5 Ağustos 2009 Çarşamba

İRADE ve HÜRRİYET SIFATI ortadan kaldırılırsa!..

Sayın Fehmi KORU
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı 16 Nisan 2009


Sayın KORU;

16 Nisan 2009 tarihli ve “CEMAATTEN KORKULUR MU?” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Açık ve samimi olarak itiraf etmem gerekirse, CEMAATTEN KORKULUR. Zira; 2-3 asırdan beri CEMAAT OLUŞUMLARI, “İHVAN” edilen mensuplarını İSLÂM DİNİ’NİN ÖZÜNDEN uzaklaştırarak ve onların İRADE ve HÜRRİYET SIFATLARI üzerine ipotek koyarak, âdetâ bir KÖLELİK SİSTEMİ oluşturmuşlardır.

Bu görüşüme itiraz edeceğinizi biliyorum. Ama; bu itirazınız, HAKİKATLERİ değiştirmeyecektir. Hakikatleri kabul etmek için insanların, “Ya göründükleri gibi olmaları veya oldukları gibi görünmeleri” şarttır.

Bu girişten sonra esas konumuza gelelim:

“CEMAAT” denince gerçek niyetlerini gizleyenler, cemaat mensubu insanları öne sürerek, cemaatin PERDE ARKASINA gizlenen YÖNETİCİLERİNİ hiç konuşmazlar ve kamuoyunun gündemine getirmezler. Böylece; cemaat reislerinin, tarikat liderlerinin İHTİRAS ve EMELLERİNİ gizlemiş olurlar. İşte bir örnek:

Etkili ve büyük bir teşkilâta sahip GÜLEN CEMAATİNİN görünürdeki lideri olan FETHULLAH GÜLEN’İ herkes tanır ve fakat; bu cemaatin tepe noktasındaki yöneticilerini kimse tanımaz. Bu yöneticilerin kariyerlerini, bağlantılarını ve yüklendikleri misyonlarını kimse bilmez. Zira; cemaatin üst kademe yöneticileri, halktan oluşan kitleleri, SORGULAMAMAK esasına göre ŞARTLI olarak yetiştirmişlerdir. Bunu da; insanların yaradılışında var olan “İNANMAK” özelliklerini kullanarak yapmışlardır. Yani; EVRENSEL olan YÜCE İSLÂM DİNİNİ, kendi çıkarlarına âlet ederek BÜYÜK KİTAP KUR’AN’I, sâdece ölülere okunan bir MEZARLIK KİTABI haline getirilmesini başarmışlardır.

Dikkat ediniz:

Her cemaat, kendi liderini BÜYÜK ilân etmiştir. Cemaat mensupları, kendi liderleri dışındaki kişileri ilmi, ahlâkı, fazileti ne kadar yüksek olursa olsun kabullenmezler ve hatta aleyhinde bulunurlar. Cemaatler arasındaki ittifak, ancak ve ancak tepe yöneticilerinin müşterek menfaat ve hedefleri doğrultusunda sağlanır. Bu ittifak da daha ziyade, SİYASÎ ALANDA sağlanır.

Sayın KORU;

Dinsizlik, hiçbir zaman ve hiçbir yerde ekseriyetin mezhebi olamamıştır. Çünkü; insanın yaradılışında “ASLINI ARAMAKLIK AŞKI” vardır. İsteseler de, istemeseler de insanlar, kendilerinden üstün BİR KUDRETE tapmak zorundadırlar. Zira; Allah, hiçbir yaratılmışa vermediği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını, sâdece insan sınıfına bahşetmiştir ve kendine muhatap kılmıştır. Bunun anlamı da gayet açıktır:

Her inanan, İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarının hakkını vermek zorundadır. Hiç kimseye ve hiçbir makama tâbi olmadan kendi İRADESİNİ, HÜRRİYET içersinde beyan etmek zorundadır. İnanan bir insan, ancak bu sayede kendisini NEFSİNİN ESARETİNDEN kurtarabilir. Kendisini nefsinin esaretinden kurtaran insanlar, HAK ve ADÂLETİ gözeterek, AHLÂK ve FAZİLET ölçüleri içinde hayatlarını idame ettirirler. Zira; her FAZİLET, kendisi ile saf tutanlar arasında bir dostluk, bir muhabbet meydana getirir. Geçek anlamdaki CEMAAT, bu şekilde oluşur.

İşte; gerçek anlamda DİNDARLIK ve CEMAATÇİLİK de, budur. Bunun haricindeki oluşumların DİNDARLIK ve CEMAATÇİLİKLE uzaktan yakından alâkası yoktur ve olamaz da.

Şimdi; günümüze bir bakalım:

Seçimlerde şahit oluyoruz: Cemaat reisleri, cemaat mensubu insanları, seçimlerde, taşıdıkları İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını hiçe sayarak, belirledikleri partilere kitle halinde yönlendirmektedirler. Bu davranışlarıyla da, insanların SORGULAMA haklarını ellerinden almaktadırlar. Örnek:

İktidarın siyasî, iktisadî büyük hataları olduğu ve yolsuzluk söylentileri arşı kapladığı halde; iktidar yanlısı görüntü veren cemaat veya tarikat oluşumu televizyonlar ve gazeteler, herhangi bir eleştiride bulunmamaktadırlar. Başta askerler olmak üzere hangi kurum veya kuruluşa saldırılacaksa; hep birlikte ve ağızbirliği yaparak saldırmaktadırlar.

Merak ediyorum:

Hakikatleri gizlemek, insanların irade ve hürriyetlerine gem vurmak, adâleti gözetmemek ve hakkı savunmamak, yönetenlere hesap sormamak, insanları “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” diye ayırıma tabi tutmak, kamu mallarına yapılan tecavüzleri görmemek, ehliyet ve liyakate bakılmaksızın kadrolaşmak; acaba, Yüce İslâm Dininin neresinde kayıtlıdır?

Yalanla iman bir kalpte bulunamayacağına göre; herkes kendi hesabını yaparak, ne kadar dindar olduğunu ortaya koymalıdır. Bu hesabı, cemaat ve tarikat yöneticileri de yapabilmelidirler. Zira; mensuplarının dini hislerini istismar etmek kolaydır. Ama; Allah’ı aldatmak imkânsızdır. Zira; Allah, herkesin hayatının filmini çektirmektedir ve hesap gününde bu filmi, herkesin önüne koyacaktır.

Bu sebeple; dikkat ediniz ve şartlı yazıları terk ederek, halkı, doğrular istikametinde bilgilendiriniz.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: