1 Aralık 2009 Salı

Başarısızlık, mazeretle örtülmez.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 1 Aralık 2009


Sayın BAŞBAKAN;


Partinizin bugünkü grup toplantısında yaptığınız konuşmanızı, büyük bir dikkatle izledim.

Üzülerek ifade edeyim ki; sert bir üslûpla ve muhalefeti hedef alan konuşmanız, gerginliğin zirvesinde olan ülkemizi ve çaresizliğin girdabında şevk, heyecan ve umudunu kaybetmiş milletimizi rahatlatmaya yetmez. Zîra; ne kadar övünürseniz övünün; 7 yıllık iktidarınız döneminde Türkiye’yi iyi idare edemediğiniz bir gerçektir.

Evet; ülkemizde, akibetinin ne olacağı belli olmayan ve hedefleri kamuoyunca iyi bilinmeyen gerginlikler yaşanmaktadır. Bunun sebebi de, muhalefetin tutum ve davranışları, basının yönlendirmeleri değildir. Üstelik; halkın kendi arasında sorun yoktur ve halk, sulh, sükûn, huzur ve güven istemektedir. Ne alevînin sünnîye, ne sünnînin alevîye ne Türkün Kürde ve ne de Kürdün Türke yan baktığı yoktur. Azınlıklara sataşan ve onları dışlayan bir oluşum da bulunmamaktadır. Bugün, başta İstanbul olmak üzere Mersin, Antalya ve Doğu ve Güneydoğu’da olay yaratanlar, ortalığı toza-dumana katanlar, belirli bir merkezden idare edilen ve belirli bir hedefe yönelik olarak hareket eden bir avuç provokatörlerdir.Yani; Türkiye, iç ve dış husumet odaklarının saldırısına maruz kalmıştır.

Açık ifadeyle; Türkiye’nin huzura ve iyi yönetilmeye ihtiyacı vardır. Bu görev de, hükümetinize düşmektedir. Devleti, bir ahenk içinde işletmek, sükûneti sağlamak, halkın refahı için çalışmak, hükümetlerin en başta gelen görevidir. Hükümetler, zoru başarmak mecburiyetindedirler. Mazeret beyan etmek, hükümetlerin hakkı değildir.


Sayın BAŞBAKAN;


Kim ne derse desin ve kim nasıl yorumlarsa yorumlasın; Türkiye zordadır ve halkın çok büyük bir bölümü sıkıntıdadır. Memurların, işçilerin, emeklilerin, dul ve yetimlerin aldıkları ücretler bellidir. Bu ücretlerden refah çıkmaz ve hattâ, bu ücretlerle, asgarî hayat standardı dahî sağlanamaz. Esnaf, sanatkâr, köylü ve çiftçiler, el emeklerinin, göz nurlarının karşılığını almaktan uzaktır. İşsizlik, tolumun belini bükmüştür. Gelir dağılımındaki bozukluk, fevkalâde yaygındır. Dolaylı vergiler, geniş halk kitlelerini bunaltmıştır. Ayrıca halk, altından kalkılamayacak derecede bir borç yükünün altında inlemektedir. Bunu da, devletin bütçelerindeki tutarsızlıklar doğrulamaktadır. Örnek, 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısıdır. İşte rakamlar:

286,9 milyar lira büyüklüğünde tasarlanan 2010 yılı bütçesinde;


50,1 milyar lira açık, 58,8 milyar lira faiz ödemesi, 60,3 milyar personel gideri ve 19 milyar lira yatırım harcaması öngörülmüştür. Personel giderleri, neredeyse faiz giderlerine eşittir.

2009 yılının 10 ayında bütçe, 43,2 milyar lira açık vermiştir ve bu açık yılsonunda, 60 milyar liraya ulaşacaktır. Faiz ödemeleri de 59 milyar lirayı bulacaktır.

Geçmiş yıllara ait göstergeler de iç açıcı değildir. Şöyle ki:

2005 yılında 46, 2006 yılında 46, 2007 yılında 53, 2008 yılında 57, milyar lira faiz ödenmiştir. 2009 yılı için de 59 milyar lira faiz harcaması öngörülmüştür. Buna mukabil yatırımlara;

2005 yılında 11 milyar, 2006 yılında 14 milyar, 2007 yılında 15 milyar, 2008 yılında 16 milyar lira harcama yapılmış ve 2009 yılında 17 milyar lira harcama öngörülmüştür. Yatırımlara ayrılan payın bütçeye oranı, yüzde 7’dir. Faize harcanan para, yatırımlara ayrılan payın 4-5 katıdır. Bütçesinden, yatırımlara yüzde 30 oranında pay ayıramayan ülkelerin, refaha erişmesi mümkün değildir.

Bütçe açıkları ve cari açıklar, yeniden borçlanma demektir. Zaten iç ve dış borçlardaki artış, bu gerçeği doğrulamaktadır. İşte rakamlar:

2008 yılında 274,8 milyar lira olan iç borç stoku, 2009 Ekim sonunda 52,4 milyar lira artarak, 327,2 milyar liraya ulaşmıştır. İç borç stoku 2004 Ekim sonunda 225 lira idi. Kasım 2002 de 150 milyar lira olan iç borç stoku, iktidarınız döneminde 177 milyar lira artarak 327,2 milyar liraya yükselmiştir. Bu da, 2010 yılı sonunda iç borçların, 400 milyar lirayı aşacağını göstermektedir. Türkiye’nin iç ve dış borçları toplamı, 700 milyar liraya (465 milyar dolar) ulaşmıştır. Bu borç toplamı 2002 sonunda 335 milyar lira (222 milyar dolar) seviyesindeydi. Yani; iktidarınız döneminde Türkiye’nin borçları iki, halkın bankalara olan tüketici borçları yirmi misli artmıştır.

Halkın tüketici kredi borçları, 120 milyar lirayı aşmıştır. Ki; bu borç, 2002 sonunda 6,4 milyar lira seviyesindeydi. Buna mukabil bankalarda 22 bin ailenin, 150 milyar lira parası vardır.

Bu göstergeler, Türkiye’yi iyi idare edemediğinizi göstermektedir. Döneminizde Türkiye, yatırımsız kalmıştır ve başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadî değerlerimiz ve altyapı tesislerimiz yabancıların eline geçmiştir. Perakende ticaretimize dahî, yabancılar hâkimdir. Bu başarısızlık, 11 bin kilometre duble yolla, 300 bin konutla, henüz daha başlangıç safhasındaki 56 üniversite ve sosyal yardımlarla örtülemez.

Hükümet olarak, nerelerde hata yaptığınızı düşünerek öz eleştiri yapmanız, sulh, sükûn, huzur ve güven ortamının sağlanmasına yardımcı olacaktır. Muhalefeti ve basını eleştirmenin, size bir faydası olmaz. Zîra; önümüzdeki yılların, daha da zorlu geçeceği bellidir. Bu zorluklara çare bulacak programlar geliştirmek ve uygulamaya koymak zorunluluğunuz vardır.

Türkiye’yi iyi izleyen ve gelişen olayları objektif kriterlere göre değerlendiren bir vatandaş olarak demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

1 yorum:

fury dedi ki...

Merhaba
Uzun sürsede kasım ayı başına kadar olan yazılarınızı bir solukda okudum.
kaleminize sağlık
aklımızdan gecenleri dillendirmişsiniz
tekrar tekrar teşekkürler
kaleminize sağlık