24 Eylül 2008 Çarşamba

VÜCUT KİMYASI

Sayın Mehmet Yılmaz
Hürriyet Gazetesi Yazarı

Sayın Mehmet Yılmaz;
21 Ocak 2008 tarihli ve "Başbakan'ın vücut kimyası bozulmuş" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Başbakan'ın vücut kimyası, ne zaman düzgündü ki? Tek başına iktidara geldiği ve doğruluğuna veya yanlışlığına bakılmaksızın her yaptığının, paranın üstündeki yazıdan başka değer tanımayanlar tarafından onaylandığı ve alkışlandığı bir ortamda, kim olsa, Başbakan gibi davranır! Tarihi, gerçektir:
"Her zalimi, mazlum yetiştirir! Zira; uşaklık edenleri bulunmazsa; zalim, zulmünü yapamaz!"
Bu tarihi gerçeği, bugüne kadar red ve tekzip eden çıkmamıştır. Bir ülke için en büyük tehlike şudur:
Bir ülkede ilim adamları, idare adamlarına uşaklık etmeye başlarsa; toplumun edepsizleri, hayırlılarına galip gelirse; toplumun fertleri de, nerede "EVET" ve nerede "HAYIR!" denmesi gerektiğini unutursa; o ülkede, hiçbir şey düzgün gitmez ve o toplum, yıkıma mahkum olur!
Bunlar benim kişisel görüşlerim değil; tarihi, kültürel ve sosyolojik gerçeklerdir. Ve hatta, kabul edilir veya edilmez, İlahi nizamın gereğidir. Eğer insan; Allah'ın hiçbir varlığına vermediği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarına sahip olduğu için, yaradılmışların en şerefli ve muhteşem varlığı ise; İlahi nizamın tecellisine, kimse itiraz edemez. Bu gerçeği yine tarihi bir örnekle izah edeyim:
Adaleti ile ün salan Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiği gün yaptığı konuşmasının bir bölümünde, şu sözleri söylemiştir:
"Ey Milletim; hak ve hakikat peşinde koştuğum sürece benim peşimden geliniz! Hak ve hakikatten ayrıldığım zaman benim peşimden gelmeye deam ederseniz; Allah indinde sorumlu olursunuz! Ve biliniz ki; bir millet icabında idarecilerini acı,acı, tenkit etmezse ve o idareciler de, kendisine yöneltilen acı tenkitlere, lazım gelen alakayı göstermezlerse; ne o milletten ve ne de o idarecilerden hayır gelmez!"
Hz. Ömer bu sözleri, Kur'an'ın ve dinin özü olduğu için söylemiştir. Zira; Allah'ın Kur'an'daki emri gayet açıktır:
"Kim olursa olsun, yaptıklarının hesabını verecektir!"
Bu evrensel kuralı, tekzip eden ve keyfine göre yorumlayan çıkabilir mi? Bu kural, gerçek demokrasinin özü değil midir? Bu evrensel kurala rağmen, bizler ne yapıyoruz? Yaptığımız bellidir: Yüce ve evrensel İslam Dinini, şekilciliğe hapsederek, TÜRBANI tartışıyoruz! Böyle bir ortamda,elindeki devlet gücüne dayanarak "Ben, güç ve kudret sahibiyim; milletin hür iradesiyle (nasıl bir hür iradeyse) geldim; her istediğimi yaparım" diyen Erdoğan; herkese meydan okumasın da, ne yapsın!
Sayın Yılmaz;
Gençliğimin ilk yıllarında inançlarım gereği, Kur'an'da hikayesi anlatılan FİRAVUN'a çok kızıyordum. Ama; ülkemizde yaşananları gördükçe ve irdeledikçe, kızmamaya başladım ve FİRAVUN'u, Firavun yapan ortamı incelemeye başladım. İşte, ortam:
1-Debdebeli, tantanalı bir saltanat. 2-Gözkamaştırıcı bir servet.3.Emrinde kuvvetli bir ordu.4-Etrafında "Sen, bizim RABBİMİZSİN!" diyerek tapan ve eğilip bükülen bir sürü insan. İşte böyle bir ortam, FİRAVUN'u, Firavun yapkiştır.
Yalnız bugüne mahsus değil; herkes, son 27 yılımızı sorgulasın ve şu acı gerçeği, kabullensin:
Milleti, sistemin dışına iten ve siyasi liderleri, DİKTATÖR konumuna getiren bu çarpık ve göstermelik demokrasi modeliyle gerçek hedeflerimizi gerçekleştiremeyiz. Çünkü; sebebi ne olursa olsun; medyamız da bu modeli benimsemiş ve bu modelin hizmetine girmiştir. Bu sebeple de; yönetenlere hesap sorma ve yönetenlerin de hesap verme kapıları kapalıdır. Birkaç cılız ses de, gürültü ve hengamede kaybolmaktadır.

Saygılarımla. 21 Ocak 2008. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: