Sayın Rahmi TURAN
Hürriyet Gazetesi Yazarı
İstanbul 30 Kasım 2009
Sayın TURAN;
30 Kasım tarihli ve “Sarıgül hareketi büyüyor” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Yazınız hakkında bir yorumda bulunmayacağım; ama, geçmişe ait bazı hatırlatmalar yapacağım. Şöyle ki:
1- 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra siyasî partilerin kurulmasına izin verildi. Millî Güvenlik Konseyi, birçok önemli kişiyi veto ettiği halde; Turgut Özal ve ekibini veto etmemiştir.
2- Tansu Çiller, beklenmedik bir zamanda ve beklenmedik bir şekilde siyasete girdi ve genel başkan ve başbakan oldu.
3- 2002 seçimlerine gidilirken Cem Uzan, Genç Parti ile atağa geçti ve yeni kurulan bir parti olmasına rağmen önemli miktarda oy aldı. Cem uzan’ın seçimlere katılmasıyla DYP ve ANAP, barajın altında kalarak tasfiye oldu. Bu tasfiye AKP’nin işine yaradı ve yüzde 36 oy oranı ve de, mecliste sağladığı kahir ekseriyetle iktidar oldu.
4- 2007 seçimlerinden önce cumhurbaşkanlığı seçimi, bir bunalım yarattı ve 27 Nisan e-muhtırası, AKP’nin işine yaradığı için erken seçim kararı alındı. Netice malûm: AKP, 2007 seçimlerinden, 2002’ye göre büyük bir zaferle çıktı ve iktidarın mutlak hâkimi oldu. Bu güce dayanarak cumhurbaşkanını, meclis başkanını, diğer partilerle uzlaşma gereğini duymadan istediği gibi seçti.
Bu gelişmelerde medyanın tutumu da, dikkat çekicidir. Medyamız, Turgut Özal’ı, Tansu Çiller’i, Cem Uzan’ı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı, alabildiğine parlatarak destekledi. Erdoğan’a yapılan destek, bugün için eski hızıyla devam etmese de; medya, Erdoğan’ı, yanlışlarına rağmen hiç eleştirmiyor; eleştiriler, sathîdir ve öze yönelik değildir. “Yandaş” olarak adlandırılan medya ile Gülen Cemaati’ne ait olduğu söylenen medya, Erdoğan’a toz kondurmuyor.
Kabul edilse de, edilmese de, bir gerçektir:
Türkiye’nin iç siyasetinin şekillendirilmesinde, ABD ve AB etkilidir. Bilhassa ABD, bu hususta ne lâzım gelirse yapmaktadır ve kendinden yana iktidarlar oluşturmak için, toplum mühendisliği dâhil, her imkânı kullanmaktadır.
Şu anda; medya ve dış desteğe rağmen AKP, oy kaybetmektedir. Buna mukabil, CHP ve MHP oylarını artırmaktadır. AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelebilmesi için MHP ve CHP’nin oy kaybetmesi gerekmektedir. Bu durum karşısında; siyasî arenanın yeni aktörü, niçin Mustafa Sarıgül olmasın!
Sarıgül, her kesime hitap edebilecek bir programla yola çıkmaya hazırlanmaktadır ve bunun için büyük harcamalar yapmaktadır. Mitingler, kapalı salon toplantıları, yurdun her tarafını kapsayan seyahatler, gayet masraflı işlerdir. Bu faaliyetler, bilinen veya bilinmeyen odaklardan maddî kaynak sağlanmadan gerçekleştirilemez. Bu sebeple; her aklıselim sahibi kişiler, Mustafa Sarıgül’e, harcamalarının kaynağını sormak zorundadır. Zîra;
1- AKP’nin, Sarıgül hareketinden rahatsızlık duymasına sebep yoktur. Mahallî idarelerini ve Büyükşehir Belediyeleri’ni elinde tutan ve Devletin Sosyal Yardım Fonları’nı siyasî amaçlı olarak istediği gibi kullanan AKP’nin, büyük oranda oy kaybına uğraması mümkün değildir.
2- CHP ve MHP, muhalefette olmalarına rağmen medyanın hedefidir. Medya, iktidarın yanlışlarını eleştireceğine ve ülkenim iyi idare edilmediğini vurgulayacağına; muhalefeti, sanki ülkeyi idare ediyormuş gibi başarısız göstermek için elinden geleni yapmaktadır. “Bahçeli sinirli ve hırçın”, “Deniz Baykal’dan bir şey olmaz” telkinleriyle, iktidarın alternatifsizliğini kabul ettirmeye, olanca gücü ve imkânlarıyla gayret etmektedir.
3- O halde alternatif hazırdır: Mustafa Sarıgül. Medyamız daha şimdiden Mustafa Sarıgül’ü parlatma yarışına girmiştir. Şayet Mustafa Sarıgül, iktidara gelmek ve başbakan olmak bir yana; CHP ve MHP’den, hesap edilen oranda oy kopardığı takdirde; bu, AKP’nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın işine yarayacaktır. AKP’nin beklenenden daha fazla oy kaybına uğradığını farz edelim: o takdirde; önümüzdeki seçimlerden sonra oluşacak koalisyon hükümetinin büyük ortağı yine AKP olacak ve Erdoğan da, başbakanlığa devam edecektir.
Sayın TURAN;
Ülkemizde demokrasi vardır! Demokratik haklarımı kullanarak yorumda bulunmak, benim de hakkımdır. Mustafa Sarıgül’ün malî kaynakları ve maddî destekleri açıklanmadığı sürece; bu yorumumu yersiz bulanlar, eninde sonunda yanılacaklardır. Aynen; Turgut Özal’da, Tansu Çiller’de ve Recep Tayyip Erdoğan’da yanıldıkları gibi. Ve bu yanılgı; Başta bankalarımız olmak üzere, önemli iktisadî değerlerimizin ve altyapı tesislerimizin yabancıların eline geçmesini, Türkiye’nin iç ve dış borç batağına saplanmasını, orta tabakanın erimesini, milletin fukaralaşmasını, çaresiz kalmasını ve gırtlağına kadar borca batmasını, Tarım ve hayvancılığımızın çökmesini, rantların yükselmesini ve millî ekonomimizin tasfiyesini, perakende ticaretimizin dahî yabancılaşmasını önleyememiştir. Size bir hatırlatma:
Tarihini unuttum. Daha doğrusu, arşivime bakmaya vakit bulamadım. Sizin, “KUŞ” başlıklı bir yazınız vardı. Lütfen, o yazınızı bir defa daha okuyunuz. Zîra; uyur gibi yapan bir milleti uyandırmak, mümkün değildir. Ama; yanıltmak, çok kolaydır. Hele; işin içine Rufailer karışırsa; bu, çok daha kolay olur. Bu durumda aldatma, keramet; aldanma da, teslimiyet kabul edilir.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
1 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder