21 Eylül 2008 Pazar

DEMOKRASİ VE LİDER EGEMENLİĞİ


Sayın Metin Münir
Milliyet Gazetesi Yazarı 18 Temmuz 2008


Sayın Münir;

18 Temmuz 2008 tarihli ve "Kurtuluş" başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Türkiye'nin durumunu gayet açık bir şekilde özetlemişsiniz.

Demokrasi, bugüne kadar insan zekasının bulabildiği en iyi idare tarzıdır. Ama; bunun da, şartı vardır:
Demokrasiyi, OTOKRASİYE dönüştürmemek. Bunun da şartları bellidir:

- Hür ve serbest seçim.
- Hür Parlamento.
- Bağımsız yargı.
- Hür üniversite.
- Hür ve serbest basın.
- Ahlak ve fazilet.

Şimdi herkes düşünsün ve kendi vücut ikliminde bulunan; "Sessiz", "Sözsüz", "Bizsiz" "Sissiz" konuşan; "Sus!" dendiği zaman susmayan ve adına VİCDAN denilen manevi varlığına danışarak cevap versin:

Yukarıda belirttiğim şartlar, ülkemiz de var mıdır? Ve bu durumda, gerçek bir demokrasiye kavuşmamız, mümkün müdür?

Parlamento, gerçek bir demokrasinin kalbi mesabesindedir. Seçimler ise, şahdamarı mesabesindedir.
Şayet seçimler, hür,adil ve eşit şartlarda yapılmazsa; hile, entrika ve gasp etme arzusu taşıyorsa; bu tarz seçimler, şahdamarı işlevini yerine getiremez; dolayısıyla, demokratik rejimin kalbi mesabesindeki Parlamento arızalanır ve otokrasinin vasıtası haline gelir.
Ülkemizdeki duruma bir bakalım:

Yürürlükteki Seçim ve Siyasi Partiler Kanunları sebebiyle halk, sistemin dışına itilmiş ve siyasi parti liderleri de, "Seçilmiş Diktatörler" konumuna getirilmiştir. Liderlerin istemediği bir kişi, fevkalade değerli de olsa listeye giremez; liderlerin istediği her kişi, vasfına bakılmaksızın listeye girer. Bu sistemde halka verilen görev de, belirli zamanlarda kurulan sandıklara giderek, liderlerin belirlediği listeleri sandığa atmaktır. Dolayısıyla liderlerin mutlak emrinde bir Parlamento oluşturmaktır. Bu sayede de, gerçek demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan GÖSTERMELİK bir DEMOKRASİYİ, yaşatmaktır.


İşin acı tarafı da, şudur:

Bu durumdan kimse de rahatsız değildir. Gerçek demokrasinin hem varoluş sebebi ve hem de teminatı olan BASINIMIZ da, bu çarpık sistemin yaşatılması için, elinden gelen gayreti esirgememektedir. İktidarın DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmek istemesinin karşısında sessizdir.
Son günlere bakalım:
Ülkenin önemli sorunları varken, mahiyeti henüz bilinmeyen bir "ERGENEKON" olayı, ülkenin bir numaralı gündemi haline getirilmiştir ve fısattan istifade; hangi misyona hizmet ettikleri iyi bilinmeyen bir takım MİSYONERLER, alabildiğine Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmak ve tahrik etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Bir düşününüz ve kendinize sorunuz:

Gelişmiş Batı ülkelerinin hangisinde; hakkında ağır ceza mahkemelerinde sayısız dava açılmış bir kişi, Maliye Bakanlığı yapabilir?
Gelişmiş Batı ülkelerinin hangi Parlamentosunda, aşikar yolsuzluklar, gündeme alınmaz ve hesabı sorulmaz?
Gelişmiş Batı ülkelerinin hangisinde, devletin kaynakları ve imkanları, siyasi amaçlı olarak kullanılabilir?

Merak konusudur:
Bu şartlarda KURTULUŞ, nasıl olacaktır?

Tarihen sabittir ki; baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan sistem; en uç noktasına kadar hırsızların, ahlaksızların ve yalancıların eline geçer!

Yine tarihen sabittir:

Bir ülkede; ilim adamları, idare adamlarına uşaklık etmeye başlarlarsa, toplumun edepsizleri, hayırlılarına galip gelirlerse, toplumun fertleri de, nerede "Evet!" ve nerede "Hayır!" denileceğini bilemez duruma düşerlerse; o ülke, mutlak surette yıkılır ve o toplum da, paranın üstündeki yazıdan başka değer ve hedef tanımayan varlıklı kesimin, mutlak surette esiri olur.

Son sözüm şudur:

Basın görevini yapmadığı sürece, ne gerçek bir demokrasiye kavuşabiliriz ve ne de kurtulabiliriz. Kanıtı da, meydandadır:


Kanada'da yaşayan ve gayesi, niyeti, ahlakı ve misyonu iyi bilinmeyen Tuncay Güney isimli bir kişi, Türkiye'nin gündemini işgal etmiştir ve herkese meydan okumuştur.
Bundan daha büyük bir zillet olur mu?
Saygılarımla.

0216-4181726
0532-4576956 Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: