19 Ağustos 2009 Çarşamba

Sanal Demokrasi.

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 19 Ağustos 2009

Sayın CUMHURBAŞKANI;

Radikal Gazetesi’nde yayımlanan demecinizi okudum. Demecinizin bir bölümünde;

“İmralı falan onları unut, geç. Sen soruyu başka türlü sor. Onlar muhatap değil. Türkiye’de bir mesele var. Herkesin kendi meselesini, problemini kendisinin çözmesi gerekir. Bir ülke kendi sorunlarını kendi inisiyatifiyle çözmezse başkaları günü gelir daima bunu istismar eder. Vaktiyle de istismar etmişti.

Bugün de gerek Türkiye içindeki konjonktür gayet açık, müsait. Tartışılıyor bütün bu konular açık seçik, medenice tartışılıyor. Daha da önemlisi uluslararası konjonktür de çok müsait. Her zaman müsait olmayabilir. Bazen çok daha farklı da olabilir.

Türkiye büyük bir ülke, medeni bir ülke, demokratik standartlarını yükseltmek isteyen bir ülke, hedefleri belli olan bir ülke. Tüm bu konuları cesur bir şekilde çalışmak, Türkiye’deki bütün vatandaşlarımızın birliğini, beraberliğini daha güçlendirmek herkesin vatanına, ülkesine, Türkiye Cumhuriyeti’ne olan aidiyetini daha güçlendirmek yönünde yapılacak çalışmalar doğrudur diye düşünürüm.

Yapılan çalışmalar neticesinde Türkiye’nin üniter yapısının daha güçlü hale gelmesi gerekir, ileride herhangi bir tehdit olmaması gerekir. Çünkü birliğimiz ve beraberliğimiz her şeyin önünde gelir, ama tüm bunları yaparken de medeni, büyük, güçlü bir ülkenin özgüveni içerisinde hareket etmek gerekir.” ifadelerini kullanmışsınız. Ancak gelişmeler, temennilerinizin doğrultusunda seyretmemektedir. Şöyle ki:

1-Neredeyse medya kuruluşlarının tamamı, maksatları, niyetleri ve misyonları kamuoyunca iyi bilinmeyen bazı köşe yazarları, kendi kendilerine “AYDIN” sıfatı takan bazı kişiler, aylardan beri Abdullah Öcalan’la yatıp kalkarak, sanki bir merkezden emir almışçasına kamuoyu oluşturma gayretine girmişler ve halkın efkârını karıştırmak için, ne lâzım gelirse yapmaktadırlar.

2-DTP lideri Ahmet Türk, evvelki söylemlerinin aksine, mülâyim bir tavır sergilese de; DTP’nin bazı milletvekilleri ve üst seviye yöneticileri, herkese meydan okuyarak ve Kürt kimliği savunuculuğu adı altında, ayrılıkçılık yaparak, halkı tahrik etmektedirler.

3-Başkaları olarak adlandırdığınız yabancı ülkelerin resmî veya gayri resmî görevlileri, dış ülkelerin sözde sivil toplum kuruluşlarının mensupları; Türkiye sanki kendi eyaletleriymiş gibi, yurdumuzun her tarafını dolaşarak ve ayrılıkçı kişi ve gruplarla görüşerek, yaratıkları Kürt sorununu, dünya kamuoyuna mâletmek için hertürlü çabayı göstermektedirler. Açık ifadeyle; kendi inisiyatiflerini, hâkim kılmaya çalışmaktadırlar.

4-Evet; Türkiye büyük, medenî, hedefleri belli olan ve demokratik standartlarını yükseltmek isteyen bir ülkedir. Ancak; bulunduğumuz bölgenin özellikleri sebebiyle bu bölgede, başka ülkelerin de hedefleri, çıkarları ve projeleri vardır. Bu sebepten dolayı da Türkiye, dâimâ iç ve dış odakların husumetlerine maruz kalmıştır, kalmaktadır ve bundan sonra da kalacaktır. Bu gerçeği yok farz edenler, kamuoyunu yanıltıcı, aldatıcı ve yanlış yönlendirici oluşumlara da fırsat verirler.

5-Halk arasında bir ayırımcılık yoktur. İster Türk, ister Kürt, ister başka etnik kimliğe mensup olsun; şartlandırılmış veya görevlendirilmiş kişilerin dışında hiç kimse, Türkiye’nin üniter yapısından şikâyetçi değildir ve bu yapıyı bozma niyetinde de değildir. Zaten; Türkiye’nin birlik ve beraberliğini bozmak ve üniter yapımızı ortadan kaldırmak isteyen dış husumet odaklarını çileden çıkaran husus da, budur. Ülkede bir Türk-Kürt çatışmasının meydana gelmemsi, Türkiye üzerinde hesapları, plânları ve hedefleri olan ülkeleri, alabildiğine rahatsız etmektedir.

6-Evet; Türk halkı, demokratik standartların yükseltilmesini, her şeyden fazla istemektedir. Zira; ülkemiz, inkâr edilse de, 29 yıldan beri halkı sistemin dışına iten ve ikinci seçmen konumuna düşüren ve siyasî parti liderlerini “SEÇİLMİŞ DİKTATÖR” konumuna getiren azıcık ve göstermelik bir demokrasi ile idare edilmektedir. Bu durumdan halk, milletvekili adayını kendi belirleyemediği için rahatsızdır ve kendi HÜR İRADESİNİ üstün kılacak GERÇEK BİR DEMOKRASİ arayışındadır. Zira bu model, DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmiştir ve keyfî idarelerle ülkenin ve milletin DİRLİK ve DÜZENLİĞİ bozulmuştur.

Şayet bu gerçekler dikkate alınmaz ve gözardı edilirse; hiçbir açılım, hiçbir tedbir ve hiçbir temenni, Türkiye’yi huzura kavuşturmayacak ve milletimizi rahatlatmayacaktır. Bu sebeple en büyük açılım, SİYASİ PARTİLER VE SEÇİM KANUNLARINI, gerçek demokrasinin vasfına uygun hale getirmek olacaktır. Aksi halde; sorunları çözmek bir yana; sorunlar, giderek artacak ve Türkiye, gerçek hedeflerinden uzaklaşacaktır. Sorumlu ve yetkili makamlarda bulunan devlet ve siyaset adamlarının önceliği, Türkiye’yi, tam anlamıyla HÜR VE DEMOKRT BİR ÜLKE haline getirmek olmalıdır.

Sayın CUMHURBAŞKANI;

“Yığınakta yapılan hata, harbin sonuna kadar devam eder.” derler. Demokrasi hususunda, 12 Eylül 1980’den sonra ülkeyi idare eden iktidarlar, yığınakta hata yapmışlardır ve bu hata, halen de devam etmektedir. Bu hata sebebiyle de Türkiye, tam anlamıyla HÜR ve DEMOKRAT bir ülke olamamıştır; DEVLETİN GÜCÜNÜ elinde bulunduran ve bu gücü yanlış kullanan iktidarlar, milletin, HÜR olması gereken iradesine ZİNCİR vurmuşlardır.

Bu sebeple; kim sorun çözmek istiyorsa ve sorun çözmekte samimi ise; mutlaka ve mutlaka gerçek bir DEMOKRASİNİN temellerini atmalıdır. Bu yapıldığı takdirde; başkalarının, bir hedefe yönelik olarak yarattıkları KÜRT SORUNU, kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Zira o zaman; Türkiye, GERÇEK GÜNDEMİNE dönecek ve HEDEF KOVALAYAN bir ülke olacaktır.

Olayların seyrinden derin bir üzüntü ve endişe duyduğum için, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz etmeyi, vatandaşlık görevi kabullendim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: