Sayın Bülent ARINÇ
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 8 Ağustos 2009
Sayın BAKAN;
Bugün yaptığınız açıklamaları dikkatle izledim. Açıklamalarınızın bir bölümünde;
"Bu konuyu (demokratik açılım) netleştirmek ve bir yol haritasını açıklamak üzere son hazırlıklarımızı yapıyoruz. AKP iktidarı böyle bir projeyi hayata geçirmekle aslında risk almaktadır, ama bu iş için bu riske de değer" ifadelerini kullanmışsınız.
Merak konusudur:
Bu konuyu, yani “DEMOKRATİK AÇILIM” adını verdiğiniz konuyu netleştirmek ve bir yol haritası açıklamak üzere yaptığınız son hazırlıklar nedir?
İktidarınızı, böyle bir projeyi hayata geçirmekle nasıl bir risk alacaktır?
“ Bu riske değer” bulduğunuz açılım, nasıl bir açılım olacaktır?
Merak edişimin sebebi de şudur:
Ben de, bu ülkede yaşıyorum ve ülkemizde olup, bitenleri yakından ve dikkatli biçimde izleyen bir vatandaşım. Gözlemim şudur ki; ister Türk olsun, ister Kürt kökenli olsun, vatandaşlar arasında bir Kürt sorunu yoktur ve herkes, “Kürt açılımının veya Demokratik açılımın” ne olacağını merak etmektedir.
Ayrıca herkes, bu sorunun ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL’İN, kendi istek, çıkar ve hedefleri doğrultusunda, müştereken yarattıkları bir sorun olduğuna inanmaktadır. Halkın asıl derdi; işsizlik, geçim sıkıntısı ve fukaralıktır. Bu açıdan değerlendirecek olursak; karşınızda, bıkmış, küstürülmüş ve şevkini kaybetmiş geniş halk kitleleri vardır.
Eğer gerçek anlamda bir açılım yapmayı düşünüyorsanız; halkın gerçek sorunlarına çare bulacak ve geniş halk kitlelerini rahatlatacak açılımlar yapmalısınız ve yol haritası geliştirilmelisiniz.
Her ne kadar icraatlarınızla, 79 yıllık Cumhuriyet döneminin hizmet ve kazanımlarını inkâr ederek övünseniz de, ülkenin; topyekûn kalkınmayı sağlayacak ve geniş halk kitlelerini, SOSYAL REFAH DEVLETİ anlayışına uygun bir şekilde idare edilmediği de bir gerçektir. Göstergeleri de bilinmektedir:
-Gelir dağılımı fevkalâde kötü ve adâletsizdir.
-İşsizlik, fukaralık ve çaresizlik, geniş halk kitlelerini bunaltacak derecede yaygındır.
-Dolaylı vergiler, dolaysız vergilerin iki katına çıkmıştır ve yükü, geniş halk kitlelerinin üzerine bindirilmiştir.
-Ocak-Haziran 2009, 6 aylık dönemde Merkezi Yönetim Bütçesinden 27 milyar 242 milyon lira FAİZ HARCAMASI yapılmıştır ve bu harcama, 6 aylık PERSONEL GİDERİNE eşittir. Yıl sonuna kadar yapılacak faiz harcamasının 55-60 milyar liraya ulaşacağı tahmin edilmektedir.
-Bu, 6 aylık dönemde Merkezi Yönetim Bütçesi, 23 milyar 205 milyon lira AÇIK vermiştir ve bu açık, 27 milyar 133 milyon lira borçlanarak kapatılmıştır.
-Merkezi Yönetimin toplam BORÇ STOKU, 408 milyar 915 milyon liraya ulaşmıştır.
-Başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadî değerlerimiz, yabancıların eline geçmiştir. Perakende ticaretimiz dahî yabancıların elindedir. Yabancıların kâr transferleri, belimiz bükecektir ve geleceğimizi ipotek altına alacaktır.
-Tarım ve hayvancılıkta üretim, 1980 yılının gerisindedir ve gıda maddeleri ithalâtı için ödediğimiz para, 15 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır ve artarak devam edecektir.
-Halkın, 2002 yılında 6 milyar 400 milyon lira olan banka borçları (Tüketici ve İhtiyaç kredileri ile Kredi kartları borçları), bugün, 150 milyar liraya ulaşmıştır.
-Tabir caizse Türkiye, FİNANS ve BANKACILIK kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 HOLDİNGE esîr edilmiştir. Merak edenler bu gerçeği, bankalardaki mevduatın dağılımına ve Türkiye’nin ekonomisine ve para piyasalarına yön veren “PİYASA YAPICISI” bankaların listesine bakarak öğrenebilirler.
Sayın BAKAN;
İster kabul edilsin veya reddedilsin; Türkiye, gerçek gündemini, hedeflerini ve önceliklerini kaybetmiştir. Çünkü; iktisadî bağımsızlığımızı kaybetmiş durumdayız. Bu kusur, sâdece iktidarınızın kusuru da değildir. 12 Eylül 1980’den sonra DEVLET, bir ticarethâne zihniyeti ile idare edilmiştir. İktidarınız da DEVLETİ, bu anlayışa göre yönetmiş ve “SOSYAL RAFAH DEVLETİ” anlayışından uzaklaşmıştır.
Dikkatlerinize arz ediyorum:
12 Eylül 1980 sabahı Türkiye’nin dış borçları, 12 miyar 500 milyon dolar seviyesindeydi ve iç borcu yok denecek kadar azdı. Faiz ödemeleri, bütçenin yüzde 3’ünü geçmiyordu.
Bugün iç ve dış borçların toplamı, özel sektörün borçları dâhil, 500 milyar dolara ulaşmıştır. 2002 sonu itibariyle toplam borç stoku, 210 milyar dolardı. 7 yıllık iktidarınız döneminde borç stoku ikiye katlanmıştır. Üstelik; aradan geçen 29 yıl zarfında 600 milyar dolar faiz ödemesi yapılmıştır. 7 yıllık iktidarınız dönemindeki faiz ödemesi 200 milyar doları aşmıştır. Kâr transferleri hariçtir. Ayrıca bu dönemde; 2002 sonunda devraldığınız iktisadî değerlerimizin yabancılara satışından, Başbakan’ın ifadesine göre 50 milyar dolar gelir de sağlanmıştır.
Bu durum göstermektedir ki; halkı asıl ilgilendiren konu, Türkiye’nin, topyekûn kalkınmayı sağlayacak ve halkı refaha ulaştıracak şekilde iyi idare edilmesidir.
Bu mektubumu; Türkiye’nin, başkalarını yarattığı sorunlarla kaybedecek zamanı olmadığını hatırlatmak için yazdım. Zirâ; istendiği kadar “Demokratik Açılım” sözleri söylesin ve ortaya “Yol Haritaları” konsun; İmralı’daki Öcalan’ın sesi, herkesten fazla çıkacaktır. Bu da; Türkiye’yi, zor günlerin beklediğinin habercisidir.
Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz etti. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder