30 Aralık 2009 Çarşamba

Devlet, Parti Devleti haline getirilemez.

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 30 Aralık 2009

Sayın CUMHURBAŞKANI;

Çankaya Köşkü’ndeki “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve sanat Büyük Ödülleri” töreninden sonra verilen resepsiyonda;

“’Adaptasyon’ derken bunu diyorum. Hukuk uygulanıyor. Hukukumuza herkes riayet edecek.
Beni rahatsız eden, konuşurken, yazarken üslup kaçırılıyor. Özellikle TSK ile ilgili tasvip etmediğim yazılar çıkıyor. Sanki ’Diyarbakır Emniyet Müdürünü biz vurdurmuşuz’ gibi... TSK’ya lüzumsuz, haksız yakıştırmalar yapılıyor; ölçüsüz ve rahatsız edici değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar yanlış şeyler. Diğer taraftan hukuk uygulanıyor. Sanki kanunun uygulanmasından rahatsızlık duyuluyor gibi oluyor. Bizim hukuk sistemimiz gelişmiş ülkeler seviyesine getiriliyor. Buna kendimizi adapte etmemiz lazım. Her kurumun içinde yanlış yapanlar çıkar. Kurumları haksız yere yıpratmayın. TSK, emniyet ve istihbaratı haksız yere yıpratmayın. Bunlar yanlış şeyler." ifadelerini kullanmışsınız.

Evet; belirttiğiniz gibidir:

Yalnız son günlerde değil; aylardan beri hatta birkaç yıldan beri, bazı odaklar ve medya mensupları, alabildiğine Türk Silâhlı Kuvvetleri hakkında yıpratıcı, tahrik edici ve küçük düşürücü yayınlar ve yorumlar yapmaktadırlar.

“Devletin yatak odasına girildi” ve “Kozmik sırlar var ve açığa çıkacak” gibi süper manşetler, bazı gazetelerde yeralmıştır.

Bir gizli tanığın ifadelerine dayanılarak, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı, askerlerin öldürdüğüne dair yorumlar yapılmıştır.

Bütün bunlar olurken de; etkili ve yetkili makamlar, kişiler ve görevliler, derin bir sessizliğe bürünmüşlerdir. Âdetâ görünmeyen, bilinmeyen bir organizasyon, halkı huzursuz etmek, halkı birbirine düşürmek, kaos ortamı yaratmak için elinden geleni yapmıştır ve yapmaktadır. Sanki bu oluşum; kurul, kurum, kuram ve kavram kargaşası yaratmak için seferber olmuştur. Halkın efkârı, o derece karışmıştır ki; herkes, devletin kurumları arasında büyük bir çekişmenin olduğuna inanır hale gelmiştir.

Bugün, yargının bağımsızlığı tartışılır haldedir. Devletin işleyiş biçimi bozulmuştur. Herkes, siyasî eğilimine göre taraf haline gelmiştir.

Devleti, kurallarına göre ve ahenk içinde çalıştırmakla görevli Siyasî İktidar, meydana gelen bunalımları, yönetemez duruma düşmüştür. “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” önemli ölçüde zedelendiği için; DEVLET, âdetâ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirilmiştir. Kabul edilsin veya edilmesin; devletin çarkı ve ahengi bozulmuştur.

Bu hengâmede; değil kurumlar arasındaki ahenk, kurumların kendi içindeki ahenk dahî, bozulmuştur. Siyaset nüfuz edemediği için, kendi içinde en sağlam kurum, Türk Silâhlı Kuvvetleri’dir. Yargı dahî ahengini kaybetmiştir. “Hukuk Devleti mi, Kanun Devleti mi” tartışmaları, zihinleri karıştırmıştır. Zîra; beraberinde adâleti getirmeyen kanunlar, yürürlüktedir. Bu ifadem, belki yadırganabilir. Ama, iyi düşünüldüğü ve irdelendiği takdirde, ifademin doğruluğu, açık bir şekilde görülebilir. İşte, Çarpıcı ve düşündürücü bir örnek:

5-6 aydan beri Türkiye, Çek Kanunu tartışmıştır. Bu kanun tasarısı, uzun müzakere ve tartışmalardan sonra TBMM’nde kanunlaşmıştır. Eski uygulamaya göre herhangi bir değişiklik getirmeyen yeni kanunun, beraberinde adâleti getirip, getirmediği, hiç tartışılmamıştır. Hiçbir borç için getirilmeyen ve alacaklıya bir faydası olmayan hapis cezası, eski kanunda olduğu gibi, yine muhafaza edilmiştir.

Bankaların, resmi izinli tefeci factoring şirketlerinin, bir türlü önlenemeyen tefecilerin oluşturdukları etkin ve baskın lobiyi, hiç kimse görmemiştir veya hesaba katmamıştır. Çek karnelerini yüksek fiyata satan bankaların, elde ettikleri büyük kazançları uğruna, o veya bu sebeple işi bozulan, iflâs ederek çaresiz kalan insanlar, fedâ edilmiştir. Bu kanun çıkartılırken; hiç kimse, “Avrupa hukuk normunu” aklına getirmemiştir. Tefecilerin, factoring şirketlerinin, acımasız bir silâh olarak kullandıkları ve alacaklıya hiçbir faydası olmayan hapis cezası, yürürlükte kalmıştır.

Sayın CUMHURBAŞKANI;

İcranın başı olması sebebiyle Siyasî İktidar, yani Hükümet, büyük bir Güçtür. Güç, avuç içine alınan kum gibidir, sıktıkça, parmakların arasından akıp gider. Bu sebeple; elinde güç bulunduran her kurum ve kişi, bu gerçeği, düşünmek zorundadır.

Bu Güç, hakkı KUVVETTE arayanlarla; kuvveti, HAKTA arayanlara göre, farklı neticeler hâsıl eder.

CÂH (Makam) hırsları galip ve HAKKI, kuvvette arayan Hükümetler; bu GÜCE dayanarak, mağrur olurlar ve yanlış işler yaparlar.

Kuvveti, HAKTA arayan Hükümetler ise; milletin dayanağıdır. Zîra; bu tarz hükümetler, ellerindeki GÜCÜ, ülkenin imar ve inşası, milletin sulh, sükun, huzur, güven, refahı ve ülkenin topyekûn kalkınması için kullanırlar.

Bu gerçeklerin tahtında herkes; hislerini bir tarafa bırakarak, gelişen olayları, aklın, mantığın ve ilmin tahtında izlemek, irdelemek ve değerlendirmek zorundadır. Türkiye’nin buna, şiddetle ihtiyacı vardır. Aksi halde Türkiye; kaostan kurtulamaz; provokasyonlar, anarşi ve terör, hem milletin ve hem de ülkenin, dirlik ve düzenliğini bozar. Zîra, Türkiye; zor ve netameli bir coğrafyadadır ve de her zaman için, iç ve dış odakların husumetlerine maruz kalan bir ülkedir.

Bu hususta, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak size de, çok önemli görevler düşmektedir. Milletimiz, bu görevinizin izlerini görmek ister ve de, hakkıdır.

Bir vatandaş olarak ve demokratik haklarımı kullanarak, duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: