6 Aralık 2009 Pazar

Demokrasi, bir baskı rejimi değildir.

Sayın Hüseyin Çelik
AKP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara 6 Aralık 2009


Sayın ÇELİK;


Kafkas Dernekleri Federasyonu’nda yaptığınız konuşmanızın basına yansıyan bölümlerini, gazetelerden okudum. Konuşmanızın bir bölümünde kullandığınız şu ifadeler, dikkat çekici ve çok şaşırtıcıdır:

“Bu ülkede ırkçılık olmadı mı? Bu ülkede asimilâsyon olmadı mı, tanımamazlık inkâr olmadı mı? İtiraf edeyim ki, diz boyu oldu. Bu memlekette maalesef ırkçılık tohumları atılmıştır. Herkesin kendini bundan kurtarması gerekiyor. Milletle-ırk, Türkiye’de, her zaman birbiriyle karıştırılmıştır. Türkiye’de bir millet vardır fakat çok sayıda ırk vardır. Millet, ortak bir tarihi bir geçmişi, ortak bir vatanı olan insanların gönüllü birlikteliğinin adıdır. Irk, eşittir kimlik değildir; “ırk, eşittir kimlik” derseniz, vahim bir hata yapmış olursunuz”. Sebebine gelince:

Bu ülkede yaygın bir IRKÇILIK olmamıştır ve asimilâsyona, niyet dahî edilmemiştir. Tanımamazlık ve inkâr, bazı ukalâların, kendilerinden menkûl kerâmetleriyle mevzii kalmış ve hangi kökene mensup olursa olsun, geniş halk kitleleri tarafından benimsenmemiştir ve hattâ, ret edilmiştir. Irkçılık tohumları atanlar da, başkalarının dümen suyuna giren hain, gafil ve satılmış kişilerdir. Hemen, hemen milletin tamamına yakın bir kısmı; ırkla, milleti, hiçbir zaman birbirine karıştırmamıştır. Ortak bir tarihî geçmişi kabullenen milletimiz, birlik ve beraberliğimizi, gönüllü olarak sağlamıştır. Ayrılıkçı hareket güdenlerin dışında hiç kimse, “Irk, eşittir kimlik” dememiştir. “Irk, eşittir kimlik” diyerek, “Vahim” dediğiniz hatayı yapanlar, bir TÜRK-KÜRT çatışmasını sağlamak için, başkalarına hizmeti gaye edinen maksatlı kişilerdir. Ne var ki:

Bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle; bu bölgede hedef güden ve proje geliştirenler, Türkiye’yi huzursuz etmek, hedeflerinden uzaklaştırmak ve hattâ, Türkiye’nin bölünmesini sağlamak için, her türlü çareye başvurmaktadırlar. Bunu yaparken de, bölgenin feodal yapısından ve önlenemeyen ağalık sisteminden yararlanmaktadırlar. Bunu yapanlar, kendi açılarından haklıdırlar da. Zîra; ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL, kendi müşterek hedefleri sebebiyle bu bölgede;

Kendi kendine yeterli ve başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; dünya üzerinde kurulan her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başaran; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra, yeni hedeflere yönelen; iç ve dış gailelerden arınmış, huzurlu, mutlu ve refah içinde yüzen bir BÜYÜK TÜRKİYE, asla ve asla istemezler. Onlar için uygun olan Türkiye;

Kendi kendine yetersiz ve daimâ başkalarına muhtaç; “OTUR!” denilen yerde oturan ve “Kalk!” denilen yerde kalkan; hedeflerinden uzaklaşarak iç ve dış gailelerle boğuşan huzursuz, mutsuz ve refahtan uzak ZAYIF BİR TÜRKİYE’dir.

Bu gerçekleri, herkesten fazla, sizin bilmeniz ve icabına uymanız icap etmez mi?

Konuşmanızda, muhalefete de seslenerek ve demokratik açılımın PKK ve DTP’yi memnun etmek için yapıldığı yönündeki eleştirileri “iftira ve yalan” olarak değerlendirerek, şu ifadeleri kullanmışsınız:

“Üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti tartışması söz konusu değildir, vatanımız, bayrağımız, İstiklâl Marşı’mız tartışma konusu değildir ve asla da yapmayacağız. Bunu, kesinlikle bir iftira ve bir yalan olarak değerlendiriyorum; PKK’yı, DTP’yi, PKK’nın sempatizanlarını memnun etmek için sanki sürdürülen bir süreçmiş gibi anlatılıyor. Bunu, kesin bir dille reddediyorum. Biz PKK’yı, DTP’yi memnun etmek için değil; tüm halkımızı memnun etmek için çalışıyoruz. “Bunun muhatabı kimdir?” diye sorulduğu zaman, 72 milyonluk milletimizdir. Bölünmenin panzehiri, demokratikleşmedir. Zannedildiği gibi demokratikleşme, bizi bölünmeye götürmez”

Bu ifadeleri inanarak mı, bir temennî olarak mı, halkı sakinleştirmek için mi kullandığınızı anlamak zordur. Zîra;

DTP, PKK ve DTP’nin fanatik sempatizanları; gittikleri her yerde Üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, İstiklâl Marşımı’zı, Bayrağımızı tanımadıklarını, gayet net bir şekilde ifade ederek, ırka dayalı milliyetçilik yapmaktadırlar ve halkı tahrik ederek, istenmeyen olayların çıkmasına sebep olmaktadırlar. Şayet, henüz daha açık olarak bilinmeyen demokratik açılım, PKK’yı, DTP’yi ve sempatizanlarını memnun etmek için değilse; PKK’nın bir terör örgütü olduğunu resmen açıklayarak, DTP’nin, bölücülüğe matuf çıkışlarını, niçin etkisiz hale getirmiyorsunuz? PKK ve DTP’nin tehdidi altında bunalan, ezilen halkı, niçin rahatlat mıyorsunuz?

Demokratikleşme ifadesi, üstü kapalı bir ifadedir. Zîra; DEVLET, siyasette, bürokraside, ikamette, fısatta, seyahatte, memuriyette, ekonomide, hiçbir vatandaşına ayrıcalık yapmamaktadır. Herkes, siyasî ve kişisel haklarını, baskıya maruz kalmadan serbestçe kullanabilmektedir. Örnek: Diyarbakır’ın milletvekili kontenjanı 10 adettir. Ama; bugün Meclis’te, 25 Diyarbakır kökenli milletvekili mevcuttur. Bu da; Türkiye’nin değişik bölgelerinden ve değişik partilerden, Diyarbakır kökenli vatandaşlarımıza, siyaset kapılarının açık olduğunu göstermektedir.

Evet; Türkiye’nin demokrasisinde bir eksiklik olduğu, uygulanan sistemin, gerçek demokrasi ile bağdaşmadığı bir gerçektir. Bunun kusurlusu ve sorumlusu da, halkımız değil; siyaseti, çıkarlarına göre tanzim eden ve yönlendiren Siyasî iradelerdir. Bilinen ve uygulanan gerçek bellidir:

12 Eylül 1980’den sonra ülkemizde; halkı sistemin dışına iterek ikinci seçmen konumuna düşüren ve siyasî parti liderlerini “Seçilmiş diktatörler” konumuna getiren AZICIK ve GÖSTERMELİK bir DEMOKRASİ hüküm sürmektedir. 1983 seçimlerinde iktidara gelen Turgut Özal, “Temside adâlet, yönetimde istikrar” adı altında, askerlerin yürürlüğe koyduğu Seçim ve Siyasî Parti Kanunlarını değiştirerek, bu GÖSTERMELİK DEMOKRASİYİ kurmuştur ve bu çarpıklığı düzeltmek de, kimsenin aklına gelmemiştir. Yaşanan bütün sıkıntıların sebebi de, budur. Bu sebeple;

Gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesini hedef almışsanız; evvelâ, halkı sistemin içine çeken ve siyasî parti liderlerini mutlak söz sahibi yapmayan GERÇEK BİR DEMOKRASDİYİ kurmak zorundasınız. Ancak o zaman, 72 milyon insanımız, siyasetin ve siyasetçinin muhatabı olur. Halkın ilk ve son söz sahibi olduğu GERÇEK bir MİLLÎ İRADE tecellî eder. Aksi halde; Türkiye, tam anlamıyla HÜR ve DEMOKRAT bir ülke olamaz; sulh, sükûn, huzur ve güven ortamı sağlanamaz.

Türkiye’de olup, bitenleri dikkatli biçimde izleyen bir vatandaş olarak ve demokratik haklarımı kullanarak duygu düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: