14 Aralık 2009 Pazartesi

Başarı, halka yansırsa vardır.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan Ve AKP Genel Başkanı
Ankara 14 Aralık 2009


Sayın BAŞBAKN;

2010 yılı Bütçesi’nin, TBMM’sindeki müzakereleri sırasında yaptığınız konuşmanızı dikkatle dinledim.

Hitabet kabiliyetinizin verdiği rahatlıkla ateşli konuşmalar yapmanız ve geçmişe ve de muhalefete yönelik eleştirileriniz, Türkiye’nin gerçeklerini ve zorluklarını örtmeye yeterli olamaz. Zîra; 7 yıldan beri tek başınıza iktidardasınız ve Meclis’teki çoğunluğunuz sebebiyle her türlü kararı alabilecek durumdasınız.

Kabul edilmelidir ki; bugün, Türkiye rahat değildir ve halk, büyük sıkıntı içindedir. Halkın, büyük bir borç yükünün altında olması, işsizliğin yaygınlaşması, bütçe açıklarının büyüklüğü, faiz yükünün ağırlığı, işlerin iyi gitmediğinin işaretidir.

Evet; belirttiğiniz gibidir: Sizden önceki iktidarlar da, ülkeyi iyi idare edememiştir. Esasen 12 Eylül 1980’den itibaren Türkiye, yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmiştir. Kur-Faiz makasında oluşturulan iktisadî model, üretimi gözardı etmiş ve rant ağırlıklı bir yapı oluşturmuştur.

Bu çarpık model; Türkiye’yi, iç ve dış borç batağına sürüklemiş ve her zaman için halkı zora sokmuştur. Bu dönemde sosyal meseleler unutulmuş; hem siyasette ve hem de iktisadî faaliyetlerde, fırsatçıların önünü açmıştır. Ayrıca; hem kalkınmanın lokomotifi ve aynı zamanda üreticinin ve tüketicinin teminatı olan KİT’ler, BİRLİKLER tasfiye edilmiş veya işlevsiz hale getirilmiştir. DÖVİZ-FAİZ-BORSA üçgenindeki PARA TİCARETİ, ülkenin ve milletin geleceğini karartacak derecede, en büyük ve en kârlı sektör haline getirilmiştir. “Sermaye hareketi” adı altında, her iktisadî karar ve uygulama, para sahiplerini koruyacak şekilde düzenlenmiştir; emek ve verimlilik unutulmuştur. Tabir caizse Türkiye; FİNANS ve BANKACILIK kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 HOLDİNGE esir edilmiştir. Bu zaman zarfında bazı holdinglerin tasfiyesi veya el değiştirmesi, neticeyi etkilememiştir.

İktidara geldiğiniz zaman, faizci ve rantçı sistemi eleştiren bir siyasî anlayışın mensubu olduğunuz için, bu modeli değiştirerek, Türkiye’nin ihtiyacı olan üretken bir iktisadî modele geçeceğinizi ummuştum. Ne yazık ki; iktidarınız da, bu yanlış ve çarpık modeli devam ettirmiştir.

7 yıllık bir iktidar süresi, her şeyi düzeltmeye ve yeni ufuklar açmaya yeterliydi. Sadece döviz ticaretini ortadan kaldırabilseydiniz, tarihe geçecek iktisadî başarılara imza atmış olurdunuz.

Dikkatlerinize arz ediyorum:
Kur-Faiz makasında oluşturulan bu modelde; ya ani kur artışlarıyla veya uzun süren sabit kur uygulamalarıyla ya da, beklenmedik yüksek oranlı devalüasyonlarla, iç ve dış para sahiplerine büyük rantlar aktarılmıştır. Sistem, düşük kur, yüksek faiz esasına göre çalıştırılmıştır. Her ne kadar, bugün faizlerin düşmesini bir başarı olarak sunsanız da; reel faizlerin yüksekliği, sistemi devam ettirmektedir. İktidara geldiğiniz zaman dolar kuru, 1,7 lira idi. Bugün dolar kuru, 1,5 lira seviyesindedir. Aradan geçen 7 yıl zarfında zaman, zaman dolar kurunda inişler ve çıkışlar olmuştur. Bunun anlamı gayet açıktır:

Sıcak para sahipleri, bankalar ve büyük holdingler, dış kredi temin ederek, iç piyasadaki yüksek reel faizler sebebiyle büyük kârlar sağlamışlardır. Özel sektörün dış borçlarının artmasının sebebi budur. Neredeyse sıfır faizli temin ettikleri dış kaynaklarla halkı, alabildiğine sömürmüşler ve Türkiye’nin iktisadî yapısını, kendi çıkarları doğrultusunda bozmuşlardır. Gecelik repo ve Devlet İç Borç Senetleri’nin ve de mevduat faizlerinin düşmesi, övünülecek bir başarı değildir. Zîra; halkın ödediği reel faizler (kredi kartları, tüketici ve ihtiyaç kredileri, kredili mevduat hesapları), hâlâ çok yüksektir. Yük, küçük mevduat sahibi kişilerle, kredi kullanan kişilerin sırtına bindirilmiştir.

Bu da; KUR ve FAİZLERİN tespitinde, sizden evvelki iktidarlarda olduğu gibi; iktidarınızın, bir rolünün olmadığını göstermektedir. Burada söz sahibi, paralı kesimdir. Ve paralı kesim, istediği, zaman ekonomik kriz çıkartabilir. Yabancılar, istedikleri zaman bir kriz çıkartarak, Türkiye’yi ve Türk milletini zora sokabilirler. Dubai örneğini, hiç kimse aklından çıkarmamalıdır. Dünya ekonomisine hâkim ve dünya ekonomisini yönlendiren büyük sermaye, istediği zaman ve her yerde, iktisadî kriz çıkartabilir. Öyle bir gün gelir ki; sizden sonra gelecek iktidarlar, sizin metodunuzla, sizin iktidarınızı da kötülerler. Onlar da, iktidara geldikleri günü milât kabul ederek, Türkiye’yi, o günden başlatırlar.

Sayın BAŞBAKAN;

Gerçek Türkiye, anlattığınız ve göstermeye çalıştığınız gibi değildir. Halkın çok büyük kesimi zordadır, çaresizlik içindedir, günlük maişetini teminde zorlanmaktadır. İşsizliği bir tarafa bırakıyorum; elinde işi olanlar dahî, aldıkları ücretlerle geçinemeyecek durumdadırlar. Hele; emekliler, dul ve yetimler, aklın kabul etmeyeceği derecede zordadırlar. Belirli bir kesimin, dayandıkları rantlar sebebiyle refah içerisinde yüzmeleri, Türkiye’nin gerçeklerini örtmeye yetmez. Devletin personel giderlerinin, faiz giderlerine eşit olduğu ve yatırımların unutulduğu bir bütçeden de, REFAH çıkmaz. Yeri geldiği için gerçek iktisatçı Joan Robinson’un, şu ünlü sözünü hatırlatmakta fayda umuyorum:

“İktisat bilmenin yararı, bir ülkenin ekonomisini düzeltmek ve ekonomik zorluklara geçerli çözümler bulmak için değil, iktisatçıların yanıltmalarını önlemek içindir.”

Demokratik haklarımı kullanarak, duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: