21 Eylül 2008 Pazar

2001 EKONOMİK KRİZİ ve HEDEFLERİ



Sayın Metin Münir
Milliyet Gazetesi Yazarı 19 Temmuz 2008


Sayın Münir;

19 Temmuz 2008 tarihli ve "Karamehmet'in Çilesi Dolmayacak mı?" başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Ne yazık ki; Karamehmet'in ve onun durumundaki insanların çilesi dolmayacaktır. Zira; hedef, milli sermayeyi yok etmektir. Ekonomisini IMF ve Dünya Bankası'na endeksleyen ve onların istekleri doğrultusunda düzenleyen bir ülkenin, mutlak akibeti budur. Döviz-Faiz-Borsa üçgeninde şekillendirilen bir RANT EKONOMİSİN'den başka bir şey de beklenemezdi. Bu modelin temeli de, Ağustos 1989'da yürürlüğe konan 32 Sayılı Konvertibilite kararı ile atılmıştır. (32 Sayılı Kararın 4/C Maddesine dikkatle bakınız.).

1989'dan sonraki gelişmelere bir bakalım:

32 Sayılı Kararla, döviz ticareti resmen başlamıştır. Finans ve bankacılık kesimine sınırsız transfer hakkı tanınmıştır. Döviz büfelerinin 32 sayılı Kararın 4/C maddesine aykırı faaliyetlerine, kasıtlı olarak gözyumulmuştur. Bu uygulama, halkı dövizkolik yaptığı gibi, sıcakpara rantının kapılarını da, ardına kadar açmıştır. O tarihten beri de, nominal karekterli Tl'nin yanında, fiktif karekterli yabancı paralar da tedavüle sokulmuştur. Böylece de, hiç yatırım yapmadan, istihdam yaratmadan, üretmeden paradan para kazanma devri başlamıştır ve döviz ticaretine dayalı, çok karlı bir sektör yaratılmıştır.

Elbette ki; bu durum, reel ekonomiyi sıkıntıya sokacaktı.
Oyun, bununla bitmedi; Amerikan patentli Tansu Çiller, 5 Nisan 1994 Kararları ile Türk ekonomisine çok ağır bir darbe vurdu. Yüzde 260 oranındaki bir devalüasyon, yerli sermayeyi adeta, linç etti. Arkasında Türkiye, 17 Ağustos Marmara Depremiyle çok ağır bir darbe yedi. Haliyle reel sektör, çok büyük bir sıkıntıya düştü.


Merhum Ecevit'in başkanlığındaki koalisyon Hükümeti, bu zorlukları aşmak için uğraş verirken, dış siyasi baskıya maruz kaldı. ABD'nin isteklerine direnmesi sebebiyle Kasım 2000'de boyutu küçük olan bir krizle sarsıldı. Hükümet'in Irak Konusunda direnmesi, Şubat 2001'de Çinle füze sistemleri anlaşması imzalanması, ABD'yi çileden çıkardı ve 21 Şubat 2001 krizi patlatıldı. Herkes bu krizin, Anayasa kitapçığının fırlatılmasına bağladı. Bu, büyük bir yanılgıydı. ABD, kurtarıcı olarak, Ecevit Hükümeti'ne Kemal Derviş'i yamadı. Kemal Derviş de misyonunun yüklendiği rolü gayet iyi oynayarak, Türk ekonomisinden yarli sermayenin tasfiye hareketini başlattı.

Fikir cimnastiği yaptığım zannedilmesin! Zira; bu programın kanıtları da mevcuttur. İşte kanıtlar:

1- 29 Kasım 2000 tarihinde İngiltere Bankkalar Birliği Başkanı ve İngiltere Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Andrew Buxton verdiği bir demeçte, Türk Bankacılığı için şu sözleri söylemişti:

"TÜRKİYE'de FİNANSAL HİZMETLERİN YAYGINLAŞTIRILMASI ve GENİŞLETİLMESİİÇİN BİRLEŞTİRMELER GERÇEKLEŞTİRİLECEK ve BAZI BANKALAR, YOK OLACAKTIR!"
Bu sözler, yaratılacak bir krizin işaretleriydi. Sonraki gelişmeler, Buxton'un sözlerinin doğruluğunu ıspatlamıştır.

2- Günün BDDK Başkanı Engin Akçakoca, 11 Temmuz 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yayımlanan demecinde, şu dikkat çekici sözleri söylemiştir:

"BANKALARI FON'a ALMADAN REHABİLİTE ETMEK EĞİLİMİNDEYDİK. BUNUN İÇİN DÖRT HAFTA DAHA FIRSAT TANINMASINI İSTEDİK. DÜNYA BANKASI İLE MUTABAKAT SAĞLADIK. AMA, IMF TARAFI DAHA KATI DAVRANDI ve IMF'yi İKNA EDEMEDİK. BEN, GENE DE DÜŞÜNÜYORUM Kİ; ÜYLE BİR FIRSAT TANINSAYDI, DAHA UCUZ BİR ÇÖZÜM YOLU BULUNABİLİRDİ. GARANTİSİ YOK; AMA,DENENMELİYDİ"

Engin Akçakoca'nın bu sözlerinin ne anlama geldiğini konuşan, irdeleyen ve sorgulayan çıkmamıştır. Başkalarına boyun eğdiğimizi, bilerek veya bilmeyerek herkes kabullenmiştir.


3- Günün FON bankaları Ortak Yönetim KURULU Başkanı Tevfik Altınok ise; Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Semerci'ye verdiği ve 1 Aralık 2001 tarihli Sabah Gazetesi'nde yayımlanan demecinde, şu dikkat çekici sözleri söylemiştir:

"25 KASIM 2001 TARİHİ İTİBARİYLE TMSF'ye 18 BANKA DEVREDİLMİŞ; 4 BANKA SATILMIŞ, BİR BANKANIN LİSANSI İPTAL EDİLMİŞTİR. 30 KASIM'da BİR BANKA DAHA FON'a ALINMIŞ ve BİR BANKA DA KAPATILMIŞTIR. BİZ, FON'a ALINAN BANKALARI ve İŞTİRAKLERİNİ YAŞATMAYI DEĞİL, TASFİYELERİNİ HEDEF ALDIK"ç

Sonraki gelişmeler, Tevfik Altınok'un dediği gibi gerçekleşmiştir. Yani; "BATMIŞ BANKA" kavramı ile "NAKİT İHTİYACI OLAN BANKA" kavramı birbirine karıştırılarak, büyük bir tasfiye gerçekleştirilmiş ve yabancıların banka alma kapısı açılmıştır.

Sayın Münir;

Bu hareketlerin hepsi planlıydı ve bu gerçekler, "HORTUMCU" edebiyatıyla halktan gizlenmiştir.
Bu krizler yaratılmasaydı, Türkiye'nin ekonomisinin mutlak kontrolü, yabancıların eline geçmezdi.
ABD ve İngiltere, AKP'nin iktidara geleceğini ve Erdoğan'ın Başbakan olacağını biliyordu. Zaten halkın maruz bırakıldığı ekonomik sıkıntı, bunu gerektiriyordu. Dikkat edilirse; AKP döneminde yerli sermaye tasfiye edilmiş veya yabancılarla işbirliği yapan yeni sermaye grupları oluşturulmuştur. Ayrıca bu dönemde; başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadi değerlerimiz yabancıların eline geçmiştir. Bana göre Karamehmet'in hedef seçilmesi, TÜRK-CELL içindir ve eninde sonunda bu güzide şirketin tamamı, yakın bir gelecekte tamamen yabancıların eline geçecektir. TMSF'ye yüklenen görev de, tasfiye hareketini gerçekleştirmektir. Antidemokratik bir kanunla TMSF'ye olağanüstü yetki tanınmasının asıl amacı da, budur.

Eğer Türkiye, işin başından beri TMSF'nin tasarruflarını sorgulamasını başaramazsa; bu dönemin üstüne, perde çekmiş olacaktır. Yapay gündemlerle kamuoyu oyalanırken, Türkiye bir müstemleke ülkesi ve Türk milleti de, bir müstemleke halkı haline gelecektir. Yani; Atatürk'ün "Gençliğe Hitabesi" ndeki gaflet uyarısı dikkate alınmadığı için, kaybımız büyük olacaktır.

Saygılarımla.
Ecz.Hüsnü Akıncı

Not: Bu konulara kafayormak, bir eczacıya
kalmışsa; gerçekten, Türkiye'ye acımak lazımdır.
Bu sebeple kamuoyunun bilgilendirilmesi ve halkın
tepkisinin sağlanması şarttır. Gerçek demokrasinin
gereği de, budur.

Hiç yorum yok: