11 Aralık 2009 Cuma

Çökmüş bir ekonomide, hiçbir şey düzgün gitmez.

Sayın Mehmet TUNÇAK
TBMM Bursa Üyesi
Ankara 10 Aralık 2009

Sayın TUNÇAK;

Dün gece, telefonla katıldığınız bir televizyon programında, yeniden düzenlenen “Çek Kanunu Tasarısı” hakkındaki sözlerinizi; iyi araştırılmadan, düşünülmeden, düzenlenen farklılığın ne anlama geldiğini anlamadan söylenmiş sözler olarak değerlendirmek, yanıltıcı olmaz. Hele; CHP ve MHP’ye yaptığınız, “Biraz da işin ekonomik yanını düşününüz.” şeklindeki çağrınız, gayet tutarsız ve lüzumsuzdur. Zira;

Piyasada 34 milyon adet çekin dolaşımda olması, ekonomik boyut yansıtsa da; hukuk açısından adâletsiz bir uygulamanın getirilmek istenmesinin tutarlı bir gerekçesi olamaz. Belli ki; şu gerçeği, hiç düşünmemişsiniz:

Kişiler arasındaki ticarî ve malî ilişkilerde çek dışındaki bütün alacak ve verecekler, Hukuk Mahkemelerinde, İcra İflâs Kanunları çerçevesinde işlem görmektedir. Buna göre; kamu alacakları dâhil, bankaların ve şahısların alacakları için, kişilere İcra İflâs Kanunları kapsamı dışında bir işlem ve hürriyetleri kısıtlayıcı hapis cezaları getirilmez. Bu sebeple; çekler için adlî para cezasının, dolayısıyla hapis cezasının getirilmek istenmesindeki ısrara, hukuken akıl erdirmek mümkün değildir.

Adâlet Bakanlığı, taslağı Hazırlanan “Çek Kanunu Tasarısı” için, üniversite öğretim üyeleri, Yargıtay üyeleri, Maliye Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Türkiye Bankalar Birliği Temsilcileri ve Adâlet Bakanlığı görevlilerinden oluşturulan bir komisyon kurmuştur.

Oluşturulan bu komisyonda, Merkez Bankası ve Türkiye Bankalar Birliği temsilcilerinin görüşleri, telkinleri ve ısrarları, adâletin sağlanması istikametinde olabilir mi? Onlar için, kişiler arasındaki bir hukukun, devlet hukuku haline getirilmesi, bir baskı unsuru olarak kullanılması mümkün olamaz mı? Finans ve bankacılık kesimi, baskın ve etkin bir lobi oluşturmayı hedef alamaz mı?

Bu kanun tasarısı hakkındaki görüş ve düşüncelerimi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e yazdığım 16 Kasım 2009 tarihli mektubumda arz ettim. Bu mektubumun suretini, sizin de bilgilerinize, tetkiklerinize ve takdirlerinize arz etmeyi uygun buldum.


Millî iradenin temsilcisi konumunda bir milletvekili olmanız hasebiyle, milletin sıradan ve sözü dikkate alınmayan bir ferdi olan beni bilgilendirir ve aydınlatırsanız, size minnettar kalırım.


Ekonomi ve muhalefet hakkındaki sözlerinizi, bu mektubuma konu etmeyeceğim. Ancak; şu hususu, rahatlıkla söyleyebilirim:


Türkiye’yi, iktisaden iyi idare edemediğiniz bir gerçektir. Zîra; sizden önceki iktidarların yaptığı gibi; Türkiye’yi RANTA DAYALI bir EKONOMİ MODELİ ile idare etmektesiniz. Rantların yükseldiği yerde, REFAHIN ortadan kalkacağı gerçeğini görememiş durumdasınız. Bu gerçeği de, vicahen tartışmaya hazırım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı


Eki: Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e yazdığım 16 Kasım 2009 Tarihli mektubum.


Sayın Cemil ÇİÇEK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 16 Kasım 2009


Sayın BAKAN;

Uzun zamandan beri tartışılan ÇEK KANUNU hakkında; Toplumsal talep haline geldiği için konu üzerinde yeniden durulması gereğinin ortaya çıktığını, konuyla ilgili TBMM Adalet Komisyonu'nda yapılan çalışmaların belli bir noktaya geldiğini, ancak son şeklinin verilemediğini açıklayarak;

“Herkes kendi yönünden olaya bakıyor. Çek konusu bir güven konusudur. Piyasada güven ve istikrar büyük ölçüde çekler yoluyla sağlanıyor. Eğer çekin güvenilirliği ortadan kalkarsa; bu da, ekonomik faaliyet bakımından beraberinde çok ssciddi sıkıntılar, sorunlar getirecektir. Piyasanın durması gibi sıkıntıları getirecektir. Özellikle içinden geçtiğimiz ekonomik sıkıntılar da hesaba kattığımızda... Bütün bunları hesaba katarak, son bir değerlendirme daha yapacağız. Sayın Babacan ilgili arkadaşlarımızla bu konuyu konuşacak, taraflarla konuşacak. Muhtemelen bir hafta içerisinde bunu da netleştirmiş olacağız.” ifadelerini kullandığınızı, gazetelerden okudum.

Evet; belirttiğiniz gibi, ÇEK KANUNU, toplumsal talep haline gelmiştir. Bu olaya, kimin, nasıl baktığı önemli değildir. Önemli olan; bu kanunun, beraberinde ADÂLETİ getirip, getirmediğidir. Şöyle ki:

Bilinmeyen ve görünmeyen bir el; LOBİ oluşturarak ve DEVLETİ de kullanarak, medenî Batı ülkelerinin hiçbirinde olmayan bir şekilde gayet ADÂLETSİZ bir ÇEK KANUNU’NU yürürlüğe koydurmuş ve kişiler arasında cereyan eden bir hukuku, devleti de işin içine katarak DEVLET HUKUKU haline getirmesini başarmıştır.

Kişiler veya kurumlar arasındaki bütün ticarî muameleler, alacak-verecek işlemlerinden doğan ihtilâflar ve haklar; çekler hariç, hukuk mahkemelerinde ve icra-iflas kanunları kapsamında işleme tâbî tutulurken; Çekler için, adâletsiz bir işlem yürürlüğe konmuştur. Şöyle ki:

1- Ödenmeyen veya ödenemeyen çekler, icraya verildiği zaman, çek tutarının yüzde 5’i oranında ÇEK TAZMİNATINA tâbî tutulmaktadır.

2- Ayrıca savcılıklara şikâyet edilerek, asliye ceza mahkemeleri tarafından ADLÎ PARA cezasına hükmedilmektedir.

3- Çekini ödeyemeyip acze düşen borçlu, neticede hapse girmektedir. Adlî para cezasının ödendiğini farz edelim; o zaman, devlet alacağını alıyor ve kişi, hapse girmekten kurtuluyor. Ama; bunun, alacaklıya bir faydası olmuyor.

4- Kişiler arasındaki hukukî hakların; devleti de işin içine katarak, DEVLET HUKUKU haline getirilmesinin, ince bir hesabı, bilinmeyen bir gayesi olmalıdır. Merak edilen; bu işi, hangi etkin LOBİNİN başardığıdır.

Bugünlerde, yeni Çek Yasası’nın düzenlenmesi çalışmaları sebebiyle bu konu, tekrar tartışılır hale gelmiştir. Edindiğim intiba, bankacılık ve finans kesimi temsilcilerinin, çeklerdeki hapis cezasının korunması hususunda etkin LOBİ oluşturduklarıdır.

Sayın BAKAN;

Hükümet olarak size düşen görev; beklentilerden ziyade ADÂLETİ sağlamaktır. Zîra; yürürlükteki ÇEK KANUNU, gayet adâletsiz bir kanundur ve Avrupa hukuk normlarına da uygun değildir. Ülkemizde maalesef, beraberinde adâleti getirmeyen yasalar mevcuttur ve bu yüzden de, Avrupa hukuk normlarına uymayan gariplikler yaşanmaktadır. Avrupa ülkelerinde borcundan dolayı hiç kimse, hapse girmemektedir. Bu bakımdan; yeni düzenlenecek Çek Yasası’nda, adâletin sağlanması hedef alınmalıdır. Şöyle ki:

Piyasada vadeli işlemler için üç ödeme aracı kullanılmaktadır. Bunlar, AÇIK HESAP, KAMBİYO SENEDİ ve ÇEK şeklindedir.

Açık hesap ve kambiyo senetlerinden oluşan borçlar, ödenmediği takdirde; takibi, İCRA ve İFLÂS Kanunlarına göre yapılır ve TAZMİNAT, ADLÎ PARA CEZASI veya İDARÎ CEZA uygulanmaz.

Ödenmeyen ÇEK BORÇLARINDA ise, ayrıca ÇEK TAZMİNATI vardır ve ADLÎ PARA CEZASI uygulanır. Tabiatıyla ödeme güçlüğüne ve acze düşen kişiler, adlî ceza sebebiyle cezaevine girmektedirler.

Bu durum da; çek ve senet borçlarının ödenememesi halinde, FARKLI ve ADÂLETSİZ bir uygulamanın varlığını göstermektedir ve bu adâletsizliğin hikmetini araştıran, sorgulayan çıkmamıştır.

Acaba; bu adâletsizlik, Hükümetler üzerinde LOBİ oluşturan kesimlerin baskısı ile mi getirilmiştir?

Konuyu, biraz açmak istiyorum:

1-Her ne kadar kanunlarda çek vadesi yoksa da; yıllardan beri vadeli çek kullanımı, piyasada yaygın olduğu için, teâmül haline gelmiştir. Bankalar dahî, vadeli müşteri çekleri karşılığı bazı müşterilerine kredi vermektedirler.

2-Bir türlü engellenemeyen büyük para sahibi TEFECİLER, resmî hüviyet kazanan FAKTÖRİNG şirketleri ve BANKALAR, vadeli çekler karşılığında faizle para satmaktadırlar.

3-Herhangi bir sebeple çeki karşılıksız kalan insanlara karşı TEFECİLER, FAKTÖRİNG ŞİRKETLERİ ve BANKALAR, kanunların da kendilerine tanıdığı imkân ve güce dayanarak, gayet acımasız davranmaktadırlar.

Tefeciler ve Faktöring şirketleri, ÇEK TAZMİNATI ve ADLÎ PARA CEZASI imkânlarından yararlanarak ve bu imkânları tehdit aracı olarak kullanarak, haklarından fazlasını almaktadırlar ve tahsil imkânı kalmadığı takdirde borçluyu, cezaevine göndermektedirler. Bu durumda, uzlaşma kapıları da kapatılmaktadır.

Bankalar ise; üçüncü şahıslara ait çeklere karşılık kredi verdiği müşterisinin zora düştüğünü sezdikleri anda; teminatta bulundurdukları üçüncü şahıslara ait çekleri, vadelerine bakmaksızın tahsile koymaktadırlar. Bu imkândan yararlanarak kendi alacaklarını kurtarırken, bir anda üçüncü şahısları zora sokmaktadırlar ve hattâ, birçok kişinin iflâslarına sebep olmaktadırlar.

Bu durum, ÇEK KANUNU DÜZENLEMESİNDE; TEFECİLERİN, FAKTÖRİNG ŞİRKETLERİNİN VE BANKALARIN, idare üzerindeki BASKILARININ olduğunu göstermektedir. Nitekim, yeni Çek Kanunu düzenlemesi için Adâlet Bakanlığı yetkililerinin, finans ve bankacılık kesiminden görüş aldıklarını, gazetelerden okudum. Zaten ödenmeyen veya ödenemeyen senet ve çek borçları arasındaki adâletsiz uygulamanın varlığı, başka bir ihtimâli akla getirmez. Zira; çekler, para sahipleri tarafından acımasız bir silâh olarak kullanılmaktadır. Ticaret hayatıdır: Ticarette, ihtilâfların çıkması, acze düşülmesi mukadderdir. Bunların çözüm yeri de, Hukuk Mahkemeleri, İcra ve İflâs Mercileri olmalıdır. Zaten öyledir; ayrıcalık, sadece çekler içindir. Öylesine büyük bir adâletsiz uygulamadır ki; bir acze düşerek, ÇEKİNİ ÖDEYEMEYEN BİR BORÇLU, icabında, bir TERÖRİSTTEN, bir KATİLDEN fazla hapis yatmaktadır.

4-Hükümetlerin uyguladıkları yanlış iktisadî politikalar, meydana gelen ekonomik krizler, vatandaşların ve ticaret erbabının zora düşmesine sebep olmaktadır. Örnek: Hükümetlerin, vatandaşlara olan borçlarını zamanında ödememeleri, yalnız alacaklıyı zora sokmaz; zincirleme bir etkiyle, bütün piyasayı zora sokar. Özellikle Türkiye; 29 yıldan beri uygulanan yanlış ekonomi ve para politikaları sebebiyle daimâ, krizlere maruz kalmış ve reel ekonomide, hiçbir zaman istikrar sağlanamamıştır. Tabir caizse; Türkiye, finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edilmiştir. Vatandaşları borç batağına sürükleyen, gelir dağılımındaki adâletsizliği yaygınlaştıran ve milleti fukaralaştıran gerçek, budur.

Sayın BAKAN;

Yargının işi, yürürlükteki kanunları uygulamaktır. Yargı, beraberinde adâleti getirmeyen kanunları, elbette ki, yok farz edemez. Oluşturulan içtihatlar da yine, yürürlükteki kanunlar çerçevesinde oluşturulur.

Vatandaşların elinde ise hiçbir imkân yoktur. Zira; ADÂLETSİZ KANUNLARIN iptal istemi için ANAYASA MAHKEMESİNE götürülmesi, Cumhurbaşkanı’nın, Ana Muhalefet Partisi’nin, yeterli sayıda imza toplayan Milletvekillerinin ve yargının yetkisindedir.

Bu mektubumla maksadımı ifade ettiğimi zannediyorum. Ödeme aracı olan KAMBİYO senetleriyle, ÇEKLER arasındaki ADÂLETSİZLİĞİN giderilmesi hususunda gereken girişimlerde bulunacağınıza ve kanayan yara ve zulüm haline gelen bu konuya, çözüm bulacağınıza inanmaktayım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: