26 Ağustos 2009 Çarşamba

Para basılmalıdır.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
Ankara 15 Temmuz 2008



Sayın BAŞBAKAN;

Partinizin 15 Temmuz 2008 tarihli Grup toplantısında yaptığınız konuşmanızın bir bölümünde; "Geceleri para basmak suretiyle sinsi planlarla, halkın cebinden para çalan bir iktidar değiliz." ifadesini kullandınız.

Bu ifadenizden anlaşılmaktadır ki; sizden evvelki iktidarların para basarak ekonomiyi yürüttüklerine, ciddi bir şekilde inandırılmışsınız.

Yıllardan beri, holdinglerin veya bankaların danışmanı konumundaki bazı ekonomistlerin ortaya attıkları ve yönetenleri etkilemeye çalıştıkları bu görüş, doğru değildir. Zîra; geceleri para basmayı bırakınız; Merkez Bankası, ekonominin ihtiyacı olan kağıt parayı dahi piyasaya vermemiştir. Ayrıca "Emisyon Hacmi" olarak ifade edilen TL: miktarının ne olması gerektiğine dair de bir tartışma yapılmamıştır.

1987'den itibaren yürütülen bir politika kapsamında piyasadaki TL. miktarı azaltılarak tedavüle, yabancı paralar sürülmüştür. Bu uygulamalar, KUR- FAİZ makasındaki bir RANT ekonomisini başlatmıştır. Bu modeli yürütenlerin yanıltmaları sebebiyle, sizden evvelki iktidarların da, sizin iktidarınızın da para basmak aklına gelmemiştir. Aslında, piyasanın ihtiyacı kadar TL piyasaya verilmiş olsaydı; bugün Türkiye, iç ve dış borç batağına saplanmayacak ve nahak yere 500 milyar dolar faiz ödenmeyecekti.

Gelişmiş ülkelerde tedavüldeki banknot miktarı, milli gelirlerinin yüzde 10'u, bütçelerinin yüzde 30'u kadardır. Şu anda bizdeki bu oran yüzde 3,5'tur. ABD'de fert başına kâğıt para miktarı 3 bin 500 dolardır. Bizde ise, 350 dolardır. Duruma bakalım:

Bugün Milli Gelirimiz, 837 milyar YTL.dir. 14 Temmuz 2008 tarihi itibariyle tedavüldeki banknot miktarı, 30 milyar 500 milyon YTL'dir. Tedavülde olması gereken kâğıt para miktarı, 84 milyar YTL'dir.

Uygulanan yanlış ekonomi ve para politikaları sebebiyle, Emisyon hacmindeki bu boşluğu, YABANCI PARALAR doldurmuştur. Yani; tedavülde, "Nominal Karakterli" TL: ile "Fiktif Karakterli" yabancı paralar vardır. Bu uygulama da, "SICAK PARA" rantının kapılarını, ardına kadar açmıştır. Yüksek REEL FAİZLER sebebiyle de Türkiye, alabildiğine soyulmaktadır. Bu kusur, sadece iktidarınızın değil, Özal iktidarıyla başlayan bir kusurdur. Ve hiç kimse de, bu yanlış modelin düzeltilmesi için bir gayret göstermemiştir.

Bu görüşümün doğruluğunu ispatlayacak veriler de şöyledir:

12 Eylül 1980 sabahı Türkiye'nin dış borç stoku, 13 milyar dolardı. İç borçları ise, yok denecek kadar azdı: 200 milyon dolar.

Bugün Türkiye'nin dış borçları, Mart 2008 tarihi itibariyle 262 milyar dolardır. İç borçlar ise, 220 milyar dolardır.

1987'den bugüne kadar geçen süre zarfında DEVLET, 500 milyar dolar da faiz ödemiştir.

2002 sonu itibarıyla Türkiye'nin iç ve dış borç toplamı, 220 milyar dolardı.

Son 6 yıl zarfında Türkiye'nin borçları, 260 milyar dolar artmıştır.

Üstelik; 1987'den bugüne kadar geçen süre zarfında başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadi değerlerimiz, yabancıların eline geçmiştir. Ki; bu durum gelecekte, Türkiye'yi zora sokacaktır. Basit bir örnek:

2003'ten Mayıs 2008 sonuna kadar yabancılar, 25 milyar 600 milyon dolar kâr transferi yapmışlardır. Bunun 7.6 milyar doları doğrudan yatırım şirketlerine, 18 milyar doları da, portfoy yatırımlarına aittir. 2002'de 66 milyon dolar olan doğrudan yatırım şirketlerinin kâr transferlerinin, bugün 7.6 milyar dolara çıkması, herkesi düşündürmelidir. Ki; bu miktar giderek artacaktır. Yani Türkiye, geleceğini riske sokmuştur. Ayrıca Türkiye, oluşan dış ticaret ve cari açığın altından kalkamaz.

İşte bu noktaya, PARA BASILMAMASI SEBEBİYLE GELİNMİŞTİR.

Merkez Bankası, 1987'den itibaren Hazine'yi fonlamaktan vazgeçerek, özel bankaları fonlamıştır. Bunun neticesinde de Hazine ve Kamu Kuruluşları, piyasanın yüksek faizine mahkûm edilmiştir. Birliklerin, Toprak Mahsulleri Ofisinin v.s.'nin işlevsiz hale getirilişinin sebebi de, budur.

Para basma konusundaki görüşleriniz doğru mudur, değil midir?

Bunu açığa çıkarmak elinizdedir. Şöyle ki:

1980'den, hatta 1970'ten itibaren EMİSYON hacminin, milli gelire oranlarını ortaya çıkartıp, incelerseniz, şaşırtıcı bir neticeye ulaşırsınız.

Gerçek olan şudur:

12 Eylül 1980'den sonra Türkiye'nin ekonomisi, üretkenliğini kaybederek, KUR-FAİZ makasında şekillendirilen şahane bir RANT EKONOMİSİNE dönüştürülmüştür. İktisadın şaşmaz ve değişmez kuralıdır:

Rantlar yükselirse, REFAH ortadan kalkar.

İktidara geldiğiniz zaman, bu modelin değişebileceğini ummuştum.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Not: Halkı asıl soyan husus, çok yüksek oranlı
dolaylı vergilerdir. Mutlaka, buna bir çare bulunmalıdır.

Hiç yorum yok: