4 Ağustos 2009 Salı

Maksat anlaşılmıştır.

Sayın Nazlı Ilıcak
Sabah Gazetesi Yazarı
30 Temmuz 2008
Sayın Nazlı Ilıcak;

29 Temmuz 2008 tarihli ve "Bombalar niye patlıyor" başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Kerkük'te patlayan bombalar hakkında ahkam keserek, Güngören'deki patlamayı konu etmişsiniz. PKK'nın açıklamasını da yeterli bularak, "bu yüzden, "Kandil değil de, yoksa Ergenekon tutuklamalarına karşı bir güç gösterisi mi" diye düşünmeye başlamışsınız!

İNSAF!

O kadar şaşırtıcı yorumlar yapıyorsunuz ki; Başkalarının Türkiye hakkında yürüttükleri HUSUMET ve HEDEFLERİNİ örtmek ister gibi bir tavır sergiliyorsunuz.

Bulunduğumuz coğrafyanın özellikleri sebebiyle bilinen gerçek bellidir:

Başkaları, açık ifadeyle ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL, bu netameli bölgede kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç; "Otur!" denilen yerde oturan ve "Kalk!" denilen yerde kalkan; iç ve dış gailelerle boğuşan huzursuz, mutsuz, ZAYIF bir TÜRKİYE arzu etmektedirler. Bu yüzden de iç ve dış siyasetimizi ve de ekonomimizi, kendi hedefleri doğrultusunda şekillendirmek isterler.

Soğuk harp dönemlerinde Türkiye; bir taraftan daima kendilerinden yana hükümetler arzu eden Batı ülkeleriyle, Türkiye'yi Komünist yapmak isteyen Rusya ve Çin'in, Mücadele ARENASI haline getirilmiştir. Sovyet Blokunun yıkılmasından sonra da, Türkiye'nin rahat bir nefes alacağını düşünenler, daima yanılmışlar ve olanları, iyi analiz edememişlerdir.

Bu hususta, geçmiş dönemdeki bir yazınız ile konuyu, biraz açmak istiyorum:

Tercüman Gazetesi'nde yayınlanan yazınızın tarihi, 24 Nisan 1992; yazınızın başlığı, "Özal ve İstikrarsızlık" şeklindedir.

Sözkonusu bu yazınızda, Türk-Bulgar, Türk-Yunan, Türkiye-Azerbaycan ilişkileriyle, Irak krizi ve Ermeni meselesi konularını işlemişsiniz.

Irak krizi ile ilgili görüşlerinizi şu şekilde dile getirmişsiniz:

"Dünya, böyle bir kriz karşısında üzüntü duyarken, Özal'ın yorumu: "Bir devletin başına böyle bir şans, 100 senede bir gelir. Masaya oturacağız, bir koyup, üç alacağız."

Bu sözün tercümesi: Musul ve Kerkük'ü alabiliriz!

Sonuç:

Türkiye, masanın dışında kaldı, Irak'ın kuzeyinde Saddam'ın hakimiyeti kırıldı. İstikrarsız bölgede, PKK'nın güçlenmesi imkanı doğdu. Üstelik Saddam, Apo ile yandaşlarına silah yardımı yaptı.

Turizm ve nakliye başta olmak üzere, ekonomik zararın haddi hesabı yok."

Sözkonusu yazınızın "HEP'in ve APO'nun Umudu" başlığını taşıyan bölümünde ise, şu ifadeleri kullanmışsınız:

"Şu sıralar, Türkiye'nin umudu olmaktan çıkan Cumhurbaşkanı'nın, TV'de Kürtçe yayın yapılsın teklifiyle, HEP'çilerin umudu haline geldiğini görüyoruz. HEP'çiler, "Özal, bizim genel başkanımız olsun" demişler. (Sabah Gazetesi, 23 Nisan 1992). Bundan bir müddet önce (25 Mart 1992 Milliyet) Abdullah Öcalan da, Özal'ı methederek, meseleyi onunla çözmenin daha kolay olacağını, şu sözlerle açıklamıştı:

"Bizi,en iyi anlayan Özal'dır. Belki, beni aramayı da düşünüyordur. Bizim soruna, çözüm bulacaksa Özal bulacaktır. Kürt olduğunu söylüyor, federasyondan bahsediyor. Konuyu, en iyi Özal biliyor."

Özal, hem dış politikada, hem iç politikada İSTİKRARSIZLIĞI temsil ediyor. Çelişkili tavırlarıyla, olur olmaz umutlar veriyor, Türkiye'yi sıkıntıya sokuyor.

Halbuki Türkiye'nin İSTİKRARA ihtiyacı var."

Şimdi, günümüze gelelim:

28 Temmuz 2008 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Kemalizm'i AKP sarstı, iyi geçinin" başlığı ile sunulan haber yazının içeriği şöyledir:

"Kürt lider Talabani, DTP'nin AKP konusundaki tavrını eleştirdi.

Celal Talabani'nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) Ankara temsilcisi Bahroz Galali, DTP'nin, AKP konusundaki tavrını eleştirdi. Galali, "Şimdiye kadar Türkiye'deki Kemalist ilkeleri kim sarstı? Kuşkusuz ki, AKP ve Türkiye'de Kemalizm, hep Kürtlere karşı oldu" iddiasında bulundu.

Bahroz Galali, KYB sitesince yayınlanan makalesinde, DTP'nin ikinci kurultayın bu günlerde yapılmasının özellikle önemli olduğunu belirterek, "Demokrasi ve barış destekçisi" Türk'ün genel başkan olarak seçilmesini, "CESUR" bir adım olarak nitelendirdi. DTP'nin, Türkiye'deki demokratik mücadele ile başedebilmesi amacıyla "Barşçıl, ılımlı ve esnek bir politika"yı benimsemesi gerektiğini de savunan Galali, makalesinde, gelecek yıl Türkiye'de yapılacak yerel seçimler konusunda da, DTP'yi uyardı.

Galali, DTP'nin "Gül Demeti" politikasını izlememesi halinde "Önümüzdeki seçimlerde DTP'nin elindeki belediyeleri kaybedeceği ve AKP'nin galip geleceği konusunda kuşku yok" diye yazdı.
DTP'nin AKP ile derin görüş ayrılığı içinde olduğunu, sık sık hissettiklerini belirten Galali, PKK'ya hiç değinmediği makalesinde şöyle devam etti:

"Şimdiye kadar Türkiye'deki Kemalist ilkeleri kim sarstı? Kuşkusuz ki AKP ve Türkiye'de Kemalizm hep, Kürtlere karşı oldu. Meseleyi şöyle ifade edelim: Kürtler için hangisi daha iyi? Türkiye'de, Kemalizm'in güçlü olması mı, zayıf olması mıdır? Bu soru, AKP'yi rakip görenler tarafından cevaplandırılsın. Bence bu, çok büyük bir siyasi hata. AKP, Kürt sorunu konusunda, önceki iktidar partilerinden çok daha iyi."

Sayın Ilıcak;

Türkiye'nin maruz kaldığı sorunları masaya yatırarak, "kürt sorununun" ne olduğunu ve nasıl yapılırsa Kürt sorununun çözüleceğini bir düşününüz ve henüz daha mahiyeti meçhul "Ergenekon" olayı ile "Darbe karşıtlığı" yayın ve gösterilerin hangi amaca yönelik olduğunu anlamaya çalışınız. Tabii, günün kafa karıştırıcı olayların havasına uymayacaksanız!

Unutulmamalıdır:

İnsanların hayatları, milletlerin ve devletlerin hayatlarına göre çok kısadır.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: