10 Ağustos 2009 Pazartesi

Bölgemizin özellikleri bilinmelidir.

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 10 Ağustos 2009


Milliyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol’la yaptığınız söyleşiyi okudum.
“Kürt Açılımı” olarak takdim edilen ve Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirilen bu konu ile ilgili sözlerinizin şu bölümü dikkat çekicidir:

“Tarihte beraberliğimiz ve güçlü ortak kültürel değerlerimiz var. Türkiye’nin yükselen standartları içinde bu mesele çoktan halledilirdi: Terör engelledi! Açılımlar terör için değil, Türkiye’nin standartlarını yükseltmek için yapılıyor. Terör için yapıldığını sanmak büyük yanılgıdır. Terör demokratik gelişmelerin sebebi değil, engelidir!”

Ülke meselelerini yakından ve dikkatli biçimde izleyen bir vatandaş olarak merak ediyorum:

1-Kürt açılımı nedir ve neler yapılırsa çözülür?

2-Henüz daha kamuoyunca içeriği bilinmeyen bu açılım, Türkiye’nin standartlarını nasıl yükseltecektir?

3-Terör demokratik gelişmelerin engeli olduğuna göre; 15 Ağustos 1984 yılından itibaren dehşet saçan, Türk-Kürt ayırımı gözetmeden kanlı katliamlar yapan terör örgütü PKK’nın yaratıcısı, destekçisi ve donatıcısı kim veya kimlerdir?

4-Kitleler halinde bir etnik milliyetçilik yapılmakta mıdır? Veya etnik milliyetçilik yapanlar, mensup oldukları kitlelerin temsilcileri midirler?

Bu soruları soruşumun sebebi şudur:

Ülkemizde, üniter yapımıza yönelik bir ayrılıkçı düşünce, tavır ve eylem, Türkler arasında da, Kürt kökenli vatandaşlarımızın arasında da yoktur ve kimse de halinden şikâyetçi değildir. Türkiye’nin her tarafını dolaşan herkes, bu gerçeği net bir şekilde görür.

Ancak; bulunduğumuz coğrafyanın özelliği ve önemi sebebiyle, Türkiye’nin sulh, sükûn, huzur ve güvenini ortadan kaldırmak ve Türkiye’yi çaresiz bırakmak isteyenler, “KÜRT SORUNU” adı verilen bir belâyı, Türkiye’nin başına sarmışlardır.

Prof. Halil İnalcık, Hürriyet Gazetesi Yazarı Soner Yalçın’a verdiği demecinde, Kürt meselesi hakkında şu sözleri söylemiştir:

“ABD ve Batı, bilhassa buradaki petrol kaynakları nedeniyle bağımlı hükümetler yaratıyor bölgede. Bu hükümetler arasında en kuvvetli durumda olanı, en bağımsız hareket edeni Türkiye'dir. Türkiye'yi bağımlı tutmak için
Amerika olsun Avrupa olsun- Kürt meselesine çomak sokuyorlar. Mesele bugün Irak savaşından sonra açıkça ortaya çıktı; Amerika bizim güney hududumuzda açıkça bir Kürt devletinin altyapısını hazırladı.

Benim görüşüme göre Amerika, Ortadoğu'da Türkiye gibi büyük bir kuvvetin daima müşkülat içinde bulunmasını ister. Bu açık bir hakikattir.

Kuzey Irak'ta ABD'nin politikası bu konuda açık, orada Kerkük-Musul petrol kaynakları üzerinde kendisine uydu bir devlet istiyor.

Bugün Amerika Ortadoğu'ya hâkim olmak istiyor; İsrail'i yarattı, Irak'a geldi. Kuzey Irak'ta başka bir İsrail devleti yaratmaya çalışıyor.

AB ve ABD bugün Kürtleri destekliyor; Ermeniler ve Kürtler, şimdi Amerika'nın Ortadoğu'da yeni “parçala-bağımlı yap” politikasından kendileri için çok ümitliler.

Dünyanın her tarafında Kürt milliyetçileri saldırı halindedir. Vahim olan, bugün Ermeni meselesi gibi, uluslararası bir mesele halini almıştır. Görmezden gelmekle mesele kalkmıyor; AB neden bu kadar üzerimize geliyor. Bütün amaç, Batı’nın desteğini almak.

İşin vahameti şuradadır:

Biz hâlâ Osmanlı gibi Türkiye büyük devlettir, bunlar kurusıkıdır diyoruz. Hayır, 19. yüzyılda Avrupa bu yolla Ortadoğu'yu nasıl hükmü altına almaya çalıştıysa bugün de Türkiye'ye karşı aynı politikayı sürdürmektedir.

Bence bütün bunlar, Avrupa'da 19. yüzyıldaki “Question d'Orient” politikasının devamından başka bir şey değildir.”

Sayın CUMHURBAŞKANI;

Zat-ı Âliniz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanısınız. Sözleriniz, davranışlarınız ve eylemleriniz, içte ve dışta herkesi yakından ilgilendirir. “Kürt açılımı” adı verilen olayın çözümü, meydanlarda ve bazı köşe yazarları ve kişilerle yapılan görüşmelerde mümkün olamaz.

Yurtiçi veya yurt dışı gezilerde yapacağınız açıklamalar, dâhilden ziyade, Türkiye üzerinde hedef ve çıkarları olan dış husumet odaklarının işine yarar ve gerçekte var olmayan “KÜRT SORUNU”, dünya ülkelerinin gündemine oturur ve de Türkiye üzerindeki baskıları arttırır. Çünkü;

ABD-İNGİLTERE-İSRAİL ve AVRUPA BİRLİĞİ; bu önemli coğrafyada, kendi kendine yeterli ve başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; dünya üzerinde kurulan ve kurulacak olan her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başaran; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra yeni hedeflere yönelen; iç ve dış gailelerden arınmış huzurlu, mutlu ve refah içinde yüzen bir BÜYÜK TÜRKİYE istemezler.

Her ülkenin, kendi hedef ve çıkarları doğrultusunda güttükleri proje ve programları vardır. Eğer bir ülke, nerede geri adım atacağını, nerede taviz verilmeyeceğini iyi bilmezse; başkalarına tabi olmak zorunda kalır ve gerçek hedeflerinden uzaklaşmış olur. En basit örnek, Ermenistan ve Yunanistan’dır. Her iki ülke de, Türkiye ile münasebetlerinde, işin başında koydukları hedeflerinden geri adım atmamışlardır. Ne yazık ki Türkiye, bu iki ülke ile ilgili münasebetlerinde, işin başında koyduğu hedeflerinin ısrarlı takipçisi olamamış ve kendisini zora sokmuştur.

Türkiye, Kuzey Irak ve başkaları tarafından yaratılan Kürt sorunu hakkında da, işin başında koyduğu hedeflerinin takipçisi olamamış ve sebebi ne olursa olsun, verdiği tavizlerle kendisine problem yaratmıştır. “Her makamın bir sözü ve her sözün bir makamı vardır.” gerçeğinden uzaklaşan devlet ve siyaset adamlarımız, Türkiye’yi zora sokan oluşumlara sebebiyet vermişlerdir. Bunun en çarpıcı örneği, Kenan Evren’in, Dışişleri Bakanlığı’na ve hükümete danışmadan, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine izin vermesidir. İkinci örnek; Turgut Özal’ın “Federasyon tartışılmalıdır.” sözü ile Kürt sorununu, dünya gündemine oturtmasıdır.

Ülke meselelerini dikkatli ve yakından takip eden bir vatandaş olarak, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: