13 Ağustos 2009 Perşembe

Olacakları göremeyenlere!

Sayın Ali BABACAN
Dışişleri Bakanı
Ankara 8 Mart 2009

Sayın BAKAN;

NTV Televizyonunda yayımlanan söyleşinizi dikkatle izledim.

Türkiye’nin dış meseleleriyle ilgili konularda geniş kapsamlı mülâkat, günü geldiğinde hem sizi ve hem de Türkiye’yi zora sokabilir. Zira; bir ülkenin dış politikasını, bulunduğu coğrafyası belirler. Değişen veya gelecekte değişecek şartlara göre yeni oluşumlar meydana gelebilir. Ayrıca; bir ülkenin çıkarlarına uygun olan gelişmeler, başka ülkeleri rahatsız edebilir. Bunun önemini, Fransa’nın ünlü Devlet Başkanı DE GAULLE, gayet veciz ve herkesin dikkatini çekecek şekilde şu sözleriyle belirtmiştir:


“Fransa’nın dış meseleleriyle ilgili olarak beyanat vereceğim zaman günlerce düşünürüm; düşündüklerimi not ederim; bu notları, işin uzmanlarına vererek yazılı metin haline getirtirim. Konuşacağım zaman da, asla ve asla o metnin dışına çıkmam.”

NTV Televizyonunda canlı olarak yayınlanan programda, “Amerika bizim stratejik ortağımızdır.” sözünü söylediğiniz için, bu mektubumu yazdım.

Evet, ABD’nin stratejik ortağımız olduğu kesindir. Merak edilen; bu ortaklıkta ağırlıklı olarak hangi ülkenin çıkarları söz konusudur? Sorum, kimseyi şaşırtmamalıdır. Sebebine gelince:

ABD Dışişleri Bakanı Hilary CLİNTON, Başbakan’la ve sizinle yaptığı görüşmelerden sonra basına yaptığı açıklamasında, “PKK ile mücadeleyi görüştük. Türkiye’nin demokrasisinden ve etnik yapısından bahsettik. Başkan OBAMA, Türkiye’nin yardımı ile dünyayı değiştirecek.” sözlerini söylemiştir.

ABD dışişleri Bakanının bu açıklaması, zihinleri karıştırmış ve tereddütler yaratmıştır.

Türkiye’nin demokrasisi ve etnik yapısı, Amerika’yı niçin ilgilendirmektedir? Ve OBAMA, dünyayı nasıl ve hangi istikamette değiştirecektir ve ABD’nin hedefi nedir? Bu hedefte; Irak’ın, Şİİ BÖLGESİ, SÜNNİ BÖLGESİ ve KÜRT BÖLGESİ olmak üzere üç parçaya bölünmesi mi vardır?


CLİNTON’ın, “Türkiye’nin demokrasisinden ve etnik yapısından bahsettik.” sözleri, ne anlama gelmektedir? Türkiye’ye bir federasyon veya bir Kürt Devletinin kurulması mı önerilmektedir?

Meramımı daha iyi anlatmak için geçmişten bazı örnekler vermek istiyorum. Şöyle ki;

1-Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırlarına itirazı olduğu gerekçesiyle ABD, LOZAN ANLAŞMASI’nı onaylamamıştır.

2-Milliyet Gazetesi Yazarı Hasan Pulur, 13 Nisan 1995 tarihli yazısının bir bölümünde şunları yazmıştır:

“Geçenlerde Akademi üyelerinden emekli Büyükelçi Sayın Oğuz Gökmen’in bir yazısını okuyorduk.

Oğuz Gökmen, eski, dağınık, perişan bir dosyadan söz ediyordu. Dosyada, şimdi KUZEY IRAK denilen yörelerin, Birinci Cihan Savaşı ve Kurtuluş Savaşından sonraki hazin, elemli hikâyesi var…

Dosyada bir fotoğraf…Lozan’da İsmet Paşa ve İngiltere’nin baş delegesi Lord Curzon…


Misak-ı Millî sınırları içinde kalan Musul ve Kerkük’ün âkibeti, iki ülkenin, Cemiyet-i Akvam gözetiminde yapılacak görüşmelere bırakılmış.

Yerli halk, Türkiye diyor; İngiltere, diretiyor. Türkiye plebisit, halk oylaması istiyor; İngilizler, “Buranın halkı cahildir.” diye karşı çıkıyor ve Nasturi İsyanı başlıyor. Hristiyanlığın bir mezhebi olan Nasturilerin isyanı kısa sürede bastırılıyor….

Yıllarca süren savaştan sonra, yeni Türk Devletini kuranlardan Musul ve Kerkük’ü almak için direnen İngilizler, yeni bir isyan hazırlığına giriyorlar.

Oğuz Gökmen’in anlattığına göre, “CERİDE D’ORİENT” Kulübünde iki kişi bezik oynamaktadırlar. Biri, Türkiye’nin Başbakanı Fethi Okyar, diğeri de İngiltere Büyükelçisi Lindsay’dır.

İngiliz büyükelçisi bir ara iskambil kâğıtlarını bırakıp, Türkiye Başbakanına hayırlı önerilerde bulunuyor:

“Ekselans; bırakınız artık şu MUSUL ve KERKÜK hayallerini, bakın başınıza ne belâlar geliyor.”


İngiliz elçisi gelen belâları hatırlatırken, gelecek belâların müjdesini de verir:

“Bu işin peşini bırakırsanız, Musul Petrollerinden size pay veririz, limanlarınızın yapımı için kredi açarız.”

İngiliz Elçisi, baklayı ağzından çıkarır:

“Üstelik; bir daha ülkenizde zinhar bir KÜRT İSYANI çıkmayacağını taahhüt ederiz.”
Fethi Okyar, İngilizin bamteline basar:

“Ama sizin, Irak üzerindeki MANDA SÜRENİZ bitmek üzere…”

Ne gam! Emperyalizmin oyunu biter mi?

“Tasanız o olsun; biz, o süreyi hemen uzatırız.”

Sonra ne mi oldu?

Şeyh Sait İsyanı başlar; genç Türkiye Cumhuriyeti bu isyanı bastırır. Ama, MUSUL ve KERKÜK de gider.

İngiliz elçisinin dediği çıkmıştır.”

3-Güneri Civaoğlu’nun 2 Şubat 1991 tarihli ve “İKİ YARBAY” başlığını taşıyan yazısından bir bölüm şöyledir:

Hyati Regeny Otelinin 11. katında bir dairede, ABD Kuvvetleri Ordu Sözcülüğü Merkezinde Amerikalı yarbayın sözleri…

Amerikalı yarbayla duvara asılı dev Ortadoğu haritasının önündeyiz.

Sağ elinin avuç içini Musul/Kerkük vilâyeti olan geniş alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle kelimeleri, tane tane seçerek anlatıyor:

“İşte KÜRT DEVLETİ burada kurulur. Savaş bitecek, Saddam çökmüş olacak. Bu yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler, bir devlet kurarak, buradaki boşluğu dolduracaklar. BELKİ, TÜRKİYE’DEN DE TOPRAK İSTERLER.

Ona, anımsatıyorum:

“Türkiye, bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.”

Amerikalı Yarbay, “O ZAMAN ÇARPIŞACAKSINIZ!” diyor.

Soruyorum:

“Türkiye’nin düzenli orduları, silâhları, topları, zırhlıları, tankları, uçakları, füzeleri var. Böyle büyük bir güce nasıl karşı koyarlar? Hem gerek Suriye, gerek İran, Irak’ın toprak bütünlüğü için açık tavır koymuş bulunuyorlar. Onların da bölgede bir Kürt devleti oluşmasına göz yumacaklarına, nasıl ihtimal veriyorsunuz?”

Amerikalı Yarbayın verdiği yanıt, düşündürücüdür:

“Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin de yakında, çok silâhları olacaktır. Saddam’ın bıraktığı silâhlar, onlara kalıyor. Belki Türkiye’de sizinkilerden bile ileri silâhları olacak. Uçakları, tankları, füzeleri, zırhlıları, helikopterleri, havaalanları, vs. gibi”


Sayın Bakan;

İnsanlar unutabilirler. Ama; Devletlerin hafızalarının güçlü olması gerekir.

Görülmektedir ki; vaktiyle varsayım olarak değerlendirilen olaylar, bugün gerçekleşmiştir. Amerikalı Yarbayın söylediklerinin önemli bir kısmı da gerçekleşmiştir. Bundan sonra nelerin olacağını, sorumlu mevkilerde bulunanlar daha iyi bilirler. Merak ediyorum:

Program yapımcısı size, yukarıda bahsettiğim olaylarla bağlantılı sorular sorsaydı; acaba, cevabınız ne olurdu? Zorlanmaz mıydınız?

Bu sebeplerden dolayı önemli mevkilerde görev yapan DEVLET ve SİYASET adamlarının; hislere hitap etmekten ziyade, “Her makamın bir sözü ve her sözün bir makamı vardır.” gerçeğini, akıldan çıkarmamaları gerekir.

Hedefleri ve sorunları büyük olan Türkiye’de görev üstlenenlerin; Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanımaları, tarih ve coğrafya bilmeleri, dünya siyasî tarihini irdelemesini başarmaları ve dünya coğrafyasında Türkiye’nin konumunun önemini iyi anlamaları şarttır.

Aksi halde DEVLET, iddiasını ve hedeflerini kaybeder. Hüner; DEVLETİ, kurallarına göre işleterek, milleti topyekûn bir büyük hedefe yönlendirebilmektir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: