26 Aralık 2009 Cumartesi

Geçmiş bilinmezse, gelecek kurulamaz.

Sayın Nihal Karaca BENGİSU
Habertürk Gazetesi Yazarı
İstanbul 26 Aralık 2009


Sayın BENGİSU;

Dün gece sizi, Habertürk Televizyonu’nunda yayınlanan “Basın Kulübü” programında izledim.

Sorduğunuz sorularda ve yaptığınız yorumlarda, iki önemli hususta, hissî davrandığınızı; aklı, mantığı ve ilmi dışladığınızı gözlemledim.

Bunlardan birincisi, din; ikincisi de, Kürt sorununda dış etkilerin olmadığı konusundaki, peşin hükümlülüğünüzdür.

Din konusuna bakalım:

Yüce ve evrensel İslâm Dini, akla kıymet verir, tefekkürü şart kılar, irade ve hürriyet sıfatlarının gereği olarak, sorgulamayı emreder.

Bu bakımdan; dini ve dindarlığı referans alan AKP İktidarını, kayıtsız ve şartsız destekler bir görüntü vermeniz; İslâm Dini’nin özüne uygun değildir ve teslimiyetçiliği kabullenişinizin delilidir.

Maksadımı daha iyi anlatabilmek için Tarihî bir örnek vermek istiyorum. Şöyle ki:

Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiği gün yaptığı konuşmasının bir bölümünde, şu önemli sözleri söylemiştir:

"Ey Milletim! Hak ve hakikat peşinde koştuğum sürece benim peşimden geliniz! Hak ve hakikatten ayrıldığım zaman benim peşimden gelmeye devam ederseniz; Allah indinde, siz de sorumlu olursunuz!" Hz. Ömer'in bu sözü üzerine bir kişi, hemen kılıcını çekerek, şu sözleri söylemiştir:

"Ömer! Sözlerine dikkat et! bu millete hakaret hakkını sana kim verdi? Hak ve Hakikatten ayrıldığın zaman senin peşinden gelecek insan tasavvur etmen, bu millete yapılan en büyük hakarettir. Haktan ayrılırsan, bu kılıç, sana haddini bildirir." Bunun üzerine Hz. Ömer, teşekkür ederek şu sözleri söylemiştir:

"Beni, böyle bir milletin başına devlet başkanı tayin ettiği için Allah'a şükürler olsun! Ve biliniz ki; Bir millet icabında idarecilerini acı, acı tenkit etmezse; o idareciler de, kendilerine yöneltilen bu acı tenkitlere lâzım gelen alâkayı göstermezlerse; ne o milletten ve ne de o idarecilerden hayır gelmez!"

Bu ölçülere göre kendinizi sorgulamanız ve bu öze göre okuyucularınıza hitap etmeniz, sizin için de, ülke için de ve millet için de, daha hayırlı olur.

Şimdi, Kürt sorununa bakalım:

Bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle Türkiye, daima, iç ve dış odakların husumetlerine maruz kalmıştır, kalmaktadır ve bundan sonra da kalacaktır. Çünkü; bölgemizde, başkalarının da hedefleri ve projeleri vardır.

Bu hususla ilgili olarak örnekler vermek istiyorum. Şöyle ki:

1- Bölgemizin büyük oyuncusu ABD’nin emelleri, Amiral Webb’in, Lord Curzon’a yazdığı 19 Ağustos 1919 tarihli yazısından tarafımızca bilinmektedir. Amiral Webb, söz konusu yazısında şu ifadeleri kullanmıştır:

“AMERİKA, TRABZON ve ERZURUM’u içine alan bir ERMENİSTAN’ı himaye edecektir. GERİ KALAN DÖRT İLDE DE, KÜRT DEVLETİ KURDURACAKTIR.”

2- Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırlarına itirazı olduğu gerekçesiyle ABD, LOZAN ANTLAŞMASI’nı onaylamamıştır. Bu hususta, Hasan Pulur’un yazısı örnek gösterilebilir:

Milliyet Gazetesi Yazarı Hasan Pulur, 13 Nisan 1995 tarihli yazısının bir bölümünde şunları yazmıştır:

“Geçenlerde Akademi üyelerinden emekli Büyükelçi Sayın Oğuz Gökmen’in bir yazısını okuyorduk.

Oğuz Gökmen, eski, dağınık, perişan bir dosyadan söz ediyordu. Dosyada, şimdi KUZEY IRAK denilen yörelerin, Birinci Cihan Savaşı ve Kurtuluş Savaşından sonraki hazin, elemli hikâyesi var…

Dosyada bir fotoğraf…Lozan’da İsmet Paşa ve İngiltere’nin baş delegesi Lord Curzon…

Misak-ı Millî sınırları içinde kalan Musul ve Kerkük’ün âkibeti, iki ülkenin, Cemiyet-i Akvam gözetiminde yapılacak görüşmelere bırakılmış.

Yerli halk, Türkiye diyor; İngiltere, diretiyor. Türkiye plebisit, halk oylaması istiyor; İngilizler, “Buranın halkı cahildir.” diye karşı çıkıyor ve Nasturi İsyanı başlıyor. Hristiyanlığın bir mezhebi olan Nasturilerin isyanı kısa sürede bastırılıyor….

Yıllarca süren savaştan sonra, yeni Türk Devletini kuranlardan Musul ve Kerkük’ü almak için direnen İngilizler, yeni bir isyan hazırlığına giriyorlar.

Oğuz Gökmen’in anlattığına göre, “CERİDE D’ORİENT” Kulübünde iki kişi bezik oynamaktadırlar. Biri, Türkiye’nin Başbakanı Fethi Okyar, diğeri de İngiltere Büyükelçisi Lindsay’dır.

İngiliz büyükelçisi bir ara iskambil kâğıtlarını bırakıp, Türkiye Başbakanına hayırlı önerilerde bulunuyor:

“Ekselans; bırakınız artık şu MUSUL ve KERKÜK hayallerini, bakın başınıza ne belâlar geliyor.”

İngiliz elçisi gelen belâları hatırlatırken, gelecek belâların müjdesini de verir:

“Bu işin peşini bırakırsanız, Musul Petrollerinden size pay veririz, limanlarınızın yapımı için kredi açarız.”

İngiliz Elçisi, baklayı ağzından çıkarır:

“Üstelik; bir daha ülkenizde zinhar bir KÜRT İSYANI çıkmayacağını taahhüt ederiz.”
Fethi Okyar, İngilizin bamteline basar:

“Ama sizin, Irak üzerindeki MANDA SÜRENİZ bitmek üzere…”

Ne gam! Emperyalizmin oyunu biter mi?

“Tasanız o olsun; biz, o süreyi hemen uzatırız.”

Sonra ne mi oldu?

Şeyh Sait İsyanı başlar; genç Türkiye Cumhuriyeti bu isyanı bastırır. Ama, MUSUL ve KERKÜK de gider.

İngiliz elçisinin dediği çıkmıştır.”

3- Güneri Civaoğlu’nun yazısı da, konuya ışık tutan iyi bir örnektir:

Güneri Civaoğlu’nun 2 Şubat 1991 tarihli ve “İKİ YARBAY” başlığını taşıyan yazısından bir bölüm şöyledir:

“Hyati Regeny Otelinin 11. katında bir dairede, ABD Kuvvetleri Ordu Sözcülüğü Merkezinde Amerikalı yarbayın sözleri…

Amerikalı yarbayla duvara asılı dev Ortadoğu haritasının önündeyiz.

Sağ elinin avuç içini Musul/Kerkük vilâyeti olan geniş alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle kelimeleri, tane, tane seçerek anlatıyor:

“İşte KÜRT DEVLETİ burada kurulur. Savaş bitecek, Saddam çökmüş olacak. Bu yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler, bir devlet kurarak, buradaki boşluğu dolduracaklar. BELKİ, TÜRKİYE’DEN DE TOPRAK İSTERLER.

Ona, anımsatıyorum:

“Türkiye, bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.”

Amerikalı Yarbay, “O ZAMAN ÇARPIŞACAKSINIZ!” diyor.

Soruyorum:

“Türkiye’nin düzenli orduları, silâhları, topları, zırhlıları, tankları, uçakları, füzeleri var. Böyle büyük bir güce nasıl karşı koyarlar? Hem gerek Suriye, gerek İran, Irak’ın toprak bütünlüğü için açık tavır koymuş bulunuyorlar. Onların da bölgede bir Kürt devleti oluşmasına göz yumacaklarına, nasıl ihtimal veriyorsunuz?”

Amerikalı Yarbayın verdiği yanıt, düşündürücüdür:

“Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin de yakında, çok silâhları olacaktır. Saddam’ın bıraktığı silâhlar, onlara kalıyor. Belki Türkiye’de sizinkilerden bile ileri silâhları olacak. Uçakları, tankları, füzeleri, zırhlıları, helikopterleri, havaalanları, vs. gibi”

4- Yeni olduğu için hafızalarımızdadır:

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton Türkiye'yi ziyaretinde; resmî görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin demokrasisini ve etnik yapısını konuştuk. Şu anda size, Başkan Obama'nın Nisan başında Türkiye'yi ziyaret edeceğinin müjdesini verebilirim. Başkan Obama, Türkiye ile bir likte, Dünyayı yeniden şekillendirecektir." sözlerini söylemiştir.

Sayın BENGİSU;

Verdiğim bu örnekler, bir hayal ürünü değil, tarihin sayfalarında ve olaylara ssmuhatap olan kişilerin hatıralarında kayıtlıdır. Bugün PENTAGON’da, Avrupa Birliği’nde yayınlanan haritalar da bilinmektedir. Kaldı ki; 29 Mart Yerel Seçimlerinden sonra, DTP’li bazı milletvekillerinin ve belediye başkanlarının, “Bu seçimler, Kürt Bölgesinin sınırlarını belirlemiştir.” dedikleri de bilinmektedir.

Meydana gelen gelişmelerin Kürt kökenli vatandaşlarımızın, olmadığı iddia edilen haklarını savunmakla uzaktan, yakından bir ilgisinin olmadığı aşikârdır. Bu sebeple; büyük ve iddialı bir gazetenin köşe yazarı olduğunuz için, meydana gelen ve ülkemizi rahatsız eden olayları, kendi his terazinizde değil de, tarihin ışığında değerlendirmenizde fayda vardır. Zîra; tarih, olayları anlatan bir bilim dalı değil; olayların cereyan ettiği zamandaki siyasî, iktisadî ve askerî hedefleri inceleyen ve irdeleyen bir bilim dalıdır. Bu gerçeği dikkate almayanlar, ihtiyatsız yaşarlar. Yine tarihen sabittir ki; tarih, ihtiyatsızlığa karşı gayet acımasız ve zalimdir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: