kişiler nezdinde saygınlığını koruyan sizden de yardım isteyeceğim. Uygar bir şekilde doğruları arayacağım. Bunu da; “Kişi, cahili olduğu şeyin kuvvetli düşmanıdır.”gerçeğini dikkate alarak yapacağım.


Umarım ki; beni aydınlatmak, doğrulara yönlendirmek, gerçeklerle buluşturmak ve uygarlığa ulaştırmak için, bana yardımcı olusunuz. Zira; cahilliğimden veya az bildiğimden dolayı, gençliğimden beri aynı çizgide yürüdüm. Açık ifadeyle;

 
1968’de “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” diyen bir DEVRİMCİ,


1970’de Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi Merkez Komitesi ÜYESİ,


1980’de HUMEYNİCİ,


1991’de Turgut Özal’a DANIŞMAN


1992’de Pentagon’a giren ilk GAZETECİ olamadım. Dahası da var:

 
Graham Fuller, Abramowtz, Henry Barkey gibi üst düzey CIA yöneticileriyle özel dostluklar kuramadım.


1999’da önce ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan, sonra da CIA-Pentagon bağlantılı Wilson Vakfı’ndan burs alarak, başta Türk Ordusu olmak üzere, tüm ulusal güçlere hakaretler, tehditler yağdıran yazılar yazamadım.
Ocak 2000’de, “Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bil Clinton’un şefkatli ellerine emanettir.” diyemedim.



Gördüğünüz gibi eksiklerim çoktur. Bu eksikliklerimi, irşatlarınızla gidereceğime inanmaktayım. Lütfen, yardımlarınızı esirgemeyiniz.

 
Görüşebilmek dileklerimle saygılarımı sunarım.



Ecz. Hüsnü Akınc













Hiç yorum yok: