Sayın Melih Aşık
Milliyet Gazetesi Yazar
İstanbul 26 Aralık 2007
Sayın Aşık;
26 Aralık 2007 tarihli yazınızın "Cumhuriyet" bölümünü okudum. Elbette ki; Devletimizin adı, "TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ" dir. Devlet, bir kavramdır. İlmî tarifi de; "Bir hükümet idaresindeki siyasî topluluk" şeklindedir. Bir devletin nizamı ve intizamı; kurum, kuruluş ve fertlerin tutum ve davranışlarına tabîdir. Açık ifade edeyim: Her kurum ve kuruluş ve de her fert, ANA KAİDELERE ve ANA BELGELERE göre işleyen bir DEVLET ve işleyen bir REJİM arayışında olursa ve REJİME ve DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşırsa; vatandaşlık hak ve görevlerinin bilincinde olursa; o devlet, yücelir. Aksi olursa; o devlet, batar.
Şimdi, bu ana çerçeve kapsamında eleştirimi yapıyorum: Halkı aydınlatıp yönlendirmekle görevli aydınların, yazarların, edip ve şairlerin, bilim adamlarının, siyaset ve devlet adamlarının yükümlü oldukları görevlerini yerine getirebilmeleri için; Türkiye'yi ve Türk milletini iyi tanımaları, tarih ve coğrafya bilmeleri, dünya siyasî tarihini irdelemesini başarmaları ve dünya coğrafyasında Türkiye'nin konumunun önemini anlamaları şarttır.
Eğer bu yapılmazsa; halihazır yaşayanlarla gelecek nesiller, bilgisiz kalırlar ve yanlış yönlendirilirler. O zaman siyasi mülâhazalar galip gelir; toplum 'bizden olanlar' ve 'bizden olmayanlar' şeklinde bölünür. Bu, öylesine tehlikeli bir durumdur ki; Ülkenin siyasetini de bozar; övülmesi gerekenler kötülenir, kötülenmesi gerekenler övülür.
Yıllardan beri yazılarınızı, dikkatle okuyan bir okuyucunuzum. Zaman, zaman gerçeklerden uzaklaşarak, yanlış yorumlar da yapmaktasınız. Böyle bir yanlışlığı, bugün de yapmışsınız. Şöyle ki; Her zaman olduğu gibi Demokrat Parti ile Adalet Partisi'ni, ABD yanlısı göstermişsiniz ve bu partilerin kitle partisi olduklarını görmezden gelerek, sağcı partiler olduklarını beyan etmişsiniz. Acaba, öyle midir? Bu yazımda, görüş bildirmeden, araştırma yapabilmeniz için, bazı sorular soracağım:
1- 1954 yılında Balkan Paktı, 1955 Şubatı'nda Bağdat Paktı imzalanmamış olsaydı; Türkiye'yi, 27 Mayıs 1960 İhtilâli'ne götüren süreç başlatılır mıydı? (6-7 Eylül 1955 olaylarının sebebini de, bu kapsamda araştırmalısınız).
2- Menderes'in 1957'den itibaren Sovyetler Birliği ile temasa geçmesinin gerçek sebebi neydi ve bu arayışın siyasî neticesi, ne olmuştur?
3- Türkiye, Şubat 1967'de Sovyetler Birliği ile 7 Büyük projeyi kapsayan Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma, Türkiye'yi, 12 Mart müdahalesine götüren sürecin başlangıcı olabilir mi? (Dikkat edilirse; 67 Şubat ortalarından itibaren milliyetçi söylemli ve din eksenli iki siyasî hareket başlatılmıştır. Bu hareketlerin Rusya ile yapılan anlaşma ile ilgisi olabilir mi? Dikkate değerdir: 1973 seçimlerinden önce İsviçre'de bulunan Erbakan, teminatla Türkiye'ye getirilerek, yeni kurulan MSP'nin başına getirilmiştir. Acaba, neden?)
4- Türkiye, 12 Aralık 1976'da Sovyetler Birliği ile 13 büyük proje'yi kapsayan ikinci Teknik ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma Türkiye'yi, 12 Eylül 1980 İhtilâli’ne götüren sürecin başlangıcı olabilir mi? 1977 ve 1978 yıllarında Türkiye, çok büyük bir kaos ortamına sürüklenmiştir. 1969 14 Ekim ara seçimleri ve Senato üçte bir yenileme seçimleri, siyasetin tekrar istikrara kavuşacağının ve radikal partilerin tasfiye edileceğinin ve de iki büyük siyasi partiye dayalı sistemin yeniden yerleşeceğinin işaretini vermişti. İhtilâl olmasaydı, Haziran 1981'de yapılacak seçimlerde Adalet Partisi tekrar iktidara gelecekti ve radikal partiler tasfiye edilecekti. Bu gerçek, ABD'yi rahatsız etmiş olamaz mı?
5- 12 Eylül sonrası, Türkiye'nin hedeflerini unuttuğu ve iddiasını kaybettiği bir dönemdir. Ekonomisini ve dış siyasetini tam anlamıyla Amerika'ya endekslediği bir gerçektir. Türkiye, İç ve dış borç bataklığına saplanarak, sömürge ülkesi haline gelmiştir. Araştırılmaya değmez mi?
Karşılıklı görüşmek dileğiyle saygılarımı sunarım.
Ecz. Hüsnü Akıncı
13 Aralık 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder