25 Ağustos 2009 Salı

ABD VE TÜRKİYE

Sayın James JEFFREY
ABD Ankara Büyükelçisi
Ankara 25 Ağustos 2009



Paranızın üzerinde “ALLAH’a GÜVENİYORUZ” ibaresinin bulunması, bir zamanlar HÜR DÜNYA için teminat addediliyordu.

Hafızalardan silinmemiştir:

Irkçılık esasına dayanan 2.ci Dünya Savaşı’nın CEHENNEM’e çevirdiği dünyada, şaşkına dönen insanlık âlemi, ADALET, HÜRRİYET, EŞİTLİK ve REFAH esasına dayalı yeni bir huzur ortamı arıyordu.

Herkesin bunaldığı, acılara gark olduğu faciadan sonra AMERİKA BİRLEŞİK EVLETLERİ, insanlık âleminin özlemini çektiği arayışına önderlik etmek iddiasıyla ortaya çıktı ve bir dizi vaatlerle öncülük görevini üstlendi. Hedef, şuydu:

DİL, DİN, IRK ayırımı yapılmaksızın bütün insanlığa; sulh, sükun, huzur ve güven ortamı içinde REFAH sağlamak!..

Bu hedefin ilk teşebbüsleri ve propagandaları mükemmeldi. Arşivlerinizde vardır; Başkan D.D. Eisenhower Türkiye’yi ziyaretinde, tarihte altın satırlarla yer alan şu sözleri söylemişti:

“Biz dünyaya sulh, sükun, huzur ve güveni KURAN’ın ve İNCİL’in tahtında sağlayarak, insanlık âlemine REFAHI getireceğiz.”

Ama, ne yazık ki; aradan geçen zaman, o gün ortaya konan HEDEF ve NİYETLERİN gerçek olmadığını ispatlamıştır. ABD, hiç de samimi davranmamıştır. BATI’daki refahın, kendi dışındaki dünyanın sefaleti, ezilmesi, sömürülmesi ve zulme uğratılması pahasına elde edildiği gerçeğini ispatlamıştır. Hele; SOVYETLER BİRLİĞİ’nin dağılmasından sonra, tek güç görünümünde ve konumunda olan AMERİKA’nın samimiyetsizliği, inkârı mümkün olmayan bir görüntüyle açığa çıkmıştır.

Saddam Hüseyin’i bahane ederek, Körfez’deki ve Irak’taki petrol varlığının üzerine konmak için bütün dünyayı seferber eden AMERİKA, maalesef bugün, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da yaratılan huzursuzlukların ve çatışmaların müsebbibi ve planlayıcısı haline gelmiştir. CANAVARLARI dahi utandıracak bu vahşet; ABD’nin, asla vazgeçmeyeceği bir millî politikası olarak sahneye konmuştur.

ABD’nin bu tutum ve davranışları; ORTAÇAĞ’ daki Engizisyon Papazlarının, halkı ezen zalim hükümdarların, saltanatlarını zulüm ve kan üzerine kurmuş zalim derebeylerinin yönlendirdiği HAÇLI SEFERLERİ’ni andırmaktadır. Belli ki ABD, Alman ırkçılığının dünyayı kana buladığı gerçeğini, unutmuş görünmektedir. Veya işine öyle gelmektedir.

Ziyanı yoktur; unutmuş olun veya unutmuş görünün..Ama; bir gerçeği de, asla unutmamalısınız. O gerçek de şudur:

Hristiyanlık âlemi, manen İslam alemine borçludur. Biz Müslümanlar, Hazreti İsa’nın Hak Peygamberi olduğuna; İncil’in, Semavi kitap olduğuna inanırız. İnanmazsak; Müslümanlığımız, Allah katında kabul olmaz. Ama Hristiyanlar, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i ve Kuran’ı kabul etmezler. Taassup ve cehaletlerinden dolayı kabul etmezler.

Ayrıca biz Müslümanlar, Hazreti İsa’nın, Allah’ın bir kudretinin neticesinde babasız dünyaya gelmesini, şek ve şüpheye düşmeden kabul ettiğimiz halde (Ki; bugün gelişen genetik ilmi, bu gerçeği doğrulamaktadır); Hristiyan âleminde, bu konuyu tartışıp, çirkin isnatlarda bulunanlar vardır. Hz. İsa’ya çirkin sıfat takılırken, Annesi Hz. Meryem’in iffet ve namusu tartışılırken; KURAN ve Hz. Peygamberimiz; Hz. İsa’nın Hak Peygamberi olduğunu, Annesi Meryem’in ismet ve iffet sahibi bir hanım olduğunu beyan etmiştir. Yani; bu hususta bütün Hristiyan âlemi, Hz. İsa ve Annesi Hz. Meryem’i beraat ettirdiği için, İslam âlemine borçludur.

Bilmem ki; yarın Ahret gününde ve Allah’ın huzurunda Hz. İsa, Hristiyan âlemine “Beni dünyada beraat ettiren, annemin ismet ve iffet numunesi bir hanım olduğunu beyan eden Hz. Muhammed’in aleyhinde niçin bulundunuz?” diye bir sual soracak olursa; acaba, Hristiyan âlemi ne cevap verecektir?

Aslında; İncil’i iyi bilen ve inançlarında samimi bir hristiyan, eğer İncil’i iyi okursa; bu gerçeği, kendiliğinden bulacaktır. Değil İslam âlemine ters bakmak; belki de, Müslümanları baş tacı edecektir.

İşte belgesi:

Dört İncil yazan dört müellif, Hz. İsa’nın semâya yükselişi vaktinde Havarilerine, “Ben, babama, babanıza ve Allah’ıma gidiyorum. Size, benden sonra (PERAKLİT) geleceğini müjdelerim.”, dediğinde ittifak etmişlerdir.

PERAKLİT, Yunanca bir kelimedir. Asıl telaffuzu, PERAKLİTOS’dur. Latince İncil’de PARALİTİS’dir. Yunanca’da PERAKLİTOS’un manası, “Niyaz olunmuş” demektir. Aslı, Arapça (AHMED) manasına olan BİRİKLİTOS’dur.

Bu hususta Kuran’da SAF SURESİ’nde, şöyle buyuruluyor:

“Ve iz kale iysebnü meryeme ya beni israiyle inniy resulüllahi ileyküm musaddikan lima beyne yedeyye minettevrati ve mübeşşiren biresulin ye’tiy min ba’dismühu ahmed…”

Manası:

“İsa Aleyhisselâm Beni İsrail’e dedi ki: Benden önce nazil olan Tevrat’ı tasdik, benden sonra din-i kamil ile (Ahmed) isminde gelecek peygamberi size müjdelediğim halde , size hüccet ve bürhanla Allahü Teala’dan gönderilmiş peygamberim..”

Görülmektedir ki; Kuran’ı ve İncil’i iyi okuyup anlayanlar ve iman edenler için, Hristiyan dünyası ile İslam dünyası arasına KANLI HENDEK açmanın manasızlığı ortaya çıkar. Ama, ne yazık ki; taassup ve irtica içinde olanlar, bu gerçeği henüz görebilmiş değillerdir.

Sayın BÜYÜKELÇİ;

Bu, uzun ve fakat lüzumlu girişten sonra, bazı gerçekleri, bizzat size hatırlatmak istiyorum:

Türkiye, sizin yani Amerika Birleşik Devletleri’nin bir müstemlekesi veya bir eyaleti değildir. Siz de müstemleke ve eyalet valisi değilsiniz. Siz; güven mektubu kabul edilmiş bir Büyükelçisiniz ve ülkemizde misafirimizsiniz.

Türk milleti üredi, türedi bir millet değildir. Bu yüce Türk milleti; zulmü gördüğü yerde ADALETİ, inkarı gördüğü yerde İMANI, cehaleti gördüğü yerde İLMİ; hiddeti, gadabı gördüğü yerde sükuneti vazeden ve tarihin en eski efendisi olan bir millettir. Ve tarih boyunca DEVLET olmasını başarmıştır. Tarihte, iz de bırakmıştır. İşte, ispatı:

600 sene hükmettiği Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da sulh, sükûn, huzur ve güven vardı. Osmanlı Devleti bu bölgelerden çekildikten sonra; bu bölgelere zulüm, kan, huzursuzluk ve gözyaşı hâkim oldu.

Evet; bugün ABD, dünyanın hâkimi ve süper gücüdür. Ama; Türk milletinin tarihi zenginliğine sahip değildir ve 200 yıllık bir geçmişi vardır. Bugünkü hâkimiyeti de, güce dayanmaktadır. Adaletten kesinlikle yoksun bu güç, adalete dayanmamaktadır ve eninde sonunda yıkılmaya mahkûm olacaktır. Tarihin hiçbir döneminde, inkâr veya tekzip edilemeyecek gerçeği, budur.

Tarihen sabittir ki:

BİR MİLLET, KÜFÜRLE DEVAM EDEBİLİR. FAKAT, ZULÜMLE ASLA ve ASLA DEVAM EDEMEZ!

Bu sebeple size hatırlatmak isterim ki; misafirimiz olarak bulunduğunuz ülkemizde, işlerimize karışıp; fitne ve fesatlar dokuyarak, bu yüce MİLLETİMİZİ ve tarihe damgasını vurmuş yüce DEVLETİMİZİ, huzursuz etmeye çalışmayınız!

Birinci Cihan Harbinden sonra Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunları, gayet iyi bilmekteyiz. ABD’nin emelleri, Amiral Webb’in, Lord Curzon’a yazdığı 19 Ağustos 1919 tarihli yazısından tarafımızca bilinmektedir. Amiral Webb, söz konusu yazısında şu ifadeleri kullanmıştır:

“AMERİKA, TRABZON ve ERZURUM’u içine alan bir ERMENİSTAN’ı himaye edecektir. GERİ KALAN DÖRT İLDE DE, KÜRT DEVLETİ KURDURACAKTIR.”

Sayın Büyükelçi;

ABD’nin emellerine hizmet edecek satılmış hainler, ajanlar bulabilirsiniz. Bunlar vasıtasıyla bazı kışkırtmalarda bulunarak, bazı kalkışmalar da sağlayabilirsiniz. Ama; biliniz ki, Türkiye’yi bölmeye gücünüz yetmez! Zîra; bu millet, bölünmemeye ant içmiştir. Kışkırtmaya çalıştığınız ve kullandığınız Kürt kökenli insanlar, Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcileri değildirler. Asla ve asla, yaratmaya çalıştığınız fitne ve fesada, boyun eğmeyeceklerdir.

Ve bilinmelidir ki; üniter yapısını muhafaza eden güçlü bir Türkiye, bölgenin sulh, sükûn, huzur ve güveni için elzemdir.

Bugün ABD, dünyanın en güçlü ülkesidir. İman ettiğimiz ALLAH, dünyanın neresinde olursa olsun ve ne zaman olursa olsun; güçlü devletleri, her türlü zulmü önlemekle görevlendirmiştir. Bu kutsal görevin farkında olmayanlar, Allah’ın huzuruna sefil, rezil ve çaresiz olarak gideceklerdir ve Hiç şüphesiz; CEHENNEM’de, yerlerini alacaklardır İlahi ceza kesinleştiği gün; ABD’yi yönetenleri, hizmet ettikleri para sahipleri kurtaramayacaktır.

Bir diplomat olarak bu gerçeği görmeniz ve bu gerçeğe göre hareket etmeniz elzemdir. Hükümetinizi ve Parlamentonuzu baskı altında tutan dolar milyarderleri, eroin ve silah tüccarları, dünya ticaretine ve petrole hakim egemenleri, borsa spekülatörleri, dünya üzerinde tedavül eden 2-3 trilyon dolar kara paraya yön veren caniler ne derlerse desinler; siz, kan akıtıcı, can yakıcı, huzursuzluk yaratıcı organizasyonlara alet olmamalısınız ve Allah’ın emirlerine aykırı buyruklara teslim olmamalısınız. Zîra; zulme alet olanlar, tarihin sayfalarında nefretle anılırlar.

Son sözüm, şudur:

Türk milleti ile zıtlaşmayınız; zira, zararlı çıkarsınız. Dünya, ABD’nin zulmünü, artık kaldıramaz. Yakın bir gelecekte, her şey tersine dönecektir. Zulme dayalı hâkimiyetler, devamlı değildir ve eninde sonunda, çökmeye mahkûmdur. Bu gerçeği, Amerikan halkına da anlatmalısınız.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: