29 Kasım 2009 Pazar

Tertip ve hileler, herkesi aldatır.

Sayın Mehmet TEZKAN
Milliyet Gazetesi Yazarı
İstanbul 29 Kasım 2009


Sayın TEZKAN;


26 Kasım 2009 tarihli ve “Cunta, dehşet saçacaktı” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Henüz daha varlığının olup, olmadığı bilinmeyen ve Taraf Gazetesi tarafından ortaya atılan iddialara dayanarak böyle bir yazıyı yazmamalıydınız. Yazınıza bir bakalım:

Yazınızın bir bölümünde;

“Bayram günü bunları yazmak istemezdim.. Ama mecburum..Türkiye’de dehşet şeyler oluyor..Kafes adlı bir eylem planı bulunmuştu.. Taraf geçen hafta manşetten duyurdu..Planı Ergenekon’dan tutuklanan denizci bir yarbay hazırlamış..Öyle dehşet verici şeyler planlanmış ki.. Pılını pırtını topla ülkeyi terk et cinsinden..Veya o kadar da vakit kaybetme kap bavulu çek git der gibi..” ifadelerini kullanmışsınız. Arkasından da “Peki, doğru mu?” sorusunu sormuşsunuz? Muhatabı belli olmayan bu sorunun arkasından, “Bilmiyorum.. Ama, bu kadarı da olmaz dedirtiyor.” yorumunu yapmaya hakkınız olabilir mi?

İfadelerinize devam edelim. Yine, yazınızın bir bölümünde;

“Neler yok ki neler..Gayrimüslimlere yönelik saldırılar yapılacakmış, Adalara kalkan vapur iskelelerinde bomba patlatılacakmış.. İşadamı ve sanatçılar kaçırılacakmış..Daha da ötesi Koç Müzesi’nde bulunan denizaltı patlatılarak denizaltıyı gezen çocuklar öldürülecekmiş..” ifadelerinizle, “Yok artık demeyin. Plânda yazanlar bunlar.” sözleriyle, iddiaları doğru imiş gibi kabullenmişsiniz ve ardından da, “Peki doğru mu?” sorusunu sorarak, “Bilmiyorum.” cevabı ile kendinizle zıtlaşmışsınız. “Cekmiş, cakmış” gibi örtülü ifadelerle, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef alanlara, “Ne hakkınız var ve ne yapmak istiyorsunuz? sorusunu sormak aklınıza gelmedi mi? Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin, böylesine çirkin tertiplerin içine olabileceğini, nasıl düşünebiliyorsunuz?

Yazınıza devam edelim. Yine bir bölümünde;

“Deniz Kuvvetleri’ndeki ‘albaylar ağırlıklı cunta’ ortalığı karıştırmak, ülkeyi kaosa sürüklemek istiyor olabilir mi?Albaylar ağırlıklı diyorum, içlerinde iki amiralin de olduğu iddia ediliyor..Acayip bir şey..Yapılmak istenenler akıl ötesi..” ifadelerini kullanırken, açık bir tavır koyarak, iddiaları ortaya atanları, niçin kınamadınız?

Yazınızın devamında;

“Peki belge bir başka ‘tezgâh’ın ürünü olabilir mi? Bakın bunlar böyle işler yapacaklardı deyip kamuoyunda infial yaratarak ordunun içine daha rahat el atmanın tezgâhı mesela..” ifadelerine yer verirken, “Onu da bilmiyorum.” kesin hükmüyle, niçin tereddüt sergiliyorsunuz? Siz; Türkiye’nin ABD, İngiltere ve İsrail tarafından, kendi istek, çıkar ve hedefleri doğrultusunda şekillendirilmek istendiğini bilmeyecek kadar bilgisiz, duyarsız ve irfansız olabilir misiniz? Ülkemizde gelişen ve geleceğimizi tehdit altına alan olaylarda, CIA ve Mossad’ın parmağı olacağını hesaba katarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef alanlarla aynı çizgiyi, niçin paylaşıyorsunuz?

Yine yazınızın bir bölümünde;

“Bütün bu soru işaretleri arasında dün çok önemli bir gelişme oldu.. İki albay ile bir yarbaya tutuklama kararı çıktı.. Daha önce ifade vermişler, savcılar tutuklanmalarını istemişti.. Nöbetçi hâkim bıraktı..Savcı itiraz etti.. Üç yargıçtan oluşan mahkeme tutuklama kararı çıkardı..Yani Albay Dursun Çiçek’in tam tersi oldu.. Nöbetçi hâkim bıraktı, mahkeme tutukladı” ifadelerini kullanarak, yargıya intikal etmiş ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bu konu hakkında, okuyucuları tereddüde düşürecek ve yanlış yönlendirecek bir tutumu, niçin sergiliyorsunuz? “Bu ne demek?Şu.. Demek ki ‘Kafes’ yabana atılmaması gereken bir plân.. Meçhul asker mektupları gibi ne olduğu belli olmayan, ayakları yere basmayan kafa karıştırıcı türden değil..Gidişat bunu gösteriyor..” ifadelerini kullanarak, niçin kesin bir kanaat belirtiyorsunuz?

Devam edelim:

“Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a katılıyorum.. Erdoğan ile Başbuğ konunun üzerine gitmeli, ne gerekiyorsa yapmalı..Cadı avı başlasın demiyorum.. Kimin hakkında kuvvetli şüphe varsa yargının önüne çıkarılsın..Rütbesine bakılmaksızın..” ifadelerini kullanırken; Zahit Akman’ın istifa etmeyişini etik bulmayarak, tavır koyan Bülent Arınç’ın, cadı avına çıkmış olabileceğini, öteden beri bilinen görüşleri sebebiyle politik davranabileceğini, hiç düşünmediniz mi? Sonra, Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un gereken hassasiyeti göstermediklerini ve gereğini yapmadıklarını, nasıl düşünebiliyorsunuz?

Yazınızın son bölümünde;

“Yok yere asker düşmanlığı yapmasına, sabah kalkıp askere nereden çaksam diye fırsat aranmasına, bir şey bulunamazsa, eski defterlerin açılmasına karşıyım..Askerler neredeyse, PKK ile mücadele etti diye de ayıplanacak..Suçlanacak..Memleket o hale geliyor..Ama o başka bu başka..Buradaki iddialar ciddi.. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz..Dilerim savcılar sonuna kadar gidebilirler..” ifadelerini kullanmışsınız.

Bu iddiaları ortaya atanların niyetlerinin asker düşmanlığı yapmak olduğu ve askerleri yıpratmak, tahrik etmek için çalıştıkları ve PKK ile mücadele edenleri hedef aldıkları ve de ülkeyi karıştırmak gayesiyle hareket ettikleri, akla gelen en yakın ihtimâldir. İddiaların ciddî olduğuna dair tutarlı delillerin olmadığı bellidir. Ateş olmayan yerde duman çıkarmak isteyenlerin niyetlerinin de, savcıları ve hâkimleri baskı altına almak olduğu ihtimali, gayet kuvvetlidir. Bu bakımdan hâkim ve savcıların işleri de zordur. Zîra; ortalığa darbe korkusu salanlar, Türkiye’ye yeni bir elbise biçmek istemektedirler. Tabii, bölgemizin büyük oyuncularının yönlendirmeleriyle, bunu yapmak istemektedirler.


Sayın TEZKAN;

Önemli ve büyük bir gazetenin yazarısınız. Siz; cehalet, sefalet, husumet doğuracak yazılar yazamazsınız. Hele; ortaya çıkmayan muhbirlerin iddialarına dayanarak, ortalığı ateşe vermek isteyenlerin tuzaklarına düşemezsiniz. Sizin göreviniz; ihtimallerden, dedikodulardan ve sahneye konmak istenmen senaryolardan uzak durarak; bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle, Türkiye’nin maruz kaldığı iç ve dış husumet odaklarının faaliyetlerini, siyasî, iktisadî ve askerî açılardan inceleyerek, irdeleyerek halkı bilgilendirmek, aydınlatmak ve doğru istikamete yönlendirmektir. Zîra; yaratılan veya yaratılmak istenen öcüler ve korkular, milletin ve devletin ufkunu karartır.

Şu gerçek akıldan çıkarılmamalı ve unutulmamalıdır:

TEFRİKALR, İHTİLÂFLAR, KAVGALAR içinde ÇALKALANAN, FERTLERİ, birbiriyle BOĞUŞAN milletler, harice karşı MEVCUDİYETLERİNİ muhafaza EDEMEZLER!


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: