25 Ağustos 2009 Salı

DEVET'İN kaderi, bilinmeyen oluşumlara bırakılamaz.

Sayın Ekrem DUMANLI
Zaman Gazetesi Yazarı
İstanbul 6 Temmuz 2009


Sayın DUMANLI;

6 Temmuz 2009 tarihli ve “NİYE KARŞI ÇIKIYORSUNUZ?” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınızın ilk paragrafında;

“ İlginç tartışmaların tam merkezinden geçiyoruz. Bu geçiş sırasında kimin şuur altında ne varsa ortaya o çıkıyor. Bir başka deyişle, kimin ne kadar demokrat, kimin ne kadar vesayet taraftarı olduğu da çıkıyor gün yüzüne.” ifadesini kullanarak, zamirinizde gizlediğiniz veya kölesi olduğunuz misyonunuzu gizlemeye çalışmışsınız.

“Hayrın ve şerrin miktarı önemli değildir, vasfı çok önemlidir.” gerçeğine göre bir değerlendirme yapacak olursak; sizin, DEMOKRATLIKLA bir ilginizin olmadığı ve VESAYET taraftarı olduğunuz gerçeği gayet kolay anlaşılır. Esasen, Zaman Gazetesi dâhil, mensubu olduğunuz Cemaat’e ait bütün yazılı ve görsel yayın kuruluşlarının yayınları, bunu göstermektedir.

Aksi olsaydı; yani, gerçekten demokrasiyi savunmuş olsaydınız; bugün ülkemizde halkı dışlayan ve ikinci seçmen konumuna düşüren ve siyasî parti liderlerini “SEÇİLMİŞ DİKTATÖR” konumuna getiren ÇARPIK ve AZICIK demokrasiyi konu ederek, GERÇEK BİR DEMOKRASİNİN kurulması için gayret sarf ederdiniz.

Ayrıca; halkı doğru bilgilendirmek, doğru bir istikamette kamuoyu oluşturmakla görevli bir gazeteci olarak SİYASÎ taraf olmazdınız. Siyasî iktidarın her yaptığını ve söylediğini onaylayan ve muhalefetin her yaptığına ve söylediğine karşı çıkan bir tutum ve davranış sergilemezdiniz.

Evvelâ şu gerçek, herkes tarafından bilinmeli ve kabullenmelidir:

Bugüne kadar insan zekâsının bulabildiği en iyi idare tarzı, DEMOKRASİDİR. Ki, bu idare tarzı, gerçek anlamdaki İslâm Dini’nin özüne de uygundur. Hz. Peygamberimizin, “EMİRLERİNİZ, AMELLERİNİZDEN HÂLK OLUR. MİLLETLER, LÂYIK OLDUKLARI ŞEKİLDE İDARE EDİLİRLER.” Hadis-i Şerifleri de, bu gerçeği doğrular.

Gerçek bir demokrasinin, “olmazsa, olmaz” şartları da bellidir:

HÜR PARLÂMENTO.

HÜR VE SERBEST SEÇİM.

BAĞIMSIZ YARGI.

HÜR ÜNİVERSİTE.

HÜR VE SERBEST BASIN.

Gerçek bir demokraside Parlâmento, REJİMİN KALBİ; seçimler de, ŞAHDAMARI mesabesindedir.

Gerçek bir demokraside seçimler, HÜR, ÂDİL bir ortamda ve EŞİT ŞARTLARDA yapılırsa; REJİMİN ŞAHDAMARI işlevini görür. HİLE, ENTRİKA ve GASP ETME arzusu taşıyan seçimler, bu işlevi göremez ve demokrasi adı altında ACI ESARETLERİN kurulmasına sebep olur.

Gerçek bir demokraside KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ esastır. Bu esasa göre; YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI ORGANLARININ görevleri ve yetkileri, bir esasa bağlanmıştır. Şayet, KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ ihlâl edilir ve KEYFÎ uygulamalar revaç bulursa; KURUL, KURUM, KURAL ve KAVRAM kargaşası, DEVLETİ DE, REJİMİ DE tanınmaz hale hâle getirir ve MİLLETİ DE huzursuz eder.

Şimdi dikkat:

Ülkemizde 26 yıldan beri demokratik rejimimiz, ANA KAİDELERE ve ANA BELGELERE göre işletilmemektedir. 1983 seçimlerinden sonra iktidara gelen SİVİL İRADE, askerlerin yaptığı Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarını değiştirerek, TEK ADAM İRADESİNE tâbi bir sistem oluşturmuştur. Oluşan Parlâmentolar, siyasi parti liderlerinin istek ve tercihlerine tâbi hale getirilmiştir. Bu sistemde halka verilen veya biçilen rol de, parti liderlerinin tercihlerine göre düzenlenen OY PUSULALARINI sandığa atmaktır. Yani halk, sistemin dışına itilmiştir.

Milletin HÜR İRADESİYLE oluştuğu iddia edilen PARLÂMENTO, yasama ve denetleme görevini, siyasî iktidarların veya başbakanların istek, emir ve çıkarlarına tâbi olarak yapmaktadır. Bugün, Siyasî İktidarın, daha doğrusu Başbakan’ın istemediği bir kanun teklifi veya tasarısı, Meclis’in gündemine gelemez ve kanunlaşamaz. Siyasî iktidarın veya Başbakan’ın istediği her kanun tasarısı veya teklifi, Meclis’in gündemine gelir ve kanunlaşır. Meclis’in denetleme görevi de, aynı şekilde kısıtlıdır. Meclisin sabahlara kadar çalışması ve çok kanun çıkarması, bu gerçeği değiştirmez.

Şimdi size soruyorum:

Bu sistemin adı, DEMOKRASİ REJİMİ MİDİR? Yoksa bir VESAYET REJİMİ MİDİR?

Tercih sizindir.

Gelelim basına:

Basın, gerçek bir demokrasinin hem VAR OLUŞ sebebi ve hem de TEMİNATIDIR. Basının görevi de; halkı DOĞRU BİÇİMDE bilgilendirmek, düzgün bir KAMUOYU oluşturmak ve iktidarların icraatlarını TARTIŞMAYA açmaktır. Basın, yükümlü olduğu görevini ülkenin ve milletin çıkarları doğrultusunda yerine getirirse devlet ve millet yücelir ve sulh, sükûn, huzur ve güven ortamı sağlanır. Şayet basın, yükümlü olduğu görevini, o veya bu sebeple yerine getirmez ve “Övülmesi gerekeni kötülerse ve kötülenmesi gerekeni överse”, fitne, fesat ve münafıklık yaygınlaşır ve bir kaos ortamı doğar. Hatır veya çıkar için günah işleyenlerin vaveylâsı, milletin ve ülkenin huzurunu bozar. Bu ortamdan faydalanan birtakım kişi ve oluşumlar, devletin ve milletin kaderiyle oynar hale gelirler.

Sayın DUMANLI;

Yazdığınız köşe, milletin köşesidir. Yazılarınızın muhatabı da, okuyanlardır. Her okuyucunuzun da tepki gösterme ve eleştirme hakkı vardır. Ben de, bu hakkımı kullanarak size cevap yazdım. Bir tarikatın, bir cemaatin, bir dinî derneğin veya bir vakfın üyesi değilim. Ama, hak ve hakikati gözeten, Kur’an’ı iyi inceleyen iyi bir dindarım. Hiçbir şey karşılığında, Allah’ın bahşettiği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarımı satmadım, ayaklar altında çiğnetmedim. Kendi kusurum olarak günah işledim. Ama, hatır veya çıkar için hiçbir günah işlemedim. Kabullendiğim gerçek de, bellidir:

Tefrikalar, ihtilâflar, kavgalar içinde çalkalanan, fertleri birbiriyle boğuşan milletler, harice karşı mevcudiyetlerini muhafaza edemezler. Çünkü; böyle bir ortamda baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan bir sistem oluşur; hırsızlar, yalancılar ve ahlâksızlar, milletin kaderine hükmeder hale gelirler.

Sizden beklentim ve ricam şudur:

Asûde kaldığınız zaman, kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz-sözsüz, bizsiz-sizsiz konuşan; “SUS!” dendiği zaman da susmayan ve adına VİCDAN denilen MÂNEVÎ VARLIĞINIZA danışarak, mektubuma cevap vermenizdir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: