13 Aralık 2009 Pazar

Melih Aşık'tan cevaplar.

Sayın Melih Aşık
Milliyet Gazetesi Yazar
İstanbul 26 Aralık 2007

Sayın Aşık;

26 Aralık 2007 tarihli yazınızın "Cumhuriyet" bölümünü okudum. Elbette ki; Devletimizin adı, "TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ" dir. Devlet, bir kavramdır. İlmî tarifi de; "Bir hükümet idaresindeki siyasî topluluk" şeklindedir. Bir devletin nizamı ve intizamı; kurum, kuruluş ve fertlerin tutum ve davranışlarına tabîdir. Açık ifade edeyim: Her kurum ve kuruluş ve de her fert, ANA KAİDELERE ve ANA BELGELERE göre işleyen bir DEVLET ve işleyen bir REJİM arayışında olursa ve REJİME ve DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşırsa; vatandaşlık hak ve görevlerinin bilincinde olursa; o devlet, yücelir. Aksi olursa; o devlet, batar.

Şimdi, bu ana çerçeve kapsamında eleştirimi yapıyorum: Halkı aydınlatıp yönlendirmekle görevli aydınların, yazarların, edip ve şairlerin, bilim adamlarının, siyaset ve devlet adamlarının yükümlü oldukları görevlerini yerine getirebilmeleri için; Türkiye'yi ve Türk milletini iyi tanımaları, tarih ve coğrafya bilmeleri, dünya siyasî tarihini irdelemesini başarmaları ve dünya coğrafyasında Türkiye'nin konumunun önemini anlamaları şarttır.

Eğer bu yapılmazsa; halihazır yaşayanlarla gelecek nesiller, bilgisiz kalırlar ve yanlış yönlendirilirler. O zaman siyasi mülâhazalar galip gelir; toplum 'bizden olanlar' ve 'bizden olmayanlar' şeklinde bölünür. Bu, öylesine tehlikeli bir durumdur ki; Ülkenin siyasetini de bozar; övülmesi gerekenler kötülenir, kötülenmesi gerekenler övülür.

Yıllardan beri yazılarınızı, dikkatle okuyan bir okuyucunuzum. Zaman, zaman gerçeklerden uzaklaşarak, yanlış yorumlar da yapmaktasınız. Böyle bir yanlışlığı, bugün de yapmışsınız. Şöyle ki; Her zaman olduğu gibi Demokrat Parti ile Adalet Partisi'ni, ABD yanlısı göstermişsiniz ve bu partilerin kitle partisi olduklarını görmezden gelerek, sağcı partiler olduklarını beyan etmişsiniz. Acaba, öyle midir? Bu yazımda, görüş bildirmeden, araştırma yapabilmeniz için, bazı sorular soracağım:

1- 1954 yılında Balkan Paktı, 1955 Şubatı'nda Bağdat Paktı imzalanmamış olsaydı; Türkiye'yi, 27 Mayıs 1960 İhtilâli'ne götüren süreç başlatılır mıydı? (6-7 Eylül 1955 olaylarının sebebini de, bu kapsamda araştırmalısınız).

2- Menderes'in 1957'den itibaren Sovyetler Birliği ile temasa geçmesinin gerçek sebebi neydi ve bu arayışın siyasî neticesi, ne olmuştur?

3- Türkiye, Şubat 1967'de Sovyetler Birliği ile 7 Büyük projeyi kapsayan Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma, Türkiye'yi, 12 Mart müdahalesine götüren sürecin başlangıcı olabilir mi? (Dikkat edilirse; 67 Şubat ortalarından itibaren milliyetçi söylemli ve din eksenli iki siyasî hareket başlatılmıştır. Bu hareketlerin Rusya ile yapılan anlaşma ile ilgisi olabilir mi? Dikkate değerdir: 1973 seçimlerinden önce İsviçre'de bulunan Erbakan, teminatla Türkiye'ye getirilerek, yeni kurulan MSP'nin başına getirilmiştir. Acaba, neden?)

4- Türkiye, 12 Aralık 1976'da Sovyetler Birliği ile 13 büyük proje'yi kapsayan ikinci Teknik ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma Türkiye'yi, 12 Eylül 1980 İhtilâli’ne götüren sürecin başlangıcı olabilir mi? 1977 ve 1978 yıllarında Türkiye, çok büyük bir kaos ortamına sürüklenmiştir. 1969 14 Ekim ara seçimleri ve Senato üçte bir yenileme seçimleri, siyasetin tekrar istikrara kavuşacağının ve radikal partilerin tasfiye edileceğinin ve de iki büyük siyasi partiye dayalı sistemin yeniden yerleşeceğinin işaretini vermişti. İhtilâl olmasaydı, Haziran 1981'de yapılacak seçimlerde Adalet Partisi tekrar iktidara gelecekti ve radikal partiler tasfiye edilecekti. Bu gerçek, ABD'yi rahatsız etmiş olamaz mı?

5- 12 Eylül sonrası, Türkiye'nin hedeflerini unuttuğu ve iddiasını kaybettiği bir dönemdir. Ekonomisini ve dış siyasetini tam anlamıyla Amerika'ya endekslediği bir gerçektir. Türkiye, İç ve dış borç bataklığına saplanarak, sömürge ülkesi haline gelmiştir. Araştırılmaya değmez mi?
Karşılıklı görüşmek dileğiyle saygılarımı sunarım.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Melih Aşık’ın cevabı:

Sayın Hüsnü Akıncı


Gazeteci ve yazarlara gönderdiğiniz isabetli uyarı ve yorumları dikkatle okuyorum
Çoğunlukla katılıyorum
Bu arada can sıkıntısından olsa gerek... Zaman zaman bana iki üç yıl önce gönderdiğiniz mektupları tekrar servise koyuyorsunuz...
Bunun anlamını henüz çözmüş değilim
Üstelik bunlar aktüel konular da değil
Örneğin 2007 de bana gönderdiğiniz bu mektup, DP ve AP'nin ABD yanlısı sağcı partiler olduğuna ilişkin yazımla ilgili.
Bu konudaki yorumumu yanlış bulmuşsunuz ama kendiniz de ortaya sorudan başka argüman koymamışsınız.
Mesela :
"Menderes'in 1957'den itibaren Sovyetler Birliği ile temasa geçmesinin gerçek sebebi neydi ve bu arayışın siyasî neticesi, ne olmuştur?"
1960 ihtilalinin başlangıç noktasını Moskova gezisine bağlayanlar vardır
İyi de.. ABD bir Moskova ziyaretine bile tahammül edemiyor, bu yüzden Menderes'i deviriyorsa daha önceki 7 yılda tam bir bağımlılık sergilendiği anlamına gelmez mi?
İplerin sıkıca Washington a bağlandığını göstermiyor mu?
ABD bir geziyle Türkiye'nin NATO dan çıkıp Warşova Pakina bağlanacağı gibi düşüncelere kapılacak kadar basiretsiz mi?
Elbet ipleri ABD ye ilk bağlayan Menderes değil İnönü'dür. Menderes ve Bayar civataları sıkılaştırmıştır. O dönemde bütün bakanlıklarda Amerikalı uzmanlar çalışmaya başladı. Tarım, sanayi vs politikalarını ABD saptıyordu. Milli Eğitim'in nasıl Amerikanlaştırıldığı Fakir Baykurt ve benzeri yazarlarca anlatılmıştır.
Menderes'in devrilmesinin sebebi ülkeyi yönetemez hale gelmesidir.
Amerika onu bu yüzden gözden çıkarmıştır.
ABD kaybeden ya da kaybedecek ata bahis oynamaz.
Demirel'e gelince...
Sovyetlerle yaptığı proje anlaşmalarında ABD'yi rahatsız edecek bir yön yoktur.
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde Demirel devrilmiş midir?
Yoksa kurtarılmış mıdır?
Tartışılır.
Her iki darbe öncesinde Demirel zaten devrilecek noktadaydı.
Her iki darbede Demirel aşağı indirilmiş, ülkede sol temizlenmiş, demokrasiye şal örtülmüş, Demirel'in yeniden iktidara tırmanmasına izin verilmiştir.
Ordu, ABD eliyle, Demirel'e iki kez dikenli gül bahçesi temin etmiştir.
Gençleri, aydınları, yurtseverleri ordu temizlemiş, Demirel'e çalışmıştır.......
Siz dürbünün tersiyle bakıyorsunuz olaylara
Ya da sağ dürbünle baktığınız için yanlış görüyorsunuz.
Sizdeki bu Demirel ve Menderes sevgisi sizi yanlış yönlere sürüklüyor.
Saygılarımla
Melih aşık
(Bu cevabımı da sitenize koyabilirsiniz...Bir de karşı görüş bulunsun)

Melih Aşık’a cevap:

Sayın Melih Aşık;

Eski tarihli yazımı göndermemde bir kasıt yoktur; 60 sene zarfında değişen bir şeyin olmadığını; bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle Türkiye'nin maruz kaldığı husumetlerin ödettiği ağır bedelleri vurgulamak istedim.

Kim ne derse ve kim nasıl yorumlarsa yorumlasın; bugün Türkiye bir müstemleke ülkesi ve Türk milleti de bir müstemleke ülkesi haline gelmek üzeredir. Zaten iktisadî bağımsızlıklarını kaybeden ülkelerin varlıklarını korumaları; tam anlamıyla hür ve demokrat bir ülke olmaları imkânsızdır. Bu gerçeği gören, kabullenen ve tavır koyanların sayısının çok az olduğunu, basının kıymetli bir yazarı olmanız hasebiyle herkesten fazla bildiğinize inanmaktayım.

İç ve dış siyasetimiz başkalarının etkisinden kurtarılmadığı sürece de, gelecekteki kayıplarımız çok daha fazla olacaktır.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

 
Melih Aşık’tan cevap:

Sayın Akıncı


Ne ilgisi var bir önceki mektubunuzla bu ikinci mektubunuzu anlamadım.
Siz beni Özal döneminden hatta daha eskiden beri tanıyorsunuz
Çizgimi gayet iyi biliyorsunuz
Çünkü yıllarca bizlere mektup yazdınız
Biz de zaman zaman o mektupları yayınlamışızdır.
AP ve DP'li olmanıza rağmen ben sizi dürüst bir çizgide görürüm
Emin Çölaşan da sık sık mektuplarınızı o yüzden yayınlamıştır.
AP ciliğinizi DP ciliğinizi Menderesci ve Demirelciliğinizi de dürüstlüğünüze bakarak görmezden gelmişizdir.
Biz bu düşünceler içindeyken siz hangi düşünceler içindesiniz anlamadım
Yaşlılık belirtisi mi? Yoksa Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Derya Sazak'a falan yazdığınız mektuplara denge mi kuruyorsunuz?
Benim çizgim açık
Sizin çizginize gelince
Demirelci Menderesci bir çizgiyi tartışmaya bile gerek görmem.
Saygılarımla
Melih Aşık
(Bana yazdığınız eski mektupları elinizdeki adreslere göndermekte serbestsiniz
Ama asgari centilmenlik benim size yazdığım cevapları da aynı adreslere göndermenizi ve blog sitenize koymanızı gerektirir)

Melih Aşık’a cevap:

Sayın Aşık;


Sizin çizginizi, yıllardan beri gayet iyi biliyorum ve her gün hiç aksatmadan yazılarınızı beğenerek okuyorum. Sizi, siyasî görüşlerinize göre asla değerlendirmedim. Benim için önemli olan; sizin düzgün, kimseye eğilmeyen ve doğruları söylemekten çekinmeyen kişiliğinizdir.

Evet belirttiğiniz gibi benim siyasî görüşüm, DP ve AP çizgisindedir. Ama, hiçbir zaman körü körüne liderlere bağlı ve onları hatasız gören bir fanatik partili olmadım. Ancak; Batı Trakya'dan geldiğim 1954 yılından beri merak ettiğim için, Türk Siyasî tarihini gayet iyi inceledim; olayları, his terazinde değil akıl, mantık ve ilim terazisinde tartarak değerlendirdim. Bu sayede de; Tarihin, olayları anlatan bir bilim olmadığını; olayların cereyan ettiği zamandaki tarihî, siyasî, iktisadî ve askerî gelişmeleri inceleyen ve irdeleyen bir bilim olduğunu çok iyi öğrendim.

Bir kişiyi, siyasî mensubiyetine göre değerlendirmeyi, hayatımın hiçbir safhasında aklımdan dahî geçirmedim. Benim nazarımda sözün kimin tarafından söylendiği değil, doğru olup, olmadığıdır. Bu bakımdan her dönemi, müspet ve menfî yönleriyle incelemeyi, irdelemeyi ve değerlendirmeyi tercih ettim.


Saygılarımla.

Hiç yorum yok: